HERKES ISINE BAKSIN

Insanlarin tek tek ve de kitlesel hayalleri ve umutlari vardir.

Hayaller saymakla bitmez. Üsenmezseniz bir liste yapmaya kalkisin isterseniz. Bakin ne basliklar çikacak ortaya.

Bunlardan yalnizca birisidir, tuttugu futbol takiminin büyük basarilara ulasmasi.

Futbol takiminin basarisi nedir?

Bir kere, çiktigi maçlari kazanmasi.

Ligde sampiyon olmasi.

Kupayi almasi.

Avrupa arenasindaki futbol yarisinin içine katilmasi.

Bu arenada basarili olmasi.

Nedir basari?

Avrupa'da en büyük olmak.

Yani katildigi alanda sampiyon olmak.

Bunu yillar önce Galatasaray basarmisti pek çogumuzun bildigi gibi. Hani, Sampiyonlar liginde basaramadi ama UEFA kupasini almis, ardindan da Sampiyonlar liginin sampiyonuyla yaptigi maçi kazanarak Avrupa'nin en büyük takimi unvanini elde etmisti.

Bu yil Fenerbahçe böyle bir girisimde bulundu. Hayli iyi gitti. Ta ki 8 nisan'a kadar. Bir hafta önce Istanbul'da 2-1 yendigi Çelsi karsisinda 8 nisan gecesi 2-0 yenilerek umudunu tüketti.

Olur, olabilir, dogaldir. Yenmek te var yenilmek te. Bu zamana kadar çok basarili sonuçlar almisti bu dönem çiktigi maçlarda. Özelde Fenerbahçe taraftari olmadigim halde bu yil hem yerli ligde hem Avrupa maçlarinda Fenerbahçe'yi izlemekten anlamli bir keyif aliyorum. Keyif bu. Maç izlemenin temel amaci da keyif almak degil midir?

Örnegin, Galatasaray taraftari oldugum halde bu yil Galatasaray maçlarini izlerken zirnik kadar keyif almiyorum. Zorla degil ya! Tat vermiyor Galatasaray. Yetmis küsur yasinda, kaprisli bir adamin eline verdiler yetkiyi, Alman nazizmini uyguluyor sanki adam, Galatasaray'i bu duruma getirdi. Zevksiz, keyifsiz, tatsiz bir futbol.

Neyse, Fenerbahçe'ye dönelim.

Hani, geçende bir yazimda demistim ya, sanki Brezilya'nin F Ulusal takiminin oyuncularina Fener formasi giydirmisler, bizim lige salmislar. Önüne gelene veriyorlar tirpani.

Tamam da…

Avrupa'da buraya kadar.

8 nisan 2008 Sali aksami, aksamüzeri…

Insanlar adeta futbola kilitlendiler.

Bu ne menem bir hastaliktir, ne onmaz kara sevdadir! Televizyonda futbol olan geceler insanlar futbolun disindaki tüm islerinden, sorumluluklarindan kaçiyorlar adeta. O gece dügün bile olsa gitmiyor sanki insanlar. Hiçbir sosyal etkinlik, futbolun önüne geçemiyor.

Üzüntüm bir de baska bir noktada.

Insanlarin, kitlenin, toplumun, halkin bu zaafini çok iyi bilen hükümetler, yürütümler…

Böylesi durumlarda neler yapiyor acaba?

Hani, türban türban derken yagin tenekesi sekiz liradan on sekiz liraya çikmisti da hiç kimse farkina varamamisti.

Sinir ötesi harekât teraneleri sirasinda ne issizlikler, ne olumsuzluklar yasadi bu ülke, nice satislara geldi ülkenin kurumlari, topraklari. Insanlar sinir ötesiyle yatti, sinir ötesiyle uyudu, uyandi ve sinir ötesiyle kalkti. Sinir berisinde nelerin yasandiginin çetelesi tutulamadi tabi.

Fenerbahçe, Avrupa arenasinda bu yil basarili maçlar çikardi.

Fenerbahçeli on dört kadar delikanli çiktilar sahaya, futbol oynadilar. Onlar spor yaptilar. Onlar gol attilar, tur geçtiler, paralar kazandilar. Kulüp para kazandi. Kulübü yönetenler öyle veya böyle yararlandi bu durumdan.

Bize n'oldu? Bize n'oluyor arkadaslar? Zevkse zevk, keyifse keyif bir sey canim. Hepsinin bir siniri olsa gerek.

Franko ne demis, iyi bilirsiniz.

Brezilya, o kadar büyük boyutlu ekonomik çikmazlarini neyle örtüyor, biliyoruz.

Arjantin ha keza ve hatta ekonomik ve sosyal yönden gelisememis bir yigin ülke.

Ya biz?

Fener'den bu kadar.

Artik herkes kendi isine baksin. 8 nisan gecesiyle 9 nisan sabahinin farkini bu sabah herkes anlamistir sanirim.

Hayalle peynir gemisi bu kadar yürüyor.

Hani, "Umut garibin ekmegi, hayal de suyu; yesin umudunu, içsin hayalini!" dedik ama o kadar da uzun boylu degil.

 

 

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol