Geçenlerde üç ünlü Alman Profesörün üç çocugu Türkiye’deydi. Hitler Fasizminden kaçarak Atatürk Türkiye’sinin demokratik aydinliginda yasama ve mesleklerini icra etme olanagi bulan üç Alman Profesörün hayattaki üç çocugu Türkiye’ye geldi. Davet üzerine gelen misafirler, katildiklari toplantilarda Atatürk Türkiye’sini anlattilar. Albert Einstein’in Almanya’da yasama olanagi kalmayan bilim adamlarina Türkiye’nin kapilarinin açilmasi için Atatürk’e yazdigi mektup biliniyor.
Sadece bu olay bile, Devrim yapan Türkiye’nin nasil bir sayginliga kavustugunu ve bizim neler kazandigimizi anlatmaya yeter. Devrimden vazgeçen bir ülkenin ne duruma düstügünü ise, gene biz simdi her gün yasayarak görüyoruz. Bugün kösemizi, Türkiye’yi 10-15 yil içinde Dünyada büyük bir sayginliga kavusturan ve büyük gelismelerin yasandigi bir ülke haline getiren Atatürk Devrimi’ni; 1950’den sonraki 50 yil içinde adim adim tasfiye edenler tarafindan katledilen Prof.Dr. Ahmet Taner Kislali’nin 1990 yilinda yazdigi “Niçin Kemalistim?” baslikli makalesine birakiyoruz.
MACARISTAN’DAN TÜRKIYE’YE
“Öykümüz Kurtulus Savasi yillarinda baslar.
Kahramanlarimizin ilki, Paris-Istanbul arasinda trenle mekik dokuyan genç bir Türk isadami.
Macaristan'da genç bir bayanla tanisir.
Evlenme teklif eder ve evlenirler.
Izmirli isadami, olayi ailesine açamaz.
Macaristan'da bir kizi olur.
Kizina Nermin adini verir..
Nermin büyümekte, Mustafa Kemal'in yaptiklarini, gazetelerden heyecanla izlemektedir.
Baba Izmir'de ölür.
Aile, geçim sikintisina düser.
14 yasindaki Nermin, Macaristan'da parali olan ögrenimini sürdüremez olur.
Mustafa Kemal'in ülkesinde egitim parasizdir.
Nermin, baba yurduna gitmeye karar verir.
Annesinin haberi olmadan Türk Büyükelçiligi'ne basvurur. Ona bir pasaportla birlikte, eline durumunu açiklayan bir de Türkçe mektup verirler. Basi sikistiginda, derdini anlatamadiginda o mektubu gösterecektir. Olayi ögrenen annesi de ona destek verir. Üçüncü mevki bir tren kompartimaninin tahta siralari üzerinde, günlerce sürecek bir yolculuk baslar. Tren, Türkiye topraklarina girer. Gümrük memurlari, elinde Türk pasaportu olan ama Türkçe bilmeyen bu çocugun durumunu çok ilginç bulur, giris izni de hemen verilir.
Öykü uzun...
Küçük Nermin, Istanbul'da bir yandan Almanca dersleri verirken öte yandan Türkçe ögrenir. Mustafa Kemal'in parasiz kildigi egitim olanaklarindan yararlanir. Istanbul Hukuk Fakültesi'ni bitirir. Gazetecilik yapar. Türkçe'nin arkasindan Ingilizce ve Fransizca da ögrenmistir. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne asistan olur. Cagdas siyaset biliminin Türkiye'ye girmesine onculuk edenler arasinda yer alir. Gün olur, Türkçesinin bozuk oldugunu öne sürerek ögretim üyeliginden atilmasini isteyenler çikar. Tükenmez bir enerji ve heyecanla, gençlere bir seyler verme istegini yitirmez. Uluslararasi toplantilarda Türkiye'yi, Türk kadinini, Mustafa Kemal'i savunur, savunur, savunur...
Bir oglu olmus, adini da Mustafa Kemal koymustur...
Prof. Nermin Abadan-Unat, Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki son dersini bundan dört yil önce verirken aralarinda benim de bulundugum bir grup eski ögrencisi de siniftaydi. Kimisi profesör, kimisi doçent, kimisi çiçegi burnunda arastirma görevlisi. Deniz Baykal da sonradan yetismisti. Son dersin sonunda, nefes bile almaya korkarak dinledigimiz yukaridaki yasam öyküsünü anlatti bize...
Ve sözlerini söyle noktaladi:
- Ben yurdumu kendi irademle seçtim. Mustafa Kemal olmasaydi, belki ben de olmazdim. Niçin Kemalist oldugumu, öyle saniyorum ki artik anlamissinizdir...
Çok etkilendigim bu öyküyü yazdigimda, sonunu söyle baglamistim: "Bu sözleri, parasi olanlara Bilkent'i, olmayanlara Süleymanci yurtlarini gösterenlere adiyoruz..."
Bakiyorum da aradan gecen zamanda, ne Nermin Hoca'nin öyküsü güncelligini yitirmis, ne de benim altina düstügüm not...
Tipki giderek daha güncel, daha gerçek, daha anlamli olan Mustafa Kemal'in kendisi gibi!..”
Bazen küçük bir hayat hikâyesi, binlerce kitaptan çok daha fazla sey anlatir.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol