Ama bu deginisim siradan olsun istemiyorum. Bu satirlarimin muhatap bulmasini arzuluyorum.
Konu, "Ulusal bayramlarin köylerde kutlanmasi."
Günümüzde kutlanmamasi tabi, kutlanamamasi.
Bellegim fazlaca yanilmiyorsa yirmi yila yaklasti köy okullari kapatilali.
O zaman oyuncak gibi mi gelmisti bizlere, köy okullarinin kapatilisi ve tasimali sisteme geçis?
Nasil anlatmislardi, nasil bir kilif uydurmuslardi böylesi ciddi ve riskli bir olaya?
Köylerde nüfus azaliyor, çocuk sayisi gitgide düsüyor, okullarin açik olmasini gerektirecek sayida çocuk kalmadi… filan gibi sözde hakli ve sözde masum gerekçelerdi öne sürülen.
Sunu birkaç kez vurgulamistim, bir kez daha belirteyim: Tiyatro dilinde bir gelenek, bir kural vardir: "Salonda bir tek seyirci bile varsa, oyun sahnelenir."
Sanirim Kofçaz'in köylerinde bir tek Topçular'da tek ögrenci varmis. Ötekilerinde en azindan birden fazla. Terzidere'de onbes kadar örnegin.
Ama okul kapali.
Kofçaz'in on alti köyünün tamaminda okullar kapali. On alti köy arti ilçe merkeziyle toplam on yedi birimde bir tek ilkögretim okulu.
Okullar kapanali beri köylerde ulusal bayramlar kutlanmiyor.
On Kasimlarda Atatürk anilmiyor.
Cuma ve pazartesi sabahi söylenen bagimsizlik türküsü köylerde yirmi yila yakin bir süredir söylenmiyor.
Okul diregine bayrak çekilmiyor ve giderayak okul binalarinin önünde artik bayrak diregi kalmadi.
Okul duvarlarinda, giris kapilarina yakin yerlerde Atatürk'ün özdeyisi sözler bulunurdu. Hepsi hizla silindi.
Devletin çok büyük masraflarla diktigi okul binalari, lojmanlar, tuvaletler, odunluklar, kömürlükler bütün bütüne atil kaldi, çürümeye, yikilmaya terk edildi.
Çürütmeye, yikmaya, yok etmeyene kadar da yatkin bir toplum olduk. Bu denli yikim karsisinda ne vicdanimiz sizliyor, ne aklimiza bir sey oluyor.
Köylerde okullar açikken, köylerde cumhuriyetin temsilcisi ögretmen bulunurdu. Onun sayesinde cumhuriyet aydinligi köye ulasirdi.
23 Nisanlarda ulusal egemenlikten söz edilirdi.
29 Ekimlerde Cumhuriyet anlatilirdi.
1990'li yillarin baslarina kadar köy okullarinda Cumhuriyet'e ve ulusal egemenlige dair söylemler, söylevler yapilirdi.
Atatürk ve Atatürkçü Cumhuriyet'e karsi girisilen bu yikici, yok edici, ortadan kaldirici mücadele bir günde baslayip tamamlanmadi. Bilmek isteyenlerin bildigi ve algiladigi gibi, 10 Kasim 1938 sabahi saat 09'u 5 geçe baslayan bir taktikti ve tuttu.
Simdi resmî agizlar ve ona yakin olanlar, köylerde okullarin bir daha hiçbir biçimde açilmayacagindan dem vurmaktalar.
Korkarim ki on-onbes yil içinde Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde "köy" olgusunu yok edecekler. Birilerinin böyle bir niyeti var. Günümüzde köylünün hayvancilik ve toprak mücadelesini git gide gerileten, bezdirme politikasini bilinçli biçimde sürdüren siyasal yönetimler, kusku yok ki köylüyü bir bir yildirip köylerden kaçirmayi planlamaktadir.
Köyler yok edilmek istenmektedir.
Köyler yok edilip yerlerine mutlaka bir seyler konacaktir. Ama yerine konan ucubeler hiçbir zaman çocuklugumuzdaki köyleri geri getirmeyeceklerdir.
Bu konuda köylünün yapacak bir hareketi ve öne sürecek bir düsüncesi kalmadi ne yazik ki. Köylüyü yakindan gözlemliyorum. Alti yasindaki çocugunun, kisin sert kosullarinda sabahin ayazindi, karni aç, uykusunu alamamis biçimde köy meydaninda tir tir titreyerek servis minibüsünü beklemesi, ana babaya hiçbir sizi, hiçbir keder vermez oldu. inanin, açligini algilayamayan bir yaratiga dönüstü köy insani bu konuda. Hatta, birakin açligi, tuvalet gereksinimini, def-i tabî sikisimini bile algilayamayan bir canli yaratiga dönüstü. Sabahin köründe uyandirdigi, kahvaltisini yaptiramadan, yaptirmadan, aç karnina köy meydanina gönderdigi, sogukta tir tir titreyerek minibüs bekleyen çocugunun, yavrusunun, öglende de yedi yemedi, aksam üzerine kadar aç ve moralsiz yasayacak olmasi artik bizim köydeki Ayse'ye, Fatma'ya, Hasan'a, Hüseyin'e hiç ama hiçbir sey anlatmaz oldu, zerre kadar keder vermez oldu.
Bu toplumdan umari, umudu, toplumsal gelecekten yana kaygisi bulunmasi gereken insanlar hiç mi kalmadi bu ülkede?
Yazacaklarim daha çok ama tek yanli söylenmek istemiyorum. Çünkü tek yanli söylenmeler biraz da homurdanmaya giriyor. Yani, kendi kendime homurdanmak istemiyorum. Konusmak istiyorum. Bu endiselerimi paylasmak istiyorum.
Bir yerlere varalim istiyorum. Birileriyle. Duyarli birileriyle. Duyarli insanlarla bu yolda birlikte yürümek istiyorum.
Bu toplumun en akillisi ve en duyarlisi, en vicdanlisi ben olduguma da inanmiyorum emin olun. Benden daha akilli ve benden daha iyi, daha vicdan sahibi, daha önder, daha bilinçli insanlar kiyamet kadardir.
Iste o insanlar!.. Lütfen ses verin. Lütfen kendinizi inkâr etmeyin.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol