KÖY ENSTITÜLERI EDEBIYATI ÜZERINE

Ünlü hikayeci Ömer Seyfettin kendi geçmisini anlatirken “BEN GÖNEN’DE DOÄzDUM” diye baslarmis. Ben 17 Nisan’da Köy Enstitülü oldum. 17 Nisan 1940 Köy Enstitülerinin kurulus tarihidir. Bu tarih köy çocuklarina bir sans bir imkan getirmis, on yilda 20 binin üstünde köy çocugu ögretmen olma, okumus olarak köylerine dönme, imkanini bulmustur. Bilindigi üzere Köy Enstitüleri 1950 yilinda bünyesel degisiklige ugrayarak Demokrat Parti iktidari döneminde kapatilmislardir. Köylülerin, çiftçilerin büyük bir çogunlukta iktidara getirdigi bir partinin köy çocuklarinin okuduklari okullari kapatmasi bir çeliskidir, sasirtici bir olaydir. Daha sasirtici olanida Köy Enstitülerini kurmus olan CHP’nin bu okullarin kapanmasina seyirci kalmasi, kapandiktan sonra eline geçen iktidar imkanlari döneminde bunlari tekrar açmayi düsünmemis olmasidir. Aslinda ve gerçekte Köy Enstitülerinin yapisal ve bünyesel degisikligi CHP iktidarinin son yillarinda, Semsettin Sirer’in, Milli Egitim Bakani yapilmasi ile baslamistir.

Bugün itibariyle Köy Enstitüleri tarih olmustur. Ancak buradan çikanlarin çocuklari, yani Ikinci Kusak Köy Enstitülüler dedikleri bu inançli ve bilinçli insanlar Köy Enstitülerinin kapatilmalari üzerine yillardan beri yaptiklari yayinlarla zengin bir Köy Enstitüsü Edebiyati yaratilmistir. Açilmalari için ortaya yeni nedenler ve gerçekler konulmasi yerine, kapatilmalarinin nedenleri ve sonuçlari üzerinde durmuslardir. Bu mücadeleyide IMECE Dergisi ile sürdürmektedirler.

Iste bu noktaya geldikten ve kapatilmalarinin üzerinden sunca yil geçtikten sonra Köy Enstitülerinin tekrar açilmalari üzerinde durmak gerçekçi degildir. Çünkü geçen zaman içersinde çok sey degismistir. O kadar ki bugün Türkiye’nin 30 binin üstünde köyünün ögretmene ve okula ihtiyaci kalmamistir. Zira köylerde nüfus azalmistir, aileler çocuk yapamaz olmustur, devlet Tasimali Egitim Yöntemi’ni bulup uygulamaya baslamistir. Ancak su var ki Köy Enstitüleri Türk Egitim tarihinde bir Parlak sayfadir, damgasini vurmus bir Egitim Dönemi’dir. Hiç degilse bu egitim kurumlarindan 200’ün üstünde yazar, çizer, kültür, bilim ve sanat adami yetismistir. Onlar Türkiye’nin sorunlarina daha degisik açidan bakar ve yorum yapar olmuslardir. Ben onlara 17 Nisan’dan Damlalar diyorum. Bende onlardan biriyim.

Tekrar yazinin basina dönecek olursak diyebiliriz ki Köy Enstitüleri Türk Zekasinin bir Egitim-Bulusudur. Türkiye gibi geri kalmis, azgelismis ülkeler için Aydin yetistirme yöntemi olmustur. Enstitüler köy ve köylü için Yeni Bir Okumus Insan tipi yaratmislardir. Bunlar hem is yapan, hem çocuk okutan insanlar olmuslardir. Hepsi ayri ayri meslek edinmisler, okul onlara meslek vermistir. Bilgi onlarla ise dönüsmüstür yada is yapma yetenegi kazanmistir. Tabii Köy Enstitülerinden çikarilan tümünün böyle oldugunu, iyi yetistiklerini söylemek mümkün degildir. Fakat genelde enstitünün köy çocuklari, alabildikleri egitim ve kültürle, köylerde cumhuriyet ufkunun genisletmislerdir. Köylüyü ve çocuklarini okur yazar yapmislardir. Her biri kendi köyünde yeni insanlar yetistirmek için büyük bir gayretin içersinde olmuslardir. Bu bakimdan Köy Enstitüleri ve burdan yetisenler Türk Egitim Tarihinde üzerinde durulmayan deger bir hareket yaratmislardir. Isin ilgi çeken tarafi burasidir. Enstitüler hâlâ konusuluyorsa, önlemlerinden, önlemlerini yitirmemis olmalarindan ve onlarin egitimde yaptiklari devrimden söz ediliyorsa tasidiklari gerçekçilikten, dogduklari ihtiyaçtandir. Konusulan sey yasanan seydir.

                                               nazifkaracam@gazetetrakya.com

 

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol