"Zorunlu olmayan sayilari çöpe atin: Yas, kilo, boy. Doktorunuz düsünsün onlari. Bunun için ücret aliyor sizden," diyor bir söz dizini.
Huzurlu yasamak öylesine önemli ki.
Günlük yasamimizda huzursuzlugumuzu tetikleyen o kadar çok etmen varken…
Tabi ki takinti yaparsak boyumuzun olagandan fazlaca uzun veya kisa olmasi sorun olarak kurcalayabilir beynimizi.
Ama…
Barisik olabilmek büyük hünerdir.
Barisik olmayi basarabilmek hele…
Zaten bir de öteki yüzü var isin. "Sagliginizin degerini bilin. Iyiyse üstüne titreyin. Bozuksa düzeltin. Siz kendiniz düzeltemiyorsaniz yardim saglayin," diyor.
Varin degerini bilmek, bozulani düzeltmeye gayret etmek...
Akli basinda insanlar, çaresizliklerde bogulmamayi basarabilen, tikanimlarda açilimi saglayabilen insanlardir.
"Sadece neseli arkadaslariniz olsun. Suratsizlar, negatifler sizi asagi çeker," diyor baska bir söz dizini.
Harika. Ne denir böylesi gerçekçi ve güzel bir söyleme?
Günlük yasantimizda en yakinimizdan çok uzagimiza kadar öylesine nemrut, öylesine asik, öylesine sevimsiz ve sevgisiz yüzlerle, suratlarla karsilasiyoruz ki…
Yasam hevesimizi ister istemez alip götürüyor.
Öylesi nemrut, öylesi sevgisiz, öylesi negatif suratlara takilmak ne kadar da acidir, ne kadar da yorucudur, degil mi?
Yani, "Sevdiklerinizle doldurun çevrenizi, aile, kedi, köpek, kus, balik, yadigârlar, müzik, bitkiler, hobiler, ne olursa. Eviniz siginaginizdir. Tadini çikartin,"
Bunun da yollarindan, yöntemlerinden biri nedir? "Sevdiginiz insanlara onlari sevdiginizi söyleyin, hissettirin her firsatta." Çünkü, sevgiyi çevremize ne kadar verebiliyorsak, o kadar ödüncümüz olur, sevgi ve saygida o kadar geri dönüsler saglanabilir, o kadar alacagimiz birikir, günü gelince alabiliriz.
"Küçük seylerden zevk almaya bakin," diyor sonra.
Bize daha çocukluk yillarimizda ögretmislerdi bir yasam kuralini: "Azi begenmeyen çogu bulamayabilir."
Evet.
Bunun öteki adi: "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak!"tir, bilirsiniz.
Zaten bir bakima da, küçük seylerden zevk almasini, küçük güzelliklerde sevinmesini bilmeyen insanlar, büyük güzellikleri de hor kullanir, har vurup harman savurur.
Karsimizdakinin her zaman kahkaha atmasini beklemektense onun bir tebessümünü, hafiften bir gülücügünü degerlendirebilirsek ne mutlu bize.
Ama, ayni zamanda, "Sik sik, uzun uzun, var gücünüzle gülün. Soluksuz kalincaya kadar gülün," diye de bir tavsiye.
Basarabilene ne mutlu.
Bakmayin, bizlere söylenen o defolu söze: "Fazla gülmek, aglamak getirir." Anam o kadar çok kullanirdi ki bu sözü. Ne zaman içinden gelerek gülse, biraz sonra inadina, bilinçli olarak, zorlayarak ta olsa suskunlasir, "Amma güldük ha. Basimiza bir gelecek var her halde!" derdi. Ne kadar üzücü bir endiseydi, nasil da dayatilan bir korkuydu o öyle.
"Gözyaslari olacaktir. Katlanin, yas tutun, baska yasantilara geçin," yerine göre. Çünkü yasam dedigimiz hep göbek havasi modu degildir.
Çevremizde her gün kan, gözyasi, barut kokusu olduguna göre, durup susmamiz, çevremize kulak vermemiz, göz gezdirmemiz gerekiyor zamani geldiginde.
Çünkü, aglamak, gülmenin ikizidir.
Gülmek ne kadar gerekli ve yararliysa, aglamak o denli onurlu ve gereklidir.
Nice ki, "Yasam, aldigimiz soluklarla degil, soluk kesen anlarla ölçülür." Bu denklemi iyi oturtabilmek vardir. Bu denklemi oturtabilenler huzura hak kazanirlar.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol