Eğitim-iş Kırklareli Şube Başkanı Hayri Girgin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri'nin Büyük Önderimizin ve O'nun kurucusu olduğu Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaş bir devlet ve toplum kurma hedeflerini rafa kaldırarak yok etme hak ve yetkileri yoktur diyerek düzenlemenin iptal edilmesi için Danıştay'da dava açtıklarını belirtti.
Girgin açıklamasında şunları kaydetti:
AKP hükümeti, 08.10.2013 tarih ve 28789 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren; Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik ile 02.09.1925 tarih ve 2413 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında değişiklik yapılmasına dair 04.10.2013 tarih ve 2013/5443 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile devlet memurlarının dini kıyafetleriyle görev yapmalarına olanak sağlamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri'nin Büyük Önderimizin ve O'nun kurucusu olduğu Laik Demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaş bir devlet ve toplum kurma hedeflerini rafa kaldırarak yok etme hak ve yetkileri yoktur.
"Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlıklı 11 inci madde hükmüne göre Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Maddenin ilk fıkrasında söz konusu hukuki gerçek ifade edilmişken, ikinci fıkrasında ise "kanunların Anayasaya aykırı olamayacağı" yönündeki kural ile yasama yetkisiyle ilgili yasak belirginleştirilmiş ve bu yetkinin suiistimal edilme olasılığı bertaraf edilmiştir. Buradan hareketle, söz konusu Bakanlar Kurulu kararının Anayasal kural ve yasaklara mutlak biçimde uyumlu olmasının zorunlu olduğu açıktır.
Somut olayda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, uymakla yükümlü olduğu Anayasa'yı belirgin bir kasıtla ihlal etmiştir. Anayasanın Beşinci Kısım başlığı altında yer alan, İnkılap kanunlarının korunması başlıklı 174 üncü maddesine göre "Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz. " "2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun" una göre kamu görevlilerinin görevlerini başında türban ya da sair dini kıyafetle yerine getirebilmeleri mümkün değildir.
Anayasanın madde 153/son hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararları, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Kamuda dini simge serbestisi Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay'ın konuyla ilgili yerleşik içtihatlarına aykırılık oluşturmaktadır.
Soyut bir varlık olan devlet, kamu görevlisinin bedeninde ete kemiğe bürünerek cisimleşir ve görünür hale gelir. Laik devlet sisteminde hedef, devletin hükümranlığı altında bulunan yurttaşlarının tamamının inançlarına eşit mesafede konumlanmasını sağlamak olduğu için, kamu görevlisinin görüntüsü ve davranışları devletin tarafsızlık iddiasını tartışılır hale getirmemelidir.
Yukarıda yer verilen Anayasal ilkelerde yer aldığı üzere Türkiye Cumhuriyeti "laiklik ilkesi" üzerine inşa edilmiştir. Cumhuriyetin 29 Ekim 1923 tarihinde ilanı ile birlikte, hazırlanan devrim yasalarıyla, sosyal ve siyasal yaşamın hemen her alanında laiklik ilkesi yaşama geçirilmiştir. O dönemden bu döneme, zaman zaman karşı devrimci yapılanmaların etkisiyle laiklik ilkesinden ödünler verilmişse de halihazırda, yürürlükteki mevzuat ve yargısal uygulamalar sayesinde laiklik ilkesi hala rejimin değişmez unsurudur.
Laiklik olmaksızın demokrasi olmaz. Dünyada bu gerçeğin aksini ortaya koyan tek bir devlet yapılanması örneği yoktur. Laikliği dışlayan devletlerin "tamamında" kadın sosyal yaşamdan soyutlanarak eşit bir insan olmak bir yana "meta"ya dönüştürülmüş; erkeğe mutluluk vermeye özgülenmiştir. Yine laiklik ilkesinin olmadığı devletlerin tamamında, toplumu oluşturan diğer inanç grupları ya da inançsızlar üzerinde ağır baskı kurularak, farklı renkler devlet vahşetiyle yok edilme sürecine sokulmuşlardır. Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran irade; yıkılmış, tarumar edilmiş bir imparatorluktan geriye kalan eğitimsiz, yoksul, savaşlar nedeniyle genç nüfusunu tamamına yakınını kaybetmiş bir toplumdan bugün çağdaş medeniyetler seviyesine çıkmış bir Cumhuriyet yaratmıştır. Anadolu coğrafyasını ve geri kalmış toplumların hayallerini güneş gibi aydınlatan bu Cumhuriyet Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün büyüklüğü ve dehasını gözler önüne sermektedir. Türkiye Cumhuriyeti yargı kurumlarının, kendilerini var eden iradeyi ve o iradenin sonucu olan siyasal rejimi korumakla yükümlü olduklarının farkında olduklarını umut ediyoruz.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol