ESKI YILDAN ÇOK YENI YILI DÜSÜNMEK GEREKIR

Ülkemiz her yönden sorunlu bir yil geçirmistir. Toplumsal huzur bozulmustur. Ekonomik kriz bütün kesimleri vurmustur. Siyasi tartismalar sinirleri germistir. Halkin yoksullugu daha artmis, umudu daha azalmistir. Ancak gündeme gelip oturan bunlardan çok Demokratik Açilim olmustur. Oysa Türkiye 1946 yilinda geçtigi çok partili hayattan beri Demokratik Açilim sürecindedir. Ihtiyaç duyuldukça, Avrupa Birligi istedikçe Türkiye yasalarini, hukukunu çagdas düzeylere getirmektedir. Buna da kimsenin bir itirazi olmamaktadir. Ancak bir itiraz varsa bu KARSI DEVRIM gidisinedir.

KARSI DEVRIM çok partili hayatla baslamistir. 1940’li yillarda Demokratik Açilim ile baslayan DÖNÜSÜM bugün neredeyse sistemi, devleti sorgular duruma gelmistir. Tartismalar bu noktada toplanip yogunlasmistir.

Ülkemiz ve halkimiz bu kisir çekismelerden elbetteki memnun degildir. Aksine husursuzdur, huzuru kaçmistir. Ülke bölünmenin esigine gelmistir. Ayrismaci kesimler düzene meydan okumaktadirlar. Bazi çevreler bunlari demokrasinin tabiatinda olan seyler gibi görüyorlarsa da halk böyle düsünmüyor. Halk Demokratiklesme Açilim Paketini görmedigi için söylemden kusku duymaktadir.

Simdilik gidisat tam net degildir. Olayin yönü ve yörüngesi hangi tarafi göstercektir, belli degildir. Belli olan ülkemizin ciddi bir huzursuzluk, halkin ciddi bir endise yasadigidir. Ve halk nereye gittigimizi sorgulamaktadir. Bu tartismalar, bu çalkantilar, bu kurumlar arasinda görünen çatismalar ülkeyi pek düzlege çikaracaga benzememektedir. Belki daha fazla bir toplumsal gerginligin nedeni olacaktir. Simdi iktidar yarattigi puslu havanin günesli bir hava getirecegini söylüyorsa da muhalefet bunun daha bir alacakaranlik yaratacagi endisesini dile getirmektedir.

Ekonomik kriz ortaminda toplumun geleneksel degerlerini sarsacak bir uygulamanin içine girmis olmak herhalde fayda-zarar açisindan soru isareti tasimaktadir. Iktidar zamanlamayi ekonomik kriz dönemine rastlatmistir. Simdi halk siyasi, toplumsal krizi ekonomik kriz ile birlikte yasar olmustur. Ürkütücü olan da bunlarin birden halkin karsisina çikmis olmasidir. Oysa bu tür bir olay 1930 yilinda yasanmis, ekonomik kriz ile demokratiklesmenin ayni anda ele alinmasi toplumsal çalkantilara neden olmustur. 1930 da rejimin yikilisini Mustafa Kemal’in dehasi önlemis, halki yatistirmak için 3.5 aylik bir mesai gerekmistir. Yani Mustafa Kemal halka giderek, durumu izah ederek vaziyeti kurtarmistir. Bugün böyle bir MUSTAFA KEMAL olmadigina göre bu yükselen tansiyonu kim düsürecektir?

Eski yil sorunlu geçmistir, Yeni Yil alacakaranlik gelmektedir.

Bu sartlarda iyimser olmak için ufukta ihtimaller görmüyorum. Tabii karamsar olmanin da bir fayda saglayacagina inanmiyorum. Gönül isterdi ki içaçici seyler olsun. Halkin yüzü gülsün. “Ülkemizde kötü seylerin miktari azalmistir” densin. Bunu kim isitmek istemez. Ama maalesef ülkemiz hak etmedigi bir noktaya getirilmis, huzursuzlugun kaynagi öngörüsüzlük olmustur. Dileriz ki 2010 yilinda bu çalkantilar, bu tartismalar, çatismalar bitmis, ülkemiz dirlik ve dirilik içersinde esenlege çikmis olur. Ülkemizin büyük bir ülke oldugunu bilenler ve bunun farkinda olanlar sorunlarin büyüklügünün de farkinda olmalidirlar. Bu bakimdan Türkiye’nin yönetimi kolay degildir. Sorunlari ve ihtiyaçlari fazla bir ülkeyi yönetenlerin çok dikkatli, çok temkinli, basiretli ve sagduyulu olmak mecburiyetleri vardir. Olaylari öngörmek, olaylarin arka cephesine teshis koymak bir uzak görüslülük gerektirir. Bunu bilmek zorundayiz.

nazifkaracam@gazetetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol