DERE VE SEL

Birileri, sel olayinin üzerine basinin yeterince gitmedigini mirildaniyorlar. Özellikle de yerel basindan yakiniyorlar tabi. Artik ne kadar içtenlikliyseler. Yoksa bizde bagciyi dövmek ön plandadir her zaman.
"Mirildaniyorlar" diyorum, çünkü bizim insanimiz gereken yerde çikip konusmaz, söylemez. Gerekmeyen yerlerde söylenir, mirildanir. Bir bakima "homurdanmak" ta denir buna.
Kirklareli sinirlari içinde yasayan hemen hemen herkesin bildigi, Dereköy'deki sel baskini ve yikimidir.
Bir de Terzidere ve uzantilarinda, yani Kanara gibi.
Bir de Pinarhisar taraflarinda, Poyrali gibi filan. Hatta, yanlis olmazsa, Begendik'te Rezve deresi Bulgaristan'la aramizdaki siniri degistirmis. Bizim tarafa öyle girmis ki, Türkiye topraklarinin büyük bölümünü simdilik Bulgaristan'a peskes çekmis.
Tabi, Dereköy ön plana çikarildi. Kimbilir, belki oradaki yikim biraz daha fazla miydi? Yoksa oranin belde olmasi mi? Oranin sinir kapisi üzerinde bulunusu mu? Yoksa yoksa, vilâyete daha yakin olusu mu? Veya, orada bir insan caninin yitimi mi?
Terzidere'de ve Kanara'da ve de Poyrali'da da can yitmistir. Bu can ve canlar insan cani olmayabilir. Buralarda insan cani yitmemistir tamam da, can yitmistir sonuçta. Insanlar mallarini, topraklarini, ürünlerini, emeklerini yitirmislerdir. Koyunlarini, ineklerini, traktörlerini, tavuklarini.
Ve, morallerini yitirmislerdir. Korkuyu yasamistir insanlar gece boyu ve günlerce. Selin ardindan, günesli günlerde, hava azicik kapanmaya yeltense insanlar sel fobisine yakalaniyor.
Felâket yasamis, kötü olaylar atlatmis insanlarla psikolojik yönden ilgilenmek diye bir sey kültürümüzde, toplum yapimizda yoktur gerçi. Felâketi istedigi gibi atlatabilir insanlar. Moral takviyesi, psikolojik güçlendirim gibi seyler asiri lükstür bizde. Gereksizdir, abartidir.
Birkaç gün elektriksiz, birkaç gün susuz, birkaç gün telefonsuz kalmislardir. Düzelir. Onlar mutlaka çözüme ulasir. Önümüz kis. Yine de aç ölmez insanlar. Bir biçimde zamani tüketir.
Ama, bir afet, bir felâket yasamislardir.
Kirklarelili bazi özel ve tüzel kisiler, içecek su yardimi, bir iki gereç yardimi yaptilar bu arada. Kendi olanaklariyla katkida bulunmaya çalistilar. Hatta Istanbul'dan, Istanbul Kirklarelililer Dernegi'nden Deveçatakli Hasan ögretmenle Yenibedirli Necdet, Terzidere'ye kadar yardim malzemesi ulastirdilar bir Kango dolusu. Sevindirici oldu.
Tabi, devlet te öyle veya böyle elini uzatti.
Ama, bu arada köylüyü çok üzen ve bugüne kadar dilden düsürmedikleri bir söz gelim gidimi var iki bas yetkili kurum arasinda. Valilik, Kofçaz kaymakamligina, Terzidere'deki durumu sormus. Ilçe kaymakami da, "Terzidere'de kaydadeger bir durum yok!" diye açiklamada bulunmus. Hatta, ilgenel meclisinin iktidar üyelerinden birisi de ayni görüste imis.
"mis, mus" diyorum. Yanlarinda degildik. Köylüye böyle yansidi. Ve, günlerdir tepki aldi.
Ne bazinda?
Hiiç! Dedikodu bazinda.
Duyarli ve tepkici bir toplum olmadigimiz için sözün asli astari kimseye sorulmadi.
Bir ilin en büyük yetkilisinin, felâketi yasamis bir köyü, Terzidere'yi bir hafta kadar sonra ziyaret edisi, o da kismi, sinirli. Birkaç kisiyle görüsüp, kisacik göz atisi. Sel baskini yiyen, esyalari, evleri batak altinda heder olan evleri ziyaret etmeyisi. Köyün belirli bir yerinden yukari çikmayisi da arkasindan konusuldu. Bu dedikodu da benden. Üzüldü insanlar. Ben köydeydim, duymadim.
Duymam mi gerekirdi illâ ki?
Bilmem. Ama, ben bile duymadiysam.
Simdi, köyde bir takim çalismalar var.
Can ve mal yitiminin ötesinde.
Çok büyük, çok çok büyük oranda toprak yitimi, müthis bir "erozyon" söz konusu. Bunun onarimi nasil yapilir?
Bu ülkede dilerim ki köyden, köylüden, tarimdan, hayvanciliktan sorumlu bakanlik halâ vardir. Ve, dilerim ki bu bakanligin Kirklareli'de kolu, müdürlügü filan vardir. YSE kapatildi ya hani. Onunla birlikte. AB ve ABD emirleri dogrultusunda bakarsiniz köy ve köylüye iliskin tüm kurumlar lagvedilmis olabilir diye bir endisem var da.
Bu afetin ardindan bu yetkililer gelip incelemelerde bulundular mi acaba veya bundan sonra bulunurlar mi?
"Senin ne kadar hayvanin gitti, senin ne kadar tarlan sular altinda kalip ne kadar ürünün zay oldu?" diye sorulacak elbet.
Ama. Ülke topraklarinin ne kadari Ege denizine gönderildi? Tonlarca toprak yitimi bu. Hem de binlerce ton. Bu israf devlet tarafindan mutlaka dikkate alinmali.
Ayrica, köylü de bu ortak sorunda daha bir organize olmali. Hani, felâketler ve savaslar Türk insanini birlestirir, kenetlermis ya! Her seyi de devletten beklemek mantigi bizi ilerde daha da üzebilir.
Zaman zaman deginecegiz bu konuya. Dogrulari aktarmaya çalisarak.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol