KÜÇÜK KIZ

Ercan ve Gürcan, ilkögretime giden iki çocuk.
Gün aksama yanasirken okul bitti. Sirtlarinda okul çantasi, ellerinde beslenmelikleri, çiktilar okuldan. Yolun uzluguna düsüp eve hizlandilar.
Konusmak gelmiyordu canlarina. Suskundu ikisi de. Sabah babalarini yorgan dösek birakmislardi. Atesler içinde yanip tutusuyor, kizgin terler döküyordu biricik babalari. Ne kadar sik çamasir degistirse, yatak çarsaflarini sik sik yenilese de, yastigi dösegi hemencik sular seller içinde kaliyordu.
Bedenleri okuldaydi gün boyu ama, akillari fikirleri evdeydi, babalarindaydi. Yürekleri gün boyu pir pir babalarinin basucunda uçustu. Belleklerinde, yüreklerinde, babalarinin dört yaninda yüzdört döndüler.
Soguk sular tasidilar sürahiler dolusu. Hap, surup, türlü çesit ilaçlar verdiler. Vitaminler, meyve sulari, süt, bal koydular önüne. Meyveler soydular usanip bikmadan.
Yürekleri, babalarinin basucundan gün boyu, bir saniye olsun ayrilmadi.
Ögretmenin anlattiklarini duymadilar, duyamadilar, anlayamadilar. Derse bir nebze olsun katilamadilar.
Son zamanlar huzursuzdu babalari. Analariyla uyumsuzluk vardi aralarinda. Gözle görülür bir huzursuzluk yasiyorlardi.
Isleri de yogundu son zamanlar. Kim kaç türlü is kosturuyordu yorgun babalari.
Kiralik olarak oturduklari evi malligina almaya ugrasmislardi bir ara. Bu is için para denklemeye çalismislardi aylarca ve aylarca.
Analari bankada çalisiyordu. Belirli bir isi vardi.
Babalari müzisyendi ya, bin bir türlü ile kosturuyordu. Ev için o parayi denklemek ugruna girmedigi kilik, yapmadigi is, kosturmadigi bir tek an kalmamisti.geceli gündüzlü çalisiyor, didiniyor, yipraniyor, çok yoruluyordu.
Yillarca ugrasmis, hayli de biriktirmisti.
Bir de alamamislardi evi. Satacak olan adam, son anda gerekli gereksiz bahaneler bulup caymisti satmaktan.
Babalarinin kahrina kahir katilmisti adeta. Nice yerlerden borç harç aldigi büyük paralari bu kez üstüne dünyalar kadar ekleyerek ödemek, geri vermek zorunda kaliyordu.
Bütün bunlar, iyice zayif düsürmüstü babalarini.
Dalgindi, düsünceliydi, merakliydi ikisi de. Akillari, yürekleri babalarindaydi.
Yürüyorlardi yolun kuytusunda.
Gürcan'in gözü bir an duvar dibine kaydi.
Tek basina oturan, gülümseyerek kendilerine sarisin saçli, çakir gözlü, bakan minik bir kiz ilismisti gözüne.
Bir an kizin gerçek olduguna inanamamis, sanki gözlerini ovusturmak geregi duymustu. Gün boyu sarip sarmalayan, rahat birakmayan karamsar duygulardan bir anda siyrilivermisti. Elinde olmadan, bilincine varmadan, bir anda abisine seslendi -Abi!
Dalgindi. Alt üst oldu Ercan'in bellegi. Birden kardesine bakti.
-Suna bak abi!
Duvar dibinde uslu uslu oturan, çakir gözleriyle isil isil gülümseyen küçük kiza bakti Ercan.
Bir anda, babalarinin, kiz bebege olan özlemini, arzusunu animsadilar.
Babalari, Ercan ve Gürcan'i büyük bir sevgiyle ilgiyle seviyordu. Ikisi de dünyalar kadar emindiler babalarinin sevgisinden.
Kendilerine olan sevgisinin yaninda, bir özlem, bir arzu, bir erisilmezi vardi babalarinin. Umutsuz bir arzuydu bu.
Çünkü, babalariyla annelerinin arasi iyi degildi. Yillardir tatsiz ve uyumsuzdular.
Oysa babalari, nerede, ne zaman küçük bir kiz evlât görse, cani erirdi adeta. Bunu seziyorlar, biliyorlardi.
Merkezkaç gibi, küçük kizin çekimine yakalanmisçasina, ikisi birden minik kiza yöneldiler.
Yanina çömeldiler. Gözlerini diktiler. Kipirdamiyorlardi.
Kiz da kipirdanmiyordu bir zerre.
Büyülenmis gibiydiler. Efsunlu yüreklerinden yansiyan sihir, çakir gözle, sari saçli güzel kiza ulasiyor, onu ilik ilik sarip sarmaliyordu.
Karsilikli, yürek yürege bir bag olusturuyorlardi.
Kalakalmislardi.
Sanki yüce kudret, sonsuz bereketini bulutlardan gönüllere tasirmisti. Büyülenmisçesine, mini mini kizin boncuk boncuk gözlerine daldilar. Uzun zaman kimildamadan kaldilar.
-Senin adin ne?- diye sordu Ercan.
Sarisin, dalgali saçli, masmavi gözlü, minikler minigi, güzeller güzeli kiz, incecik, isveli, endamli, çok tatli sesiyle -Aycan!- dedi.
Ercan, -Aycan!- dedi, yumusacik sesiyle.
Konusuyordu. Bu denli küçük görünüyordu ama konusuyordu iste. Hem de tam olarak söylüyordu.
-Aycan mi?- diye sordu Gürcan.
-Hee! Aycan!- dedi küçücük kiz yine.
-Aycan!- dedi Ercan.
-Aycan!- dedi Gürcan da. -Abi!- dedi. -Sen Ercan, ben Gürcan, babamiz Can. Bakar misin su ise. Bu da Aycan.
-He!.. Nasil da uydu, degil mi?
-Hee!..
Minik, güzel kiza baktilar dikkatle.
-Senin annen baban nerde?- diye sordu Ercan.
-Bilmiyorum,- dedi Aycan.
-Senin burda böyle bir basina isin ne?
-Hiiç! Annem babam beni burda birakti. "Sen burda otur!" dediler.
-Senin burda böyle yalniz basina canin sikilmaz mi?
-I-i! Dedi, sari saçli, mavi gözlü, minik kiz.
-Abi! Onu bize götürelim mi?- diye sordu Gürcan.
-Bilmem. Gelir mi?
Kiza bakti Gürcan. -Gelir misin bizimle?- Sesinde bir israr, bir yalvaris vardi adeta.
-He? Gelir misin bize?
-Hi hi!..- deyiverdi küçük kiz.
Dünyalar onlarin oluverdi bir anda. Iki kardes, iki elinden tuttular Aycan'i. Kus kus edip kaldirdilar.
Eve ulasmislardi.
Gürcan, elini uzatti, zile basacakti.
Ercan, kardesinin elini tuttu. -Sabah çikarken anahtar aldim.- dedi. -Babam hasta oldugu için, onu rahatsiz etmeyelim diye anahtar almistim.
Ev kapisinin açilisini duydu Can. Bir an sezememis, sezinleyememisti ne olup bittigini. Esi bu sirada gelmezdi. Olsa olsa çocuklariydi. Onlarda anahtar oldugunu bilmiyordu ya, yaptirmislardi demek ki.
Çok geçmeden çocuklarin sesi içeri yankidi. Gelmislerdi demek ki.
Oda kapisi aralikti. Usul usul açildi sonuna kadar.
Iki oglu, sirtlarinda okul çantalari, ellerinde beslenmelikleri.
Ortada sarisin, mavi gözlü, güzel mi güzel, tatli mi tatli, huri mi dese, papatya mi, gül mü, manolya mi dese idi. Bereket yüklü, tane yüklü bugday basagi mi?
Hastaydi, dökülüyordu. Ilikleri eriyor, eklemleri bir bir çözülüyor, iskelet çözüldü çözülecek.
Hastaydi Can. Dökülüyordu her yani. Ilikleri eriyor, eklemleri bir bir çözülüyor, iskelet çöküyor, tutmuyordu kolu kanadi. Halsizdi. Kimildayacak durumu yoktu. Yekindi -Oglum!- dedi. -Geldiniz mi?
Iki kardes, ayni anda sessizce baslarini salladi.
Aycan, iki kardesin arasinda, sessizce duruyordu. Yüzünü çevirerek özenle bakti, önce soldakinin yüzüne, sonra sagdakinin... Iki abisinin yüzlerini özenli, dikkatle gözlemledi.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol