Bir kez daha gördük ki, toplumun temiz yüzünde bir sivilce belirdiginde…
Birileri o sivilceyi sikip içinden irin fiskirtmak için öylesine merakli, öylesine arzulu, öylesine istekli ki… Alt yani bir sivilce.
Bir yanda tamami yarali bereli, tamami kangren bir beden. Veremli, vebali, hastalikli, bastan basa çiban, bastan basa irin. Öbür yanda tertemiz bedende bir sivilce.
Durum aynen budur.
Bir yanda doksan kilosu hatta doksan bes kilosu çürük, yüz kiloluk bir elma kasasi; öbür yanda içinde iki üç tane çürügü bulunan yüz kiloluk bir elma kasasi. Birinciyi kaniksamis toplum. Onu öyle sindirmis, bagrina basmis, onu öylece kabul edip sevmeye devam ediyor.
Çürük kasanin sahipleri gayet rahatlar. Çürük elmalarla dolu kasalari caddenin ortasinda. Gelen geçen ondan yiyor. Alip marmelat yapiyorlar, reçel yapiyorlar. Arada bir iki tane saglam buldukça disliyor, katir kutur yiyorlar…
Kaldirim kiyisinda bulunan saglam kasaya bakan yok. Derken o kasadan bir koku siziyor hafiften…
Çürük kasanin sahipleri basliyor bagirmaya avazi avazina: "Ahan da çüüüürk!"
Bütün baslar kaldirim kiyisina dönüyor. Ahali hep bir agizdan bagirmaya basliyor: "Gordünüz müüü! Çürükmüüüüs!"
Kaldirim kiyisindaki kasanin sahipleri basliyorlar pirinç tasi ayiklamaya. Yüz kiloluk koskoca kasanin içindeki bir iki tane çürük elmayi nasil bulabilecek, nasil ayiklayabilecekler. Cadde ortasindaki çürük kasanin sahipleri sesi kesmiyor bir türlü: "Çürük iste çürüüük!"
"Tamam be kardesim. Bize de bir çürük kokusu geldi. Hele bir durun, saptayalim, belirleyelim hangisinin çürük oldugunu. Ayiklayacagiz. Üstelik belki sizin dediginiz gibi çürük mürük degildir de hafiften yelsimis olabilir. Bakarsiniz yelsiyen yanini hafif bir nester darbesiyle yok edebiliriz. Olmadi onu oradan çikarir atariz…"
"Bana ne, bana ne… Çürük iste çürüüük!" böyledir a dostlar böyledir.
Birileri birilerini arsiz ursuz söyletir.
Zerre olgunluk yok siyasal yasamimizda. Zerre kadar edep erkan kalmadi. Hedef saptirmanin bini bir para bile etmez oldu artik. Tonlarini bir paraya versen dönüp bakan kalmadi.
Yalanin dolanin, yolsuzlugun, argonun, saptirmanin, kirli iliskilerin, biçimsizligin, vurgunun, talanin, kapkaçin egemen oldugu bir siyasal sistemde…
Bütünüyle çivisi çikti bu isin. Olayin aslini bir yana biraktik, müsfettesiyle ugrasmaya, didismeye basladik.
Temizin üstündeki kir çabuk belli oluyor, gizlenemiyor. Kirlinin üstünde bilmem ne lekesi de olsa belli olmuyor.
Göz alismasi. Bu göz alismalari artik yürek yanilgilarini ebedilestiriyor. Genel geçer durumuna gelince kavram kargasasi ve kirlilik arenasi…
Köy kizi bir kerecik öpüstü diye ver yansin ünfüryaz…
Öbür yanda bu isin nihai biçimini meslek durumuna getirene eyvallah!
Bizler köy çocuguyuz. Elmanin, armudun, kedinin, atin, köpegin ne oldugunu iyi biliriz. Birileri esegin resmini kitaplarda, gazetelerde görmüstür. Biz esege binerek büyüdük. Birileri köpegi ancak filmlerde tanimistir. Köpek bizim en sadik dostumuzdu çocukluk yillarimizda.
Birilerine "malak" desen ana avrat sövdügümüzü sanir. Oysa malak denen yaratik nihayet manda yavrusuydu ve düne kadar bizim köylerimizde yüzlerceydi, biraz büyücek köylerde binlerce. Biz elmayi iyi bilirz. Köylerde elmalar genelde kurtlu olurdu. Biz kurtlu tarafini hafifçe kerter, kanirtir çikarir yerdik kalanini, temiz tarafini. Birileri de sehirlerde Pazar yerlerinden çürük elmalari yiyerek elma özlemini ve gereksinimini karsilamaya çalisiyor. Alisiyorlar çürük elmaya. Ondan sonra tertemiz kasadan bir koku siziyor…
Basliyorlar bagirmaya: "Çürük ama çüüürk!"
Yetti be!
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol