DOĞDUKLARI TOPRAKLARI ÖZLEYEN İNSANLAR -1-

Küçük çocukken kapalı bir ailede yetişmenin de etkisiyle dünyam evimizin çevresi, en fazla rahmetli teyzemizin evine gidiş gelişten ibaretti. Bunda aile yapısı kadar kaba kültürlü dönem insanının hayt-huyt larının da etkisi vardı. Biraz daha büyüyünce dünyamın sınırları köyümüzün etrafını çevreleyen dağların ufukla kesiştiği 15-20 kilometrekarelik alana genişledi. Nedendir bilmem, ufuktan sonrasını hep deniz sanırdım, hiç görmediğim, adından başka hakkında hiç bir şey bilmediğim deniz. Sonra <hudut> diye birşey öğrendik, huduttan sonrası gâvurların mış. Gâvurlar... Kimdirler, nedirler, ne yerler, nasıl yaşarlar haklarında hiç bir şey bilmediğimiz, sadece kurgu-bilim filmleri gibi kendi yarattığımız hayali yaratıklar. (Ne de olsa radyonun içinde insan arayan bir neslin çocuklarıyız.) Daha sonra insan olduklarını öğrendik te, nedense bizim gibi normal birer insan olduklarını, sadece Türk müslüman olmadıklarını anlatmamışlar bize. Biz de hayal gücümüzü kullanarak; bizden aptal, acayip şeyler yiyen, yaşama dair olumsuz olarak bildiğimiz hemen her şeyin kendilerinde olduğu, haklarında garip     tarifler hikâyeler ürettiğimiz insanlar yarattık kendimizce.
Öylesine yerleşmiş ki bilinç altımıza; ne yazık ki bu gün bizim köyümüzde hala geçmişte topluca gâvur diye tabir edilen bu insanların bizim gibi normal birer insan olduklarını algılayamayanlar var. Köyümüzü gezmeye gelen turist kafilesi; eyvah köyü gâvurlar bastı, çevremizdeki kişilerin olumsuz görünen düşünceleri davranışları gâvur gibi, gâvurlar gibi şeklinde yorumlara sebep olmakta. Bu düşüncelerin sadece bize ait olmadığını 1989 yılında Bulgaristan'dan zorunlu göçe maruz kalan soydaşlarımızın ifadelerinden anlıyoruz. O günlerde; biz Türkiyenin bu kadar güzel, büyük, zengin olduğunu bilmiyorduk, bize orada beyaz ekmek bile yok açlıktan öleceksiniz dediler diyorlardı. Demek ki karşıdan bakılınca öyle görünüyor ya da gösteriliyor. İstanbul'a gelindiği söylendiği, ama git git bitmez olduğunu gördüklerinde sadece İstanbul'un bile Bulgaristan'dan her şeyiyle büyük olduğunu anlamışlardı.
Bu günkü konuşkan girişken halimin aksine çocukluğumda çok kapalıydım ama hayal gücüm hep yüksekti. Nedendir bilmem bu gün halâ herkesin gördüğü yerin ben arkasını merak ederim, bir yeri mekânı gezmeye gittiğimde görmediğim yer, açmadığım kapı kalmasın isterim.  İlk okulu bitirene kadar günün şartları gereği şehire sadece bir kez o da hastalık sebebiyle gittiğimi hatırlıyorum. 1969 yılında abilerim o dönemin meşhur Bulgar Casusunu ihbar edip vurulmasını sağlayınca, mükâfat olarak okutulmak üzere Kırklareli'ye gidince benim hayal dünyamın yerini somut bilgiler almaya başladı. Daha sonra; seni okumaya götüreceğim diyen büyük abimin, tarladan orak biçmekten gelirken köyün görüş alanı yüksek Harmanbayırı Tepesi'nden çevreyi gösterip; şu gözünün görebildiği yerler var ya, ondan daha büyük diye tarif ettiği İstanbul'a gittiğimde her şey alt üst oldu. Önce gözetleme kulesi sandığım su depoları yüzünden hudut konusunda allak bullak oldu kafam, her yerde kule var, neresi Türk neresi gâvurlar. Hudut meselesini çözdük te burada insanlar Türk gâvur demeden karışık yaşıyor, kimsenin de kimseye zararı yok o zaman bizim oralardaki korku neden, kim bu karşıdaki insanlar ne yerler ne içerler, nasıl yaşarlar, onlarla konuşmak görüşmek neden yasak, sorular, meraklar meraklar...
Köyümüz eski bir Bulgar köyü, Balkan Savaşı sonrası ilk mübadele edilenlerden. Yeni sınır ortadan geçince köyler karşılıklı olarak değiştirilmiş ama gönüller eski topraklarda kalmış. Bu her iki taraf için de geçerli bu gün bizler halâ dedelerimizin köyü deyip karşı tarafa doğru hasretle bakarken, onlar da aynı duygularla bizim tarafa bakıyor. Önceleri geliş gidiş olmasa da  ilşkiler güzelmiş. Soğuk savaş döneminin stratejisiyle önce görülmeyen bir demir perde çekilmiş araya, sonra görünen yerde olmasın diye yıkmışlar eski köyümüzü. Hikâyenin aslını öğrendikten sonra daha bir depreşti yaramız, arttı merakımız. Küçük çocuktuk, ömrünün son demlerine gelmiş yaşlılarımız, teee orası bizim deyip gösterirlerdi.
Yine aynı mübadele döneminde bir grup ta Selânik yöresinden gelip birlikte Çağlayık'ta yaşamaya başlamışlar ama; birinci kuşaktan bazıları hiç buralara alışamadan doğduğu topraklara hasret göçüp gitmiş dünyadan, kimbilir belki buralar oralardan çok daha güzeldir ama onlar ah eski memleket diye diye gitmişler, bize de onların hasret kokan hikâyeleri, bir vasiyet niteliğinde ah... ları kalmış.
                                                                                             

Yorum Yazın

Yapılan Yorumlar

  1. çok güzel bir yazı olmuş bazı kelimelerde kendimi buldum. bende sınır köylerdenim keşke köyünüde yazsaydın-Demirköylü

  2. Yazarımız yazılarını Çağlayık köyünden yazmaktadır. Bilginize