Havadan Sudan

"Kus!.." diyecegim örnegin.
Ne de güzel ötüyor, cik cik te cik cik. Tüyleri ne de güzel, rengârenk, piril piril. Hele boslukta süzülüsü. Su, dalda durusuna bakar misiniz! Su durusa, su asalete.
"Tas!.." diyecegim. Yerinde agirmis ya! Pek anlam veremiyorum bu söze oldum olasi. Birisi, hos bir sey söylemis olmak için mi uydurmus ne! "Tas yerinde agirdir!" Ne demekse. Yani, yüz gramlik bir tas, bin yil yerinde dursa agirlasir mi?
Veya, iki tonluk bir kayayi damperliye yükletsek, her gün ordan oraya gezdirsek, hafifler mi dersiniz? Agirligindan yitirir mi?
"Agir" sözcügü zaten kendi bünyesinde bir saptayis, bir belirtis. "Isi" gibi, "yükseklik" gibi, "derinlik" gibi. Az derin yere sig denir. Çok derin yere ne denir? "Derin" denir, di mi?
"Yas" dersem. "Kuru"yun tersi de olur ya.
"Yasli" dersem.
"Yasli bir adam!" dedim geçen gün konusurken.
"Nasil yani?" dedi arkadasim. "Iki yasinda bir çocuk ta yaslidir ona bakilirsa."
Bakip kaldim yüzüne. Isin bu boyutunu hiç düsünmemistim. Dogru, degil mi? Isi derecesi, yükseklik, derinlik, agirlik.
"Gel uyma sagir sultana
Sürüp gitmesin tantana
Yarayacaksan vatana
Tas yerinde agirmis ya." diye siirde kullanmistim. Nasil agirsa artik!..
Sonra, "göz" desem. Nice elâ gözler, kara gözler, yesil veya çakir gözler.
"Dereler akmaz oldu çakirim,
Yar bana bakmaz oldu.
Yarin verdigi güller çakirim
Kurudu kokmaz oldu!" diyor bir Terzidere türküsü.
"Senin en güzel yerin, kahverengi gözlerin!" diyor ya sarki.
"Yesil gözlerinden muhabbet kaptim!" diyor bir baskasi.
"Kas!.." desem örnegin. Hilâl kas, kara kas, yay gibi kaslar, çatik kas, kalkik kas, düsük kas.
Kaçmak istiyorum. Ciddiyetimden arinmak. Sorumlu ve sorunlu yasamaktan kaçmak, kaçinmak.
Dünyayi alt üst eden birilerinin, savasi körükleyenlerin yedigi naneleri görmezden gelmek, duymazdan gelmek.
Kan seli, gözyasi, savas disi canini yitiren çocuklar hatta gençler, hatta yaslilar. Kadinlar hatta erkekler. Suçsuzlar hatta suçlular.
Filan.
Umrumda olmasin istiyorum. Böyle düsünüyorum bazen.
Ülkemde, yazili basinin bir yerlerinde her gün arz-i endam eyleyen cumhuriyet ve uygarlik karsiti gelisimleri görmemek, düsünmemek.
Ülkemdeki egitim trajedisini bilmiyormus, anlamiyormus gibi davranmak.
Köylerdeki ikigözüm okul binalarinin, lojmanlarin ve diger yan yapilarin, devlet gözetimi ve sagirligi, körlügüyle nasil için için, nasil çatir çutur çürüdügün, çürümekte oldugunu, çürümeye terk edildigini ve bu binalarin hiçbir yetkiliyin, hiçbir devlet görevlisinin gözüne ilmeyisi, ilismeyisi.
Bu sistem birilerinin isine mi geliyormus? Birilerinin degirmenine su mu tasiyormus? Birilerinin degirmeni bu sistemle tasinan suyla mi dönüyormus?
Aman canim! Ben de!.. Dert mi bana? Devletimi öyle veya böyle yönetenlerden çok mu biliyorum sanki?
Büyüklerimiz ne söylerse dogrudur, ne yaparsa haklidir iste. Ben de. su yasa geldim, halâ su basit kurali ögrenemedim.
"Yaz!.." dersem.
"Yaz!.." deyince, bir sürü anlami var, di mi? Hani, okullarda, Türkçe-edebiyat dersinde görmüstük, dilbilgisi dersinde görmüstük bu konuyu. Essesli sözcükler vardi. Yaz, yüz, yüzmek, çal, çalmak. Baglama çal, keman çal, kaval çal. Neyzen Tevfik gibi ney çal veya üfle de denir buna. Neyzen Tevfik ne demis "Ney çalinmaz, üflenir!" Peki, ne çalinir? Baglama çalinmaz mi? O da tingirdatilir mi? Hani, diyorlar ya bazen, "Bize biraz saz tingirdatsana!" Ne kadar dogru, ne kadar etikse.
bir de, yumurta çalinirdi küçükken.
Sonra baska seyler çalinirmis, duyduk, gördük, ögrendik zaman içinde.
Keman çalinca ses çikar da.
Para çalinca ses çikar mi?
Çalana bagli.
Büyük çalarsan, çikmaz.
Küçük çalarsan. Hep gene madensel para ya! Çikar tabi. Ama, sevilen de bu parayin sesi galiba. Hani, kadin sesi, su sesi, para sesi.
"Bu muhabbet te neyin nesi?" demeyin.
Bu da böyle!..

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol