Atatürkçü Düsünce Dernegi (ADD) Genel Yürütme Kurulu Üyesi ve Trakya Bölge Baskani Hakan Dedeoglu, yazili bir basin açiklamasi yapti.
Ülkede son günlerde yasanan gelismeleri ayri bir penceren degerlendiren Dedeoglu, yaptigi açiklamasina, "Bir tercih mi dayatma mi?" sorusunun yaniti ile basladi.
Dedeoglu, daha sonra yaptigi basin açiklamasinda ana basliklar ile sunlari kaydetti;
"Konu: Halk devlet iliskisi,
Amaç: Devleti dolayisiyla halki güçlü kilmak,
Kapsam: Kamu menfaatleri,
Sonuç: Halkla bütünlesen devlet mekanizmasina sahip ülkeler iç islerinde bagimsiz ve huzurlu, uluslar arasi alanda da söz sahibidir.
Evet, neo-liberal politikalarin dayatilmaya baslandigi, özellikle 1980'ler sonrasi dönemde yeserip sermaye propagandasinin etkisiyle aydin geçinen kesimlerin artik dillerinden düsürmedikleri iddiadir "cumhuriyetin, demokratik bir rejim olmadigi" iddiasi. Ama hangi cumhuriyet ve hangi demokrasi? Iddiaya; bu rejim ve yönetim modeli yalnizca Türkiye'nin deneyimiymisçesine ve tarihsel süzgeç kullanmaksizin bakmak insani yanilgiya düsürebilir.
Dogrudur; gelinen noktada yasananlar, 1938 sonrasi Türkiye'sinin kadersizliginin disa vurumudur. Ama sorun ne cumhuriyet ile ne de demokrasiyle ilgilidir.
Sorun yönetil-eme-me sorunudur! Çünkü cumhuriyet de demokrasi de neticede insan için vardir ve insana hizmet ettigi ölçüde faydalidir. Ama yanlis ellerde, üst düzey donanimli bir geminin bile rotasi sasabilir. Ülkemizdeki gelismeleri bu pencereden degerlendirmek bizi asagidaki sonuçlara götürebilir.
Öncelikle demokrasiye göre bir cumhuriyet tanimi yapilamaz. Çünkü demokrasi, tanimi çok net olmayan ve insanligin dostu da düsmani da olabilecek kavramsal genislikte bir terimdir. Cumhuriyetin ise tanimi tektir ve ancak türleri olabilir. Bu nedenle, cumhuriyet ile demokrasi arasinda bir iliskilendirme yapilacaksa cumhuriyet rejimine iliskin demokratik bir yönetim modeli tanimlamasi bilimsel olacaktir. Böyle bir tanimlama bizlere cumhuriyetin halk için olmasi dolayisiyla bir koruma kalkanina da saglayacaktir. Aksi halde, cumhura dayandirilmayan bir rejimdeki demokrasi fikri insanlarin üzerine atilan bombalardan öteye gidemez. Bkz: Vietnam, Kosova, Irak…
Peki, niçin böyle bir "önceliklilik" kargasasina ihtiyaç duyulmustur. Bunun cevabini tarih bizlere belirli sürelerle vermistir. Çogumuzun anlamini dahi tam olarak zikredemedigimiz neo-liberalizm aslinda 1929 ekonomik bunalimina sebep olan yanlis politikalardan çok da farkli degildir.
Küresellesme ile yeniden ambalajlanmis serbest ticaret fikrinin de ta kendisidir. Bu serbest ticaret aski, sömürgeciligin de sonrasindaki dünya savaslarinin da temelinde yatan sebeptir.
Bu açidan "cumhuriyet mi demokrasi mi" seklindeki soru için yapilacak tercih, küresellesen dünyada cumhuriyet yerine demokrasiyi tercih etmeye yönelik propagandanin istedigidir. Çünkü rejimi zayif, kimliksiz bir devletin yönetemedigi topraklar, halkinin üzerinde söz sahibi olamadigi topraklardir artik. Dolayisiyla bunlar, serbestçe ticaret yapilmak suretiyle sömürülecek topraklardir. Bu bakimindan da böyle bir demokrasinin kamu yarariyla hiçbir bagi yoktur.
Evet; 'Cumhuriyet mi demokrasi mi?' sorusuna verilecek yanit demokratik cumhuriyettir. Ama ülkemizde yasayan herkesin refah ve huzuruna hizmet eden bir demokratliktan ve yasama-yürütme-yargi kuvvetlerini kamu yarari için kullanan yetkililerden olusan bir cumhuriyetten bahsediyorum.
Gücünü halktan alan; sorumlulugu da yalnizca halka olan cumhuriyetten… Ancak bu sekilde, halkla - kendi yönetim aygiti olan - devletin barisi saglanabilir ve ancak bu yolla halk devletin kendisi oldugunu kavrayabilir"
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol