HAVAYI BIZ ISITTIK

Bunaltmisti ya kis. Hani kar pesimizi birakmaya yazmisti.
Bahar gelecek diye umut ederken...
Bahar geldi-meldi derken...
Aha... Yaz!..
Daha baharin kuyrugu kapidan çikmadan... Mayisin son günleri, son haftasi... Neydi o sicaklar? Ne kadar da acimasiz bastirdi!..
Bu yil böyle giderse, önlem önlem üstüne almamiz gerekecek.
Bugün gazetede erken bir ölüm haber ilisti gözüme. Adana'da sicaktan kaynaklanan bir beyin kanamasi hemen bir insanimizi alip götürmüs aramizdan.
Kirklareli, karasal iklim kusagina daha yatkin. Kislari soguk, yazlari sicak ve kurak.
Birkaç zamandir yagmur yagmadi ya... Ortalik kurumaya yüz tuttu birden bire. Nereye baksak otlar kuruyor. Sehirlerde de öyle, köylerde de. Nerde geçen yilin yesilligi!
Son bir ay içinde bir yigin yagmur duasi törenleri yapildi köylerde.
Dualar yetersiz mi geldi, tam adrese mi ulasmadi nedir...
Yagmur yok.
Biraz daha böyle giderse, susuzluk tehlikesi bas gösterebilir. O zaman ne olur?
Demokrasilerde çare tükenmez de...
Bu isin demokrasiyle ne kadar ilgisi, iliskisi, ilintisi vardir bilemem.
Mahsûl bakimindan da tehlike söz konusu.
Trakya arazisi öylesine sulamaya elverisli de degil gibime geliyor. Çok enderdir sulu tarim olanaklari.
Üstelik... Susuzluk bu! Kuraklik. Yarin su kaynaklari da kurursa, nerden bulup sulama yapilir?
Elde olanlari hizla zehirledigimiz cabasi. Hani iki gözüm Ergene? Elbirligiyle ne duruma getirdik!
Hepimizin payi yok mu?
Ergene'yi kirleten, zehirleyen isyerlerinden biri ikisi mühürlenmeye kalkilsa en basta oradan ekmek yiyen insanlar ve taraflari baslayacak bagirip çagirmaya. Oradaki isyerlerinin kofçaz kayaliklarina getirilmesi dogrultusunda bir ugras, bir emek olsa... teknolojiyin bu denli gelistigi günümüz evreninde Vaysal kalesine veya Ahmetbaba tepesine bile su çikarilamaz mi istense.
Ve, bu su, zarari en aza indirgenmis biçimde yoklastirilamaz mi?
Çabalamiyoruz. Hazira konmak ve kolayina kaçmak hosumuza gidiyor. Zehirliyoruz.
Aha, yagmur da yok. Hadi bakalim!..
Öyle ettik, böyle ettik, atmosferi küstürdük galiba. Bilimsel konusmayi pek beceremem. Hatta bilimsel düsünmeyi de, bilimsel, kocaman kocaman sözler etmeyi hiç mi hiç kiviramam. Hani ozon filan diyorlar ya... Ozon tabakasi delinmis mi ne?
Nasil oluyorsa ozon tabakasi!
Delinmesi de ne menem biseyse?
Hani, ozon tabakasi dedikleri saç üstünde hamur açmasi gibi bir seyse, anlarim. Uz kullanmayinca yirtilir, delinir sagindan solundan, ortasindan...
Veya, delinmekse eger... Hani, kulak zarina toplu igne veya sivri kürdan ucuyla dokunmak gibi bir sey mi ne?
Atasözlerini pek severiz.
Söylenmis bir takim güzel sözleri de. Pesini pek birakmayiz bu güzelim sözlerin.
Hani, der ya güzel bir söz "Biz dogayi dedelerimizden miras degil, torunlarimizdan emanet aldik!"
Öyle bir noktaya, öylesine bir kerteye geldik ki... Ne dedelerimizden miras kalsa koruyabiliyoruz...
Ne de torunlarimizdan ödünç alinmis olsa da huzur ortaminda gelisimini saglayamaz olduk.
Gerçekten bozduk galiba.
Ozon nedir pek bilmem ama, galiba onu da bozduk.
Insanin kendi kendine ihaneti sürüyor. Kendi kendini katleden ipekböceginden beter olduk.
Bal arisi insani sokar, kendi de ölür. Aslinda insana duydugu öfkeyi etkinlestirmek onun intiharidir.
Tüm bunlar da bizim.
Üstümüze üstümüze geliyor katliamimiz.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol