Kasap Yakup'un ve Ahmet Ziya'nın un ve yağ fabrikaları vardı. Demiracolar Şirketi (İrfan-Adem-Cemal Demiraco) ham yağ ve unu Ahmet Ziya'nın fabrikasından alıp köylerde satardık.
Kamyonda yağ fıçıları, unlar üzerinde oturup hamalla, yolcularla sohbet ederdim. Pınarhisar, Saray, Vize, Edirne köylerine Kırklarelili zahireciler yaz mevsiminde yağ, un, kepek satıp, ayçiçek, çavdar, mısır, buğday satın alırlardı. Ayçiçeği mevsiminde kamyon dolmayınca, boş çuvalların üzerinde açık havada uyurduk. Sergen Köyü, Çakıllı, Midye, Demirköy, İğneada ayçiçeği aldığımız yerlerdir. Kıyıköy'ü kırk sene evvel görmüştüm. Midye (Kıyıköy) delikanlıları o akşam sevda şarkılarıyla, türküleriyle coşmuştu. Deniz delikanlıları romantik olur, muhabbetli olur, sevda şarkılarıyla yanar kavrulur. Aşk şiirleri, şarkıları, türküleri çarpar yüreciğimi. Ah gençlik, ilk aşkın ateşi sönmez hiç, yanar durur.
Kastro, İğneada, Kıyıköy turistik, tarihi mekânlardır. İğneada ile ilgili dört şiirim var. Dupnisa Mağarası Kırklareli Valiliği'nin ışıklandırıp, düzenlenmesiyle çok değişti, güzelleşti. Binlerce insan akın etti Dupnisa'ya. Turistik bir yer oldu.
Yaz günleri, güz günlerinin savruk rüzgârları, sonbaharın ihtişamlı güneşi, gün batımı…
Kilo ile yağ satılırdı, daha sonraları teneke ile de satılmaya başlandı. Bazen köy ekmeği isterdim. Tepsi ekmekleri ne güzel olur. Köylüler ekmeğini yediğimiz, çalışkan insanlardır.
Bir ay harman olurdu. Harman yerinden mal aldığımız, ayran içtiğimiz olurdu. Harman günleri zorlu günlerdi. Kırk yıl önce Ahmatlar Köyü'nden eski bir kamyonla tomruk çekmiştik. Kuru ekmeğe, kara zeytine, domatese talim etmiştik. Öyle para kazanmak kolay değildir. Osman-Elmas Yamaner, Hamit-Yaşar Yamaner kardeşler, İbrahim-Salih Pey kardeşler de zahiri işinde ünlü idiler. Karakaş Mahallesi'nden ağabeylerimizdirler. Rahmetli Fikret Yamaner, Yaşar Yamaner arkadaşımdır. Hepsi baba dostudurlar. Çalışkan insandırlar.
Kırklareli zahirecileri çoktur. Osman-Ali Tok, Hakkı Yüksel, Hüseyin Yüksel, Uzunlar Ticaret (Turhan Altıntel), Pilavcı, Bedreli Hüseyin Toker ve oğlu Özhan Toker ve oğlu Gürhan Toker. Otuz-kırk zahire tüccarı vardı, belki daha fazladır. Toktarların babası da zahire tüccarıydı. Adı İbrahim Toktar'dır. Rıfat Pey kamyoncuydu, beş kardeştiler. İbrahim, Kazım, Salih, Rıfat, Nazım Pey kardeşler. Nazım ağabey aşçıydı, lokantası vardı. O güzelim günleri unutamadım. Bir fabrikaya buğday vermiş, parasını alamamıştık. Babamın yüzü kederden kapkara olmuştu. Sonra yeniden, sıfırdan işe koyuldular.
Her ailede bir oda çocuk. Ekmek ister, kitap, kalem, defter, ayakkabı ister. Harçlık aldığımı hatırlamıyorum.
Babalar sertti, analar şefkatli. Süloğlu, Lalapaşa pazarları çok güzel olurdu. Süloğlu havuzunda yüzdüğümü hatırlıyorum.
Büyük amcam (dede derdik) Ramadan Demiraco karpuzu çok severdi. Birinci cigarasını uzun ağızlığı ile içerdi. "Karpuz yiyince içim temizleniyor sanki" cümlesini unutamam. Bize "Sinko" derdi.
Sinko Makedonca evlat demekmiş. Geçmiş günler roman olur, hikâye olur. Anılar denizinde kaybolurum bazen. Eski zahireciler Balkanlardan gelmiş insanların muhacir çocuklarıydı… Eski dünya bir başka güzeldi…
Otantik bir doğal çevrede sosyal yaşamda saygı egemendi… Yaşlı kadınlar torunlarını çok severdiler… Şefkat vardı…
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol