KARMASIK

"Ilimle gidilmeyen yolun sonu karanliktir" demis Haci Bektas Veli. Ne zaman söylemis bunu?
Yediyüz yil kadar önce. 1300'lü yillarin basinda.
Yillar 2000 etiketli.
Gerçek anlamda karanlik bir tünel içinde el yordamiyla yürür gibiyiz sanki.
Sorgulamiyor siradan insanimiz. Ondandir sikintilarimiz.
Yazin en kesif sirasinda bastan ayaga simsiki giyinen hatta sicak günesin altinda siyahlara bürünen kadinimiz.
Yaninda, beyaz ve kisa kollu gömleginin içinde, yaka bagir açik yürüyen adamina kafasini kaldirip bakmiyor mu ne!
Günes, keskin bir kamçi gibi inerken ensesine, tepesine.
Kaldirsa basini, görecek.
Basini bir kaldirabilse, yüzünü öne çevirebilse, gözleri açilacak.
Bu noktada düsünüyorum da.
Karanligimizin kaynagi erkegimiz mi, kadinimiz mi, içinden çikamiyorum.
Erkek mi kadini zorluyor karanlikta yasamaya, kadin mi razi durumundan, karanlik karanlik yürümekten?
Hazreti Ali'den beri, bir inancin sahipleri aydinligi ariyorlar. "Bana bir harf ögretenin kirk yil kölesi olurum," sözü öyle üstün körü bakip geçilecek bir söylem degildir.
Bir harflik bilgi bile kirk yillik ömre karsilik geliyor Hazreti Ali'de.
"Ilimle gidilmeyen yolun sonu karanliktir," diyor ya yüce pir.
Kuskusuz ondan beridir, Bektasi, Alevi kültürüne ait insanlarin ilimle, bilimle yürümeye gayret edisleri.
Alevi'ligin ama ille ille Bektasi'ligin kökünde kültüründe ülkesini, topraklarini, vatanini çok sevmek ve sahiplenmek gibi bir temel özellik yatar.
Horlanmis, azarlanmis toplumlar daima demokrasiyi savunur ya!
Ondan midir o kesimin demokratligi.
Yoksa, ellerinde sürekli bulundurmaya gayret ettikleri ilim fenerinden mi?
Ülkesini sevmek, ona özen gestermektir.
Ülkesini sevmek, ülke insanlarini tümden sevmeyi de gerektirir.
Ülkesini sevmek, ülkesindeki insanlari siniflara, katmanlara ayirmadan, bölük börçük bölmeden, dilim dilim dilmeden, toptan sevmeyi gerektirir.
Ben severken seni, senin de beni sevmen gerekir.
Yani, sen beni içtenlikli seviyorsan, bunu devinimlerinle, özünle gösteriyorsan, gerçekten benim bunu almam, benim de seni özenle gözetmem, içtenlikli olmam gerekir.
Bir arada yasamayi içtenlikli savunmak gerekir.
Bizlere paylasimi ögretemediler mi ne!
Aydinligi paylasamiyoruz belki de.
Karanlikta yüzenler ve yürüyenler de karanliklarindan hosnut gibi.
Bize sevmeyi ögretemediler mi ne!
Öfkemizi ön cebimizde gezdiriyoruz, en küçük sikintida ilk çikarilacak madde gibi.
Tutkularimizi sorguluyor muyuz?
Geleneklerimizi, göreneklerimizi?
Iyiliklerimizi hizla yitiriyoruz gibi geliyor insana.
Zamanimizin acimasizligini daha bir kendimizden yana kullanmak becerisi gelistiriyoruz.
Gidip yasamadik, yolumuz öylesine ugramisti bir zamanlar. Rastladik. Acimasiz iklimlerde kadini sariöküzden ve karabastan sonra sayan anlayis.
Ne kadar sorgulandi, ne kadar evrimlesebildi, olumluya dogru gelisebildi?
Karanliga tahammül günümüzde de güçlü müdür?
Yoksa aydinliga heves gelistirebildik mi?
Bizden baskasini sevebiliyor muyuz?
Yoksa, aydinlik beyinleri karartabilmek için yöntemler mi gelistiriyoruz?
Ah gidi insan! Binlerce yasa yetmiyor, bir tek yasayla yasam kararliligini sürdüren karinca kadar olabilmek için.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol