Eğitim Sen Kırklareli Şube Başkanı Seyfi Meriç, 4+4+4 yasasının uygulandığı 2012-2013 eğitim öğretim yılına genel olarak bakıldığında, eğitimde sadece biçimsel bir değişikliği değil, genç kuşakların daha yoğun sömürüye hazırlanması ve sömürüye boyun eğdirme programı olmasıyla da ön plana çıktığını, muhafazakar ve dini değerlerle yaşayan bir toplum oluşturmanın eğitim programının temelini oluşturmasının dikkat çekici olduğunu belirtti.
Eğitim-Sen Kırklareli Şube Başkanı Seyfi Meriç, "2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı Sonunda Eğitimin Durumu" başlıklı raporunu yayımladı. Raporda okulların 14 Haziran 2013 Cuma günü resmen sona erdiğini anımsatan Meriç, 2012-2013 eğitim öğretim yılının geçtiğimiz yıllardan farklı uygulamalara sahne olduğunu ifade etti. Meriç hazırlanan raporda şu ifadelere yer verdi;
"2012-2013 eğitim-öğretim yılı, 14 Haziran Cuma günü resmen sona ermiştir. 2012-2013 eğitim öğretim yılı, geçtiğimiz yıllardan farklı olarak, AKP iktidarının siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda yasalaşan ve uygulanmaya başlanan eğitimde 4+4+4 dayatması ile eğitim sistemi büyük bir kaosun içine itilmiştir.
12 Eylül darbesi sonrasında cunta eliyle başlatılan "Türk-İslam sentezi" eğitim anlayışı ve eğitimde ticarileştirme uygulamaları, özellikle AKP iktidarı ile birlikte, geçmişte olduğundan daha fazla oranda iç içe geçmiş bir şekilde hayata geçirilirken, 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim üzerinden din istismarı uygulamaları daha da arttırılmıştır.
AKP'nin yangından mal kaçırır gibi gündeme getirdiği 4+4+4 dayatması nedeniyle, 2012-2013 eğitim öğretim yılı gerek öğrenciler, gerek öğretmenler açısından tam bir kâbus olarak yaşanmış, eleştirileri görmezden gelen hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı, geçmiş yıllarda olduğu gibi, eğitimin giderek büyüyen sorunları karşısında resmen sınıfta kalmıştır.
Eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin topluma ve öğrencilere bir dayatma olarak zorla kabul ettirilmek istenmesi, eğitim sisteminin çocuk ve gençlerimizin yararına değil, AKP'nin siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda biçimlendirilmesinin esas alındığını göstermiştir.
2012-2013 eğitim yılının başından bugüne kadar okullarda en çok gözlenen sorunların başında okulların dönüştürülmesi kararları ile açığa çıkan mağduriyetler gelmektedir. 72 ay öncesi çocukların okula uyum sağlayamamaları, okula giriş çıkış saatlerinde yaşanan sorunlar, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar, imam hatiplerle ortak binaları paylaşan okullarda öğrencilere yönelik çeşitli baskılar, din içerikli seçmeli derslerin fiilen "zorunlu seçmeli" hale getirilmesi vb gibi sorunlar, 2012-2013 eğitim öğretim yılında eğitim gündeminde öne çıkan temel sorunlar olmuştur.
Zorunlu din dersleri uygulamasına ek olarak, 4+4+4 dayatması ile "zorunlu seçmeli" derslerin getirilmesi ve buna bağlı olarak eğitim müfredatında din derslerinin ağırlığının arttırılması, kılık kıyafet serbestliği konusunun hükümet ve yandaş sendikalar tarafından "özgürlük" adına istismar edilmesi muhafazakârlaştırmanın en belirgin örnekleridir. Son olarak okullarda ibadet yerleri açmaya yönelik zorlayıcı tutumlar, eğitim sistemini dört bir yandan kuşatmış ve eğitimde yaşanan en temel sorunların üzerini örten bir örtü işlevi görmüştür.
Okula başlama yaşının geri çekilmesi 1. sınıflarda yığılmalara neden olmuştur
2011-2012 eğitim öğretim yılında 1. sınıfa başlayan çocuk sayısı 1 milyon 404 bin 857 iken, 4+4+4 sonrasında okulöncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kaydedilmesi nedeniyle 1.sınıfa başlayanların sayısı 465 bin 848 artmış ve 1. sınıfa giden öğrenci sayısı olması gerekenin çok üzerinde artarak 1 milyon 870 bin 705'e çıkmıştır. Bu durum okullarda yeterli altyapının olmaması ve derslik yetersizliği nedeniyle pek çok sorunu beraberinde getirmiştir. 2012-2013 eğitim öğretim yılı boyunca 60-66 aylık çocuklarla 72-83 aylık çocukların aynı sınıflarda eğitim alması nedeniyle yaşanan pek çok sorun öğretmenleri, öğrencileri ve velileri çok zor durumlara düşürmüştür. AKP'nin eğitim biliminin en temel ilkelerini yok sayarak eğitime başlama yaşını erkene çekmesi nedeniyle kendilerinden yaşça büyük olanlarla aynı eğitimi almak zorunda bırakılan on binlerce çocuk, fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmış, okulöncesi çağdaki çocukların ve velilerin önemli bölümü, 4+4+4 dayatması nedeniyle psikolojik travma yaşayacak kadar olumsuz etkilenmişlerdir. 4+4+4 dayatması ilk gündeme getirildiğinde ısrarla belirttiğimiz gibi, yapılması gereken okulöncesi çağda olan 72 ayın altındaki bütün çocukların anasınıflarına kayıtlarının yapılması ve ilkokula başlama yaşının kesinlikle 72 ayın altında olmamasıdır.
Okulöncesi eğitimde okullaşma oranları düşmüştür
Eğitimde 4+4+4 dayatmasının sonucu olarak 2011-2012 eğitim öğretim yılında, 5 yaş grubunda okulöncesi eğitimde genel okullaşma oranı yüzde 65,69 (Erkek: %66,20; Kız: 65,16) iken, 2012-2013 eğitim öğretim yılında bu oran yüzde 55,35'e (Erkek: %57,34; Kız: 53,24) gerilemiştir. 2012-2013 yılında 2007 doğumlu 416 bin 191 çocuk, okulöncesi eğitime gitmesi gerekirken, AKP'nin ve MEB'in en temel bilimsel verileri yok sayarak yanlış yönlendirmesi sonucunda ilkokula gitmek zorunda kalmıştır. Bu yaş grubundaki çocukların eğitiminin ilerleyen yıllarında yaşayacakları tüm olumsuzlukların sorumlusu AKP hükümeti ve Milli Eğitim Bakanlığı olacaktır.
Okullaşma oranlarında bir
iyileşme söz konusu değildir
Okulöncesi eğitimde, 60-71 ay yaş grubundaki çocukların ilkokula yönlendirilmesine ve okullaşma oranlarında yüzde 10-12 oranında bir azalma olmasına karşın, bu yıl yeniden açılan ilkokullardaki okullaşma oranlarında dikkate değer bir artıştan bahsetmek mümkün değildir. 2011-2012 eğitim öğretim yılında ilköğretimde yüzde 98,67 olan okullaşma oranı, bu yıl ilkokul ve ortaokul olarak bölünen temel eğitimde belirgin bir değişime neden olmamıştır.
2012-2013 eğitim öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı yüzde 98,86 (Erkek: 98,81; Kız: 98,92) iken; ortaokulda bu oran yüzde 93,09 (Erkek: 93,19; Kız: 92,98) gibi düşük sayılabilecek bir seviyede gerçekleşmiştir. Geçen yılın verileri ile kıyasladığımızda 4+4+4 ile 12 yıla çıktığı iddia edilen zorunlu eğitimin ilk 4 yıllık ilkokul bölümünden ikinci dört yıllık ortaokul bölümüne geçerken bile ortalama yüzde 5 oranında bir kayıp yaşandığı, bu oranın kız çocuklarının ortaokula devamında yüzde 6 civarında olduğu anlaşılmaktadır.
İmam Hatip Okullarındaki artış oranı yüzde 35'tir
Eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin ortaya çıkardığı en belirgin sonuçlardan birisi, okul dönüşümleri sonrasında ilkokul ortaokul ayrışmasının ardından yeniden açılan imam hatip ortaokulları ve imam hatip liselerinin sayısındaki belirgin artıştır. 2011-2012 eğitim öğretim yılında 537 olan İmam Hatip Lisesi sayısı, bir yıl gibi kısa bir süre içinde de 708'e çıkmıştır. 2012-2013 eğitim öğretim yılında Türkiye'de 730 bağımsız imam hatip ortaokulu bulunuyorken, 369 imam hatip ortaokulu İmam hatip liseleri bünyesinde açılmıştır. MEB verilerine göre Türkiye'de toplam imam hatip ortaokulu sayısı 1.099'dur.
Derslik ve öğretmen ihtiyacının ciddi anlamda arttığı, bodrum katların, kömürlüklerin bir sınıfa dönüştürüldüğü ülkemizde, İmam Hatip Okullarına uygulanan ayrıcalıklar ve destekler dikkat çekici olmuştur. Okul dönüşümleri sırasında en donanımlı okullar imam hatip okullarına dönüştürülmüş, bu durum öğrencileri ve velileri resmen isyan ettirmiştir.
Zorunlu din dersi ve zorunlu seçmeli din
dersleri dayatması artmıştır
Yıllardır zorunlu din derslerin kaldırılması için ileri sürülen taleplere ve yüksek yargı kararlarına rağmen, AKP iktidarı zorunlu din derslerine ek olarak 4+4+4 düzenlemesiyle üç farklı din dersinin daha okullarda okutulmasını dayatmıştır. Seçmeli olduğu iddia edilen bu dersler, ülkenin pek çok yerinde zorunlu seçmeli hale getirilmiştir. Bu derslerin seçimi sırasında veliler öğretmen yokluğu gibi nedenlerle Kuran-ı Kerim, Hz. Muhammed'in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler derslerini seçmeye zorlanmıştır.
AİHM ve Danıştay'ın kararlarına rağmen zorunlu din dersi uygulamasına ısrarla devam edilmesi ve zorunlu din dersi almak istemeyen çocukların bu dersi almaya zorlanması,hukukun ve demokrasinin yok sayılması anlamını taşımaktadır. Din dersinin Türkçe, matematik, yabancı dil gibi zorunlu sayılması, laik, demokratik eğitim anlayışıyla ve bilimsel eğitimle açıkça çelişmektedir. Okullarımızda, üstelik devlet aracılığıyla ve zorunlu olarak, yalnızca belli bir din ve belli bir mezhep öğretilmektedir. Bu durum, Türkiye gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok mezhepli toplumlarda, birçok sıkıntının doğmasına yol açmaktadır. Bu sıkıntıların önüne geçebilmek mümkündür. Türkiye'de dinin siyasallaşması ve siyasal çıkarlara alet edilmesinin engellenmesiyle olanaklıdır. AKP'nin toplumu din üzerinden muhafazakârlaştırma adımları sadece 4+4+4 dayatması ile sınırlı değildir. Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan protokoller, somut düşünme aşamasında olan ilkokul çocuklara yönelik "umre ziyareti" düzenlenmesi, müftülük yetkililerinin kutlu doğum haftasında okullarda görevlendirilmesi, İmam Hatip Okullarına yönelik pozitif ayrımcı yaklaşımlar, YGS' de din içerikli soruların sorulmaya başlanması, okullarda İslami yazarların ve dini yayınevlerinin kitaplarının öğrencilere ücretsiz dağıtılması vb gibi çok sayıda girişim üzerinden hayata geçirilen uygulamalar, siyasi iktidarın toplumu din istismarı üzerinden dönüştürme adımlarının arttığını göstermiştir. Sorunun, laiklik, din ve vicdan özgürlüğü açısından çözümü açıktır ve dünyanın pek çok ülkesinde de örnekleri uygulanmaktadır. Devlet, din işlerinden bütünüyle elini çekmelidir.
Öğrencilerin okul devamsızlığı artmıştır
Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2012-2013 eğitim istatistiklerine göre; 8. sınıftan mezun olan ancak açık lise de dâhil olmak üzere, hiçbir ortaöğretim kurumuna kayıt olmayan 49 bin 449 öğrenci bulunmaktadır. Bu durumdaki öğrencilerden 12 bin 172'sini erkek, 37 bin 277'sini kız öğrenciler oluşturmaktadır. 4+4+4 uygulanmadan önce ortaöğretime gitmeyen kız öğrenci sayısı 16 bin 137 iken, bu yıl zorunlu olmasına rağmen ortaöğretime devam etmeyen kız öğrencilerinin sayısının iki kattan fazla artmış olması dikkat çekicidir.
Açık lise kayıtları arttı, örgün lise kayıtları azaldı
Zorunlu eğitimin 8 yıldan kademeli olarak 12 yıla çıkarılmasıyla daha fazla çocuk ve gencin eğitim sürecine gireceği iddia edilmiş fakat sonuç tam tersi olmuştur. 4+4+4 ile ilk 8 yıl örgün eğitim, son 4 yılda "açık lise" uygulamasının olması açık lise kayıtlarını arttırmıştır. Örgün ortaöğretime devam etmeyenlerden açık lise yeni kayıt sayılarını çıkardığımızda 4+4+4 dayatmasının kız öğrenciler açısından yarattığı düşündürücü bir durum daha ortaya çıkmaktadır. 12 bin 172 erkek öğrenci, 37 bin 277 kız öğrenci olmak üzere toplam 49 bin 449 öğrenci açık lise veya temel ortaöğretim kurumlarından hiçbirine kayıt yaptırmamıştır.
Taşımalı eğitim uygulamasındaki artış endişe verici boyutlara ulaşmıştır
Milli Eğitim Bakanlığı, çeşitli nedenlerle okula erişimde sorunları yaşayan ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileriyle özel eğitime ihtiyacı olan öğrencileri belirlenen okullara günübirlik taşımaktadır. Türkiye'de 24 yıl önce, 1989-1990 eğitim öğretim yılında sadece 2 ilde başlayan taşımalı eğitim uygulaması, Türkiye'nin çağ atladığı, ekonomik olarak geliştiği iddialarına karşın günümüzde Türkiye'nin neredeyse bütün illerinde uygulanır hale gelmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB), 1989 yılında sadece 2 ilde, 305 ilköğretim öğrencisiyle başlattığı ve günümüzde kapsamı giderek genişleyen taşımalı eğitimden, 2011-2012 eğitim öğretim yılında 742 bin 924 ilköğretim öğrencisi yararlanırken, 2012-2013 eğitim öğretim yılında taşınan öğrenci sayısı 810 bin 809'a çıkmıştır.
4+4+4 sonrasında özel okul kayıtları
yüzde 15 artmıştır
Eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında özel okullardaki öğrenci sayısı, geçen yıla göre belirgin bir şekilde artmıştır. Velilerin çocuklarını özel okullara yönelmesinde kamu eğitim kurumlarının bu düzenleme nedeniyle yaşadığı tahribat belirleyici olmuştur. Zorunlu-seçmeli din dersleri, aşırı kalabalık sınıflar, öğretmen yetersizliği, fiziki koşullar vb gibi pek çok neden birçok velinin özel okullara yönelmesini beraberinde getirmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2012-2013 istatistiklerine göre örgün özel öğretim kurumlarına giden öğrenci sayısı geçtiğimiz eğitim öğretim yılında 535 bin iken, bu yıl 4+4+4 sonrasında bu rakam yüzde 15 artışla 613 bine kadar çıkmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı`nın yıllardır okullara yeterli ödenek ayırmadığı gerçeği ortada dururken, okulların veliler ve diğer ticari faaliyetlerden gelir elde etme girişimleri hızla artmaktadır. Eğitime yeterli bütçe, okullara ihtiyacı kadar ödenek talebimiz karşısında "kaynak yok" diyenlerin, özel meslek lisesi açacak olanlara öğrenci başına 5 bin lira vereceğini açıklamış olması büyük bir çelişki olarak hayata geçirilmiştir.
4+4+4 dayatması engellilerin eğitimine darbe vurmuştur
4+4+4 ile okula başlama yaşı 60-66 ay belirlenmiştir.
Bu uygulamaya engelli öğrenciler de dâhil edilmiştir. Engelli bireylere, özel eğitim okullarında bireysel eğitimden ziyade grup eğitimi uygulanmaktadır. Okulların genel durumu değerlendirildiğinde erken yaş eğitim programlarının uygulanmasında ciddi sakıncalar söz konusudur. Engellilerin eğitimi 4+4+4 kapsamına alınırken, kamu okullarında bulunan özel eğitim sınıfları ve özel eğitim kurumlarının (rehabilitasyon merkezleri) karşı karşıya olduğu sorunlar göz ardı edilmiştir. Özel eğitim kurumlarının fiziki alt yapılarının yetersizliği, nitelikli personel, oyun alanı yoksunluğu, ulaşım ve taşınmada yaşanan sorunlar artarak devam etmiştir. Bu alanda açılan kurumlar, merkezler gelişmiş illerde yoğunlaşmıştır. Yatırımlar eşitsiz ve dengesizdir. Bu durum hizmetten yararlanamayan milyonlarca ailenin umutsuzluk ve çaresizlik içine düşmesine neden olmuştur.
Siyasal ve ideolojik anlamda; 4+4+4 eğitim sistemi ile getirilen seçmeli ders mantığı ile öğrencilere dayatılan din eğitiminin (Kuran'ı Kerim, Temel Dini Bilgiler, Hz. Muhammed'in Hayatı) engelli öğrencilerin programına yansıtılmaya çalışılmış olması dikkat çekicidir. 2010 yılında, otizmli ve diğer zihinsel engelli öğrencilerin ders programlarından eğitimde daha çok ihtiyaç duydukları beden eğitimi, görsel sanatlar, müzik gibi branş ders saatleri düşürülerek, yerine "zorunlu din dersi" uygulaması getirilmesi ilginçtir.
Eğitimde sansürcü zihniyet dünya klasiklerini sansürledi
Türkiye`de örgütlenme ve düşünceyi ifade özgürlüğü önündeki engeller artarak sürerken, 2012-2013 eğitim öğretim yılında, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda okutulan 10. sınıfa yönelik edebiyat kitabında Yunus Emre'nin "Aşkın Aldı Benden Beni Bana Seni Gerek Seni" isimli şiirinden bir dörtlük Talim Terbiye Kurulu tarafından "sakıncalı" bulunarak resmen sansür edilmiştir. Eğitimde sansür uygulamalarının sadece Yunus Emre ile sınırlı olmamıştır.
Okul kitaplarında şiirleri sansürlenen Yunus Emre ve Kaygusuz Abdal'ın ardından dünyaca ünlü yazar John Steinbeck'in "Fareler ve İnsanlar" kitabı sakıncalı bulunarak "ahlaki olmayan bölümler içerdiği" gerekçesiyle sansürlenmiştir. Benzer bir şekilde Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB), 100 Temel Eser listesi içinde yer alan "Şeker Portakalı" kitabını derste ödev olarak okutan bir öğretmene kitabın müstehcen olduğu gerekçesiyle soruşturma açılmıştır.
Eğitim başta olmak üzere, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yaşanan yasakçı ve sansürcü uygulamalar II. Abdülhamit ve onun "istibdat devri"ni akıllara getirmiştir. Gazetelerde çıkan karikatürlere, eleştiri yazılarına bile tahammül edemeyerek tazminat davası açan bir zihniyetin, bir baskı düzenini oluşturmaya çalıştığının kanıtı olarak karşımızda durmaktadır.
Eğitim sistemi sınav odaklı olmaktan çıkarılmalıdır
Sendikamızın daha önceki raporlarında da sık sık vurguladığı gibi, Milli Eğitim Bakanlığı'nın temel amacının piyasa değerlerini yücelten, bu değerleri sorgulamayan, sadece kendisine faydalı olanlarla ilgilenen ve beşeri sermaye olabilecek bireyler yetiştirilmesi olduğu açıktır. Bu nedenle bir taraftan sisteme "itaatkâr" nesiller yetiştirilirken, diğer taraftan öğrencilerin ve velilerin müşterileştirilmesinin ön plana çıkarılması kabul edilemez.4+4+4 ile başlayan eğitimde piyasa odaklı dönüşüm sürecinde ilkokul ve ortaokullarda yaşanan dönüşümün ardından sıra liselerin dönüştürülmesine gelmiştir. MEB, liseleri akademik, mesleki ve dini olarak üzere üçe ayırarak liselere yerleştirme puanına göre kayıt yapılacağını açıklamıştır. Buna göre ortaokulda öğrencilerin "ders notları, davranış ve faaliyet puanları birlikte hesaplanarak", "liselere yerleştirme puanı" oluşturulacaktır. Baraj puanını geçen öğrenci akademik liseye barajın altında kalan öğrenci ise meslek lisesine yönlendirilecektir. Bu süreçte imam-hatip liselerinin yer aldığı dini liseler ve özel liselerin herhangi bir baraj puanı ile ilişkilendirilmeyecek olması, 4+4+4 sisteminin bütün kademelerinde özel okullara ve imam hatip liselerine yönlendirmenin esas alındığını açıkça göstermektedir. Üniversiteye geçiş sisteminde de liselere geçiştekine benzer bir not ortalaması sistemi üzerinde çalışıldığı basına yansımıştır. Milli Eğitim Bakanlığı, ayrıntılarını kamuoyunun bilmediği çalışmada sınav sistemini kaldırmamakta, merkezi sınavın yerine parçalanmış bir sistem getirerek eğitimde yaşanan kaosun daha da derinleştirmesine neden olmaktadır. Bu ve buna benzer sorunların ortadan kaldırılması için insancıl ve demokratik bir okul ikliminin oluşturulması, eğitimin sınav odaklı olmaktan kurtarılması çok önemlidir.
4+4+4'ün öğrencilerle birlikte en büyük mağduru eğitim emekçileri olmuştur
Hiçbir hazırlık ve altyapı yatırımı yapılmadan hayata geçirilmeye çalışılan 4+4+4 kademeli eğitim dayatması, bir taraftan eğitimi tamamen piyasalaştırıp, toplumun geleceğini ipotek altına alırken; diğer taraftan on binlerce öğretmeni ciddi anlamda mağdur etmiştir. Hükümetin 4+4+4 sistemine yönelik aceleciliği yüzünden okulların plansız ve programsız dönüştürülmesi sonucu 30 bini sınıf öğretmeni olmak üzere, 70 bine yakın öğretmen norm fazlası durumuna düşürülmüştür.
4+4+4 sisteminin uygulanması sonrasında görüldüğü gibi, bugüne kadar defalarca değiştirilen ve on binlerce öğretmeni mağdur eden norm kadro sisteminin artık fiilen çökmüş olduğu görülmüştür. Milli Eğitim Bakanlığı fiilen çöken norm kadro uygulamasının enkazı altında kalan öğretmenlerin sorunlarını çözmeli, okulların açılmasının üzerinden aylar geçmesine rağmen norm fazlası durumundaki öğretmenlerin yaşadığı sorunlara kimseyi mağdur etmeyecek şekilde somut çözümler üretmelidir. Eğitim sisteminde yıllardır büyük bir sorun olan "ücretli öğretmenlik" uygulaması, bir an önce çözülmesi gereken önemli bir sorundur. Okullardaki kontenjanlar daha az ücretle çalıştırılan ücretli öğretmenlerle doldurularak "ucuz ve güvencesiz öğretmen" istihdamı üzerinden, branşlarına, lisanslarına bakılmaksızın, hizmet içi eğitime bile tabi tutulmadan okullarda görevlendirilmektedir. Ücretli öğretmenlik uygulamasına son verilmeli, bütün öğretmenler kadrolu ve güvenceli olarak istihdam edilmelidir.
Eğitimde yaşanan kaosa son vermek için 4+4+4 dayatmasından vazgeçilmelidir
Başta sendikamız Eğitim Sen olmak üzere, eğitim ve bilim çevrelerinin, üniversitelerin eğitim bilimleri bölümlerinin tüm eleştiri ve önerilerine rağmen, siyasi iktidarın dayatması olarak gündeme getirilen ve yine bir dayatma olarak meclisten geçirilen 4+4+4 yasasının uygulandığı 2012-2013 eğitim öğretim yılına genel olarak bakıldığında eğitim sisteminde yaşanan sorunların tahmin edilemeyecek kadar derin olduğunu açıkça görülmektedir.
AKP hükümetinin dayatmasıyla uygulanan 4+4+4 dayatması, eğitimde sadece biçimsel bir değişikliği değil, genç kuşakların daha yoğun sömürüye hazırlanması ve sömürüye boyun eğdirme programı olmasıyla da ön plana çıkmıştır. Buna ek olarak, muhafazakâr ve dini değerlerle yaşayan bir toplum oluşturmanın eğitim programının temelini oluşturması dikkat çekicidir.
Hükümetin "dindar ve itaatkâr nesiller yetiştirmek" üzerinden, ilkokuldan başlayarak okulların dini bir atmosferle sarıp sarmalanması, tarihten coğrafyaya, vatandaşlık derslerden, sosyolojiye, psikolojiye, edebiyata, fizikten biyolojiye kadar tüm dersleri bilim dışı, "yaratılışçı" bir bakış açısıyla yeniden düzenlemek istediği anlaşılmaktadır. Dahası, şu ya da bu dini bilgilerin verilmesi, ya da ibadet biçimlerinin öğretilmesinin de ötesinde Türkiye'de okullar, iktidarın dünya görüşünün yeniden üretildiği, ideolojik birer merkez haline getirilmiştir. İlkokulla başlayan bu ideolojik tutum üniversite eğitimini de kapsayacak biçimde geliştirilmek istenmektedir.
Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş olan eğitim sisteminin sorunları, 4+4+4 dayatması ile daha da içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Eğitim Sen olarak, AKP'nin eğitim biliminin en temel ilkelerini göz ardı ederek hayata geçirmeye çalıştığı 4+4+4 dayatmasına karşı tepkilerimizi bulunduğumuz her alanda göstermeye kararlıyız. Milli Eğitim Bakanlığı'nın sürecin başından itibaren taraflı, bilinçli ve yanlış bilgilendirme çalışmalarına son vermesini ve eleştirilerimizi dikkate almasını bekliyoruz.
Gerek 4+4+4 düzenlemesi ile eğitim sistemini kendi siyasal çizgisinde biçimlendirmek isteyen AKP iktidarı gerekse, eğitim biliminin en temel ilkelerini çiğneyerek 4+4+4 dayatmasını bütün eleştirilerek kulaklarını tıkayarak hayata geçiren Milli Eğitim Bakanlığı eğitimdeki kaosun ve mevcut karanlık tablonun öncelikli sorumlularıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı, tüm topluma ve öğrencilerimize böylesi bir kötülüğü yapmaktan vazgeçmeli, zaman geçirmeden eğitimde 4+4+4 dayatmasından vazgeçmelidir. Eğitim Sen, çocuk ve gençlerimizin geleceğinin karartılmasına yönelik her girişim karşısında mücadelesini kesintisiz olarak sürdürmeye kararlıdır."
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol