KENT KİMLİĞİ

Her yerleşimin korunması ve uygulanması gereken bir kimliği vardır. Yerleşimin bölgesel ilişkileri, konumu, nüfusu, fiziki sınırları, çevresi, iklimi, yapısı, kökeni, tarihi, işlevleri ve bunların tümü bir yerleşimin diğerinden farkını ortaya koyar.
Kent kimliği, kentin içinde bulunduğu doğa, kentin fiziksel biçimlenmesi ve sosyo-kültürel değerlerle oluşur ve gelişir. Doğal çevre verilerini topografik durum, iklim koşulları, su ögesi, bitki örtüsü, jeolojik durum ve genel konum oluşturur. Fiziksel biçimlenmenin verileri ise kentin ana formu ile bu formu oluşturan yapılar, yollar, meydanlar gibi kentsel ögelerdir. Sosyo-kültürel değerler ise, birey ve toplum tarafından oluşturulur. Bu bağlamda bireyin kendi geçmişi ile ilgili bilinçli-bilinçsiz tüm algıları, bilgileri, birikim ve deneyimleri, davranışları, gereksinim ve istekleri ayrıca içinde yaşadığı topluluğun adet, gelenek, inanç ve beklentileri kimliğini biçimlendirir. Bireysel kimlik grup ve toplum kimliğini oluşturur.
Günümüz yerleşmelerinin kimliği; hızlı kentleşme, göç ve bilimsel doğrulara dayandırılmayan planlamalar gibi nedenlerle hızla ve olumsuz yönde değişmektedir.
Süregelen olumsuz uygulamalar ve gelişmeler, kendine ve çevreye yabancılaşma, çevreyle özdeşleşememe, "aidiyet" duygusunun zayıflaması gibi birçok davranış bozukluğunu da beraberinde getirmektedir.
Yerel yönetimler kentsel kimliğin en temel koruyucusudurlar. Kentle ilgili gelişmenin bu kimliği bozucu ve yok edici politikalar üzerine kurgulanmaması gerekir.
KENT SUÇLARI…
Kentlerimizde kamu yararını ve mülkiyetini yok sayarak inşa edilen, yerleşmelerin gerektirdiği temel sağlık koşullarından ve altyapı gereklerinden yoksun, genel ve yerel seçimler sürecinde oy kazanma amacıyla göz yumulan kaçak yapılar yoğun olarak görülmektedir. Buna karşın fiziksel ve sosyal iyileştirmeyi öngörmeyen imar affı uygulamaları da yıllardır yapıla gelmiştir. İmar affının kaçak yapılaşmayı özendirerek arttıracağı gerçeği göz önünde bulundurularak bu uygulamalara son verilmelidir.
Kent suçlarına karşı denetim hukuku oluşturulmalıdır. Kamuoyu denetimi dışında etkin denetim; yerel yönetimler bünyesinde oluşturulacak örgütlenme birimi ile "iç hiyerarşik denetim" yerel meclis tarafından "karar ve yürütme organlarının denetimi", bağımsız bir denetim kurulunca "mali denetim" sağlanmalıdır.
Kente karşı işlenen suçlara olanak sağlayanlarla ilgili kovuşturma girişimlerine derhal başvurularak cezalandırılmaları sağlanmalı, kent suçları durdurulmalıdır.
GENEL BİR BAKIŞ AÇISI…
Yerel yönetimlerle ilgili olarak, genel bakış açımızı daha somut taleplerle şöyle özetleyebiliriz:  
Nasıl bir hayat istiyorsak öyle bir yerel yönetim için; o yerelde yaşayanlarla, farklı halklarla, farklı inanç gruplarıyla, farklı kültür ve anadile sahip olanlarla, kadınlarla, emekçilerle, engellilerle, gençlerle, LGBTİ bireylerle etkin bir politik çalışma yürütmeliyiz.
Kentlerimiz, mahallelerimiz ve köylerimiz merkezi iktidarın vesayetiyle değil, orada yaşayanların özgür iradelerini yansıttıkları yapılarla yönetilmelidir. Yerel yönetimleri bu merkezi vesayetten kurtararak özerkliklerini sağlayacak yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılması bu nedenle yaşamsaldır. 'Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na ek olarak, yerel özerkliği, bölgesel özerkliğin bir parçası olarak görmeliyiz. Bu yönüyle yerel seçimlerin, yereli aşan ve doğrudan doğruya anayasal değişiklik gerektiren bir yanı da vardır. Yerel seçim çalışmalarında bu iki düzeyi birden ele almamız gerekir.
Yerel yönetimlerimiz şeffaf ve hesap verebilir olmalı, halkın kararlara gerçek anlamda katılımının sağlanması ve süreçleri denetleyebilmesi için mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Yerellerimizde, herkesin paylaşabileceği ve kullanabileceği, kamuya ait çok sayıda arazi var. Başta kent merkezlerindeki askeri araziler olmak üzere, bütün kamusal alanları piyasa mantığının dışında ele alıp kolektif kullanıma açmalıyız.
Üçüncü Köprü, Kanal İstanbul, Üçüncü Havaalanı gibi, sadece İstanbul'un değil, gündeme geldikleri her kentimizin geleceğini tehdit eden, topluma zorla kabul ettirilmeye çalışılan, ne kadar doğa ve kent düşmanı lüzumsuz "çılgın" proje varsa hepsini iptal etmeliyiz.
Bütün kentlerimizin herkes için erişilebilir, yaygın toplu ulaşım sistemlerine kavuşturulması gerekiyor. Kentlerin sınırlı alanını bireyselliğin ve rekabetin simgesi olan otomobillere değil, kolektif yaşamı geliştiren ve sosyal adaleti sağlayan güvenli raylı ulaşım sistemlerine, yaya alanlarına ve bisiklet yollarına ayırmalıyız.
Başta çocuklar olmak üzere kentlerde yaşayan bütün yurttaşların kolayca erişebileceği ve özgürce kullanabileceği, bütün mahallelere yayılmış, yeterli büyüklükte ve sayıda yeşil alan sağlanması hayatidir.
Gezi Direnişi'nin de bize gösterdiği gibi, yeşil alanlarımıza ve kentimize sahip çıkmak politiktir; kent hakkı yerel demokrasinin temelidir. Kamusal ve politik hayata katılmayı zorlaştıracak her türlü engelin ortadan kaldırılması, yerel demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bu anlamda, yerel yönetimlerimizin belirleyici vasfı katılım olmalıdır. Hiçbir karar, o karardan etkilenecek insanların katılımı olmaksızın alınmamalıdır.
Bu doğrultuda;
-Yoksulların ve emekçilerin yaşam alanlarını genişletecek, insanca yaşamalarını sağlayacak eşitlikçi sosyal politikalar geliştirmeli,
-Farklı inançlara ve farklı etnik kimliklere sahip kişilerin bu farklılıkları nedeniyle mağduriyet yaşamalarının engellenmesi gerekmektedir. Yerel yönetimlerde, bölgesel özellikleri dikkate alarak çok dilli ve çok inançlı bir zihniyeti yerleştirilmeli,
-Kentlerimizi kadınlarla birlikte, kadınlar için ve cinsiyet eşitliği anlayışıyla yönetilir mekânlar haline getirilmeli,
-Kentlerimizde engellilerin ve tüm dışlananların kamusal hayata etkin katılımlarını zorlaştıran bütün kurumsal ve altyapısal nedenlerin ortadan kaldırılmalı,
-İktidarların tektipleştirici uygulamalarına karşı, kentlerimizde çoğulculuktan yana, çok sesli, farklılıkların kendilerini ifade edebileceği kamusal mekânlar yaratmalı,
-LGBTİ'lerin söz ve karar sahibi olmalarını sağlayacak LGBTİ dostu yerel yönetimler anlayışını geliştirerek hayata geçirmeli,
-Kentleri, en eski sakinleri olan sokak hayvanlarının güven içinde ve bütün haklarına saygı gösterilecek bir şekilde yaşayabildikleri yaşam alanları haline getirmelidir.
Bu anlayışla, herkesi kendi yerelinde yönetime katacak anlayışa uygun, cinsiyet eşitlikçi bir yaklaşımla, ekolojist ve demokratik bir siyaseti örmeye, ses vermeye çağırıyorum.
Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol