TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İl Temsilcisi Erol Özkan 16 Ekim "Dünya Gıda Günü" ile ilgili olarak TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Gıda Mühendisleri Odası ve Kimya Mühendisleri Odası Genel Merkezlerinden yapılan basın açıklamasını kamuoyu ile paylaştı.
Özkan 15 Ekim'in ise "Dünya Kadın Çiftçiler Günü" olduğunu hatırlatarak şunları kaydetti;
"15 Ekim ve 16 Ekim önemli birer gündür. Her ikisi de dünyada eşitsizliklerin anıldığı birer gündür. Öncelikle 16 Ekim "Dünya Gıda Günü"dür. 1 milyardan fazla insanın aç olduğu, 2 milyardan fazla insanın sağlıklı içme suyuna erişemediği, 3 milyardan fazla insanın bulunduğu yerde geçim sağlayamadığı bir günü anlatır 16 Ekim. Eşitsizliklerin, adaletsizliklerin olduğu bir dünyada işte yine "Dünya Gıda Günü" kutlanıyor!. Vicdanların, duyguların, insanlığın kör edildiği, kapitalizmin acımasızlığının en üst noktaya geldiği, patronaj kulüplerinin gıda krizlerini fırsata çevirmek istediği, savaş çığlıklarının yoksulların, açların, ezilmişlerin üzerinde kol gezdiği bir dünyada ve ortamda ne kadar "gıda günü"... Ayrıca 15 Ekim "Dünya Kadın Çiftçiler Günü"dür. Bunlar pembe patikler içinde, sarayda-handa kutlama yapan kadınlar değildir. Emekçi, üretken, kendisini, ailesini, çocuklarını pay, toplumu ve dünyayı doyurmaya çalışan kadınlardır. Dünyadaki açların yarısından fazlasını, yoksulların 3/4'ünü oluşturan bu kadınlar sessizlerin en sessizi, örgütsüzlerin en örgütsüzüdür. Bugün yine yapay, sahte kutlamalar olacak.
Kadınlar başımızın tacıdır, elleri nasırlıdır, öpülesidir denir. Ama onların sorunlarına, dramlarına, mobil halde yaşarken çektiği her türlü sosyolojik, ekonomik ve kültürel sorunlarına çözüm getirmek ve hesap verebilmek yoktur ortada. İşte kadınlarımız da bu halde yaşamlarına devam eder gider, zaten onlardan yani politik karar vericilerden, toplumdan uzak yöneticilerden fazla beklentileri de yoktur. Savaşın en çok acı çekenleri başta tarımdakiler olmak üzere kadınlara ve çocuklara ne yazık ki iyi bir dünya ve yaşam sunamıyoruz. Ayıbımızdır, yaramızdır, insanlık suçumuzdur. Üretken, yaratıcı, sorumlu, besleyici, emekçi tüm kadınlarımızın daha adil, daha eşitlikçi, daha sorumlu bir dünyaya kavuşmaları ve açlığın, yoksulluğun, dışlanmacılığın, sömürgeciliğin her türlüsünün olmadığı bir yaşam dileği ile "Dünya Gıda Günü" ve "Dünya Kadın Çiftçiler Günü" kutlu olsun ve yaşasın diyorum. Yaşasın herkesin sağlıklı gıdaya erişebildiği bir dünya, yaşasın adil ve paylaşımcı bir dünya, yaşasın emekçi olan herkesin hekkının verildiği bir dünya, yaşasın barışın egemen olduğu dünya ve barıştan, emekten yana-dürüstlüğün-onurun-erdemin kol gezdiği bir dünya…"
16 Ekim "Dünya Gıda Günü" ile ilgili olarak TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, Gıda Mühendisleri Odası ve Kimya Mühendisleri Odası Genel Merkezlerinden yapılan basın açıklaması ise şöyle;
"Sermayenin doğayı, insanı ve emeği tarumar ettiği, 1 milyar insanın açlıktan, bir o kadar insanın ise dengesiz ve sınırsız gıda tüketimi yani obeziteden kaynaklanan sağlık sorunları yaşadığı bir ortamda, Dünya Gıda Günü'nü hep birlikte yeniden kutluyoruz (!)
Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) bu yılki kutlamanın ana temasını "Dünyayı Beslemenin Anahtarı Tarımsal Kooperatifler" olarak benimsemiş ve ilan etmiştir.
Özellikle son yıllarda gündem işgal etmekte olan temel ürünlerin yetiştirildiği ülkelerde yaşanan doğal afetler, iklimdeki istikrarsızlıklar ve bir yanda gıda artıklarını çöpe atan ülkeler varken, bir yanda açlığın yaşanıyor oluşu ve bu koşullarda gıda ticaretinin tümüyle serbestleştirilmesi; tarımsal fiyatların ve üretimin dış etkilere ve spekülasyona daha açık hale gelmesi; tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini sağlayacak politikaların önemini de bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Artık gıdanın silah kadar önemli bir madde olduğu kabul edilmektedir. Açlık tehlikesi bu kadar belirgin iken, gıdanın serbest piyasa ekonomisinin insafına bırakılamayacağı bilinmektedir. Dünya Bankası'nın rakamlarına göre temel gıda fiyatları son dört yılda % 100'e yakın artmıştır.
Daha önce söyledik, yine söylüyoruz: Dünyada yaşanan açlık ve yetersiz beslenmenin nedeni üretim yetmezliği değil, üretim ve tüketimin adaletli bir şekilde sağlanamamasıdır. Kontrol altına alınamayan gıda fiyatları sorunu, dünyada ve ülkemizde sıklıkla gündeme gelmektedir. Doğru politikalar belirlenememesi halinde, bu durumun ülkeler için bağımsızlık sorunu haline geleceğinden kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Yaşanan bu olumsuzluklar, birincil üretimle uğraşan çiftçiyi, üreticiyi üretimden uzaklaştırmamalıdır. Kırsal ve kentsel hayatta yoksulluk artmakta; üretici tarımsal üretimden vazgeçerek şehirlere göç etmekte, üreticinin etkin bir örgütlülük içinde olmaması bu süreci hızlandırmaktadır. Tarımsal üretimle uğraşanlar zorlu bir yaşam içerisindedirler. Üretime küsen üreticiyi daha sonra geri döndürmek mümkün olmayacaktır.
Yeterli ve uygun fiyatta gıda arzının sağlanması için tarımsal üretimin sürekli olarak yapılması kaçınılmazdır. Uygulanan her politikanın, verilen desteklerin üretimi kısıtlayıcı yönde olmaması ve doğru yönlendirilmesi temel hedef olmalıdır. Küçük üreticinin korunması, üretimden uzaklaştırılmaması bir diğer hedef olmalıdır.
Tarımsal üretim ve buna bağlı olarak küçük üreticinin hayatta kalması ve etkin üretim yapmasının biricik yolu olan tarımsal kooperatifler ve üretici örgütleri; aynı zamanda güvenli üretimin biricik anahtarlarıdır. Tarımsal kooperatifler ve üretici örgütleri olmaksızın izlenebilirliğin sağlanması olanaksızdır.
Ülkemizde, 12 Eylül sonrasında sendikalar sadece ekonomik bir çıkar birlikteliğine dönüşürken, sosyal ve siyasal aidiyet de zayıflamıştır. Kent yoksulları temel geçim araçlarından uzaklaşırken, kır emekçileri de kapitalizmin acımasız koşullarıyla rekabet edemez hale gelmiştir. Bütün bu süreç kır ve kentte yoğun bir emek ve doğa sömürüsüyle perçinlendiğinde, yaşama ve dayanışma olanakları giderek daralmıştır.
Bu çerçevede uzun yıllar boyunca kooperatiflerin yapılanması siyasi olarak pek tercih edilmeyen yapılar olarak değerlendirilmiştir. Ancak gelinen noktada; bu örgütlenme modelinin önemi FAO tarafından da altı çizilerek vurgulanmaktadır.
Kırdaki bu yıkıcılık karşısında direnmeye ve ayakta kalmaya çalışan üreticiler birlikte üretmek, paylaşmak ve birbirlerinin sorunlarından haberdar olmak durumundadır. Kırsaldaki üreticinin ürününü aracısız alıcısına ulaştırmasının sağlanması, geleneksel tarımda ısrar ederek geçimini sağlayan bu yapıların, şirketlerin emeği artıklaştırma, doğayı atık haline getirme süreçlerine direnebilmeleri için, ekonomik açıdan güçlü bir konum elde etmeleri gerekmektedir.
Kırsalda üretim yapanların tasfiyesi eninde sonunda bir siyasal iktidar ve kapitalist modelin sonucudur. Ancak bu siyasal yönelimin tekrar sorgulanmasının vazgeçilmez olduğu günümüzde, kooperatifler yoluyla birincil üreticilerin gerçek anlamda birlikteliğini sağlamanın yollarını aramamız gerekmektedir.
Bir dayanışma, işinin gerçek sahibi olma modeli olarak kooperatifler, yoğunlaşmalıdır. Bu kapsamda kentsel dönüşüm alanlarında yaşanan sorunlarla, madencilik, enerji, su ve gıda ekseninde kırda yaşanan sömürü bir arada düşünülmelidir. Özellikle kırsalda yıkım politikalarına maruz kalan emekçilerin tarımsal ürünlerini, tüketiciye direkt ulaştıracak kooperatiflere ihtiyaç vardır. Dikkate alınması gereken diğer bir yapı ise; bu kooperatiflerin ürünlerinin tüketiciye yine aynı etkinlik ve ekonomiklikle ulaştıracak örgütlenme modellerinin oluşturulmasıdır.
Kentlerde kurulacak kooperatifler de hem tüketicilerin gıda ihtiyacının, güvenli, sağlıklı, ucuz teminine yönelik olmalı, hem de kooperatif ortaklarının bu ürünlerin satışından elde ettikleri geliri kendi yaşam alanlarında verecekleri mücadelede harcamaları sağlanmalıdır.
Sonuç olarak; sömürü düzeninin giderek yerleştiği günümüzde, doğayı ve emeği birlikte geliştirecek, üreticiyi üretimden uzaklaştırmayacak üretim tarzlarına ihtiyacımız vardır. Bu ihtiyaç aynı zamanda kendi geçim araçlarımızı üretme, geleceğimiz üzerinde söz sahibi olma ve temelde de kendi kendimizi yönetebilme gerekliliğinden doğmaktadır.
Yıllardır her gıda gününde söylediğimiz gibi, tohumdan sofraya, tarladan üreticiye tüm aşamalarda gıda güvenliği ve güvencesinin sağlanması ile halkın ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi; kooperatifleşmeyi bir kez daha hedeflenen faydayı sağlamak üzere bu yapıları sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir mücadele bütününün bileşeni olarak görmekle mümkün olabilecektir."
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol