Kalp, göğsümüzün sol tarafındaki et parçası demek değildir. Ona yürek denir. Yürek hayvanda da, ölülerde de bulunur. İnsana mahsus olan kalbe gönül diyoruz...
Kalp, bir kuvvettir görünmez. Tesirleri ile, eserleri ile tanınır. İmam-ı Rabbani (kuddise sirruh) buyuruyor ki:
"Kalp, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mümin olsun, asi olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Çünkü, asi olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız, sakınınız, kalp kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyade inciten küfürden sonra kalp kırmak gibi büyük günâh yoktur. Çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir... İnsanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi dövülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik maliki, sahibi olan zatın şanını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlukları, ancak izin verdiği emreylediği kadar kullanılabilir. Kalp yani gönül mahlukların en üstünü, en şereflisidir...
Kalp, bütün bedenin padişâhıdır. Allahü teâlâyı tanımak, onun cemalini müşâhede etmek onun sıfatıdır. Rabbimiz ona emir verir, ona hitap eder, onu sorumlu tutar. Rabbimizi tanımanın, bilmenin anahtarıdır..."
Bu kadar kıymetli ve değerli olan kalbi kırmanın vebâli ve günâhı da elbette ki çok büyüktür.
Büyük İslâm âlimlerinden Abdülvehhâb-ı Şa'ranî kuddise sirrûh buyuruyor ki:
"Bir gün mahallemize bir cüzzamlı hasta geldi. Her tarafı yara bere içinde idi. Kimse yanına yaklaşmak istemiyordu... Dedem, hastanın elinden tuttu ve bizim eve getirdi, beraberce yemek yediler. İşin garip tarafı bir bardak süt ikrâm etti, misafir sütün tamamını içemedi, dedem ondan artan sütü de içti. Hasta o kadar çok memnun olmuştu ki neşesi yüzünden okunuyordu. Cebine de birkaç kuruş harçlık koyarak adamı yolcu etti... Babam, dayanamadı ve babasına sordu:
-Efendim o hastaya çok yakınlık gösterdiniz, artığını bile içmekten çekinmediniz! Cüzzam, bulaşıcı bir hastalıktır. Bunun hikmetini anlayamadım?
Dedem, babama şöyle cevap verdi:
-Evlâdım! Kalp kırmak, cüzzam olmaktan daha kötüdür. Bu hastayı gören ondan nefret etti, uzaklaştı. İnsanların bu tavrı onu çok üzmüştü. Elinde de değildi. Kimse cüzzam olmak istemezdi. Takdir-i ilâhi onun için böyle tecelli etmişti. Hasta olan insan bizim kardeşimizdi, sıkıntısı büyüktü, kalbi de çok kırılmıştı, onu sevindirmek için öyle yaptım... Allahü teâlâ için yapılan bir işin sonunda sıkıntı olmaz. İnşallah biz de bir sıkıntı görmeyiz...
Ve görmedi de...
Sual:
Âyet-i kerimeleri, Allahü teâlânın isimlerini, Kâbe resimlerini, yere serilen seccade ve benzeri şeyler üzerine yazmak, yapıştırmak dinen uygun olur mu?
Cevap:
Âyet-i kerimeleri ve Allahü teâlânın isimlerini, yerde serili şeyler ve seccadeler üzerine yazmanın tahrimen mekruh olduğu Halebîde yazılıdır. Kâbe-i muazzamanın resmini yere sermek, koymak da böyledir. Paralar üzerine yazmanın mekruh olduğu İmdâdın Tahtâvî haşiyesinde yazılıdır. Büyük âlim, seyyid Abdülhakîm efendi buyuruyor ki; "Eshab-ı kiram ve Tabiin zamanlarında, paralar üzerine mübarek kelimeler yazılmadı. Çünkü para, alışveriş vasıtası olduğundan, muhterem değildir, hakirdir. Üzerlerine resim koymak caiz olur. Ehl-i sünnet olmayan Fâtımîler, Resûlîler gibi, mutezile itikadında olup, Müslüman ismini taşıyan, fakat İslâmiyete uymayan hükümdarlar, para üzerine âyet-i kerime ve hadis-i şerif yazmışlardır. Milleti kandırmak, Müslüman görünmek için yaptıkları hilelerden biri de bu idi. Din âlimleri, muhterem kelimeleri, paralara değil, mezar taşlarına bile yazmaya izin vermemiştir. Böyle paraları abdestsiz tutmak mekruh olduğu, Fetâvâ-yi Hindiyyede yazılıdır."
***
Sual:
Kur'ân-ı kerim okunacağı zaman nelere dikkat etmeli ve nasıl tutmalıdır?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Riyâd-un-nâsıhînde deniyor ki:
"Kur'ân-ı kerim, İslâmiyete uyan hafızlara şefaat edecektir. Müslimdeki hadis-i şerifte; (Kur'ân-ı kerim, okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır) buyuruldu. Bir hadis-i şerifte de; (Kur'ân-ı kerim okuyan çok kimse vardır ki, Kur'ân-ı kerim, onlara lanet eder) buyuruldu. Kur'ân-ı kerimi abdestli olarak okumak, sağ el ile tutmak, dizden aşağı koymamak, bitirince açık bırakmamak, başka şey yaparken kapayıp yüksek bir yere koymak, okurken konuşmamak, konuşursa, tekrar Eûzü okuyarak başlamak lazımdır. Mushafı ve Kur'ân-ı kerim bulunan teybi ayağa kalkarak almalıdır."
Sual:
Haram, günah işleyenlere, her Müslümanın nasihat etmesi, onlara doğruyu bildirmesi gerekir mi veya bunun belli bir ölçüsü var mıdır?
Cevap:
Fetâvâ-yı Hindiyyede, konu ile alakalı olarak deniyor ki:
"Günah işleyene tatlı sözle emr-i ma'ruf, yani nasihat edilir. Dinlemezse, fitne çıkacak ise edilmez, susulur. Sözü dinlenecek ise, sert söylenir. Sövmek, kötü söylemekle emr-i ma'ruf yapmamalıdır. Karşılık verecek kimseye, emr-i ma'ruf ve nehy-i münker yapılmaz. Karşılığa sabredebilirse yapması efdal olur. Amirler el ile, âlimler dil ile, cahiller kalp ile emr-i ma'ruf yapar. İnsan evvela kendine Emr-i ma'ruf yapmalıdır. Cahil, âlime emr-i ma'ruf yapmamalıdır. Bir günahı yapmak âdeti olan, o günahı işleyeni görünce, emr-i ma'ruf yapar. Günah işleyene emr-i ma'ruf yapamayan kimse, onun babasına söyler veya yazar. Babası emr-i ma'ruf yapmaz veya yapamayacak ise, babasına bildirmez. Zevcine, hükümete bildirmek de böyledir. Tövbe edenin günah işlediği başkasına bildirilmez. Hırsızı gören, zararından korkmazsa haber verir."
***
Sual:
Küs olan iki Müslümanı barıştırmak, aralarını bulmak için, yalan söylenebilir mi?
Cevap:
Yalan söylemek haramdır, günahtır. Yalnız, harpte düşmana ve iki Müslümanı barıştırmak, aralarını bulmak ve zalimden mazlumu kurtarmak için caiz olur.
***
Sual:
Şu kadar parayı fakire vereceğim diye adakta bulunan kimse, söylediği miktarı mı vermesi gerekir?
Cevap:
Herhangi bir fakire vermek üzere sadaka adayan kimse, vereceği paranın miktarını söylerse, o miktarı verir. Eğer miktarını söylemezse, yemin kefareti, yani on fakire 1750 gram buğday veya bunun değerini verir.
***
Sual:
Bir kimse ile yolculuk, arkadaşlık yapınca, nelere dikkat etmelidir?
Cevap:
Bir kimse ile yolda arkadaş olunca, eğer yaya olarak gidiliyorsa, onun yürüdüğü kadar yürümeli. Onunla konuşurken, sağa sola bakmamalı. İhtiyaç için ondan bir müddet ayrılınca, erkence yanına dönmeli, onu bekletmemelidir. Arkadaşın hakkını gözetmeli, onu gücendirmemelidir. Namazları onunla cemaat yaparak kılmalı ve ondan ayrılırken onunla helalleşmelidir.
***
Sual:
Kadınlar, farz namazları kılarken kamet getirirler mi?
Cevap:
Kadınlar, beş vakit namazın farzlarını ve kazaya kalan namazlarını kılarken ezan ve ikamet okumazlar.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol