Osmanlı'nın BATIŞ YILLARI bir alacakaranlık idi. Balkanlar'dan, Yemen çöllerinden Anadolu'ya dönüş ihtimali belirmişti. Osmanlı'nın RUMELİ AYAĞI kaymak, kırılmak üzere idi. Avrupalılar'ın HASTA ADAM dedikleri Osmanlı her yönden Anadolu'ya dönmeye zorlanıyordu. Bir avuç Osmanlı Aydını ise ruhu kaybolmuş, kimliğini yitirmiş halka YENİ BİR RUH vermeye çalışıyordu. Bu süreç KURTARICILAR ile MANDACILAR'ın mücadelesi biçiminde geçmişti. Mustafa Kemal Anadolu'da Kuvayi Milliyeciler'le Müdafa-i Hukukçularla halkı örgütlemeye, bir mücadeleye hazırlarken Enver Paşa Asya'ya, Anadolu'yu kurtarmaya soyunuyordu. Yani hayal ve gerçek karşıkarşıya mücadele halindeydi. Kim kazanacaktı? Gerçek mi yoksa Hayal mi? Gerçek kazanacaktı.
Enver Paşa Asya'da, Buhara'da hayalleri ile gömüldü. Mustafa Kemal ise Anadolu ve Trakya'yı kurtarmıştı. 11-12 milyonluk Türk varlığına "İŞTE VATANI'NIZ" demişti. Yüzde 92'si cahil, okuma yazmadan mahrum, Arap Ruhu ile yaşayan bir halka YENİ BİR RUH müjdeliyor,Yeni Bir Hedef gösteriyordu. Kurtarılan VATAN bugünkü Türkiye, yeni bir ruh kazanmış olan ise bugünkü Türk halkı idi.
Mustafa Kemal'in Yeni Ruh verdiği 12 milyonluk Türk halkı bugün 75 milyon olmuştur. Halkın yüzde 90'nı okuma yazma öğrenmiş, HASTA ADAM gitmiş, yerine YENİ BİR ADAM gelmiştir. YENİ ADAM, ülkücüydü, Mevküreci Muallim gibiydi. Finlandiyalı Snelman gibi yeni bir ulus yaratmanın mücadelesindeydi. Onu Cumhuriyetin köy okullarına, koltuğunun altında "ÜLKÜCÜ ÖĞRETMEN" ve "AK ZAMBAKLAR ÜLKESİ FİNLANDİYA" adlı kitaplarla gönderiyorlardı. O köye göre yetiştirilmiş, köy kökenli bir CUMHURİYET AYDINI idi. Okulu Köy Enstitüsüydü. Köy Enstitüleri açılışlarından 10-12 yıl sonra kapatılıyorlardı. Bu durumda İNSAN OLMAK MİLLET OLMAK DAVASI, geriye itiliyordu.
Köy Enstitüleri, eğitim, el becerisi kazandırmış olan köy kökenli insanı Köy AYDIN olarak köye göndermiştir. Köy, onunla değişecek canlandırılacak ve kalkınacaktı. Ancak bu mümkün olmadı. Ülkücü Öğretmenin önce ışığı söndürüldü, sonra yolu kesildi. Bu suretle köyün geriliği, cehaleti ile mücadele biraz daha ileriye atıldı. Bunu Siyaset Esnafı denilen politikacılar ile birlikte aşiret reisleri, Toprak Ağaları, eşraf, mütegalibe kesimi yaptı. Önce bünyesel değişikliğe uğrayan Köy Enstitüleri, sonra kapatıldı. "Benim Köylüm" "Benim Halkım" bir yüzyıllık uykuya yatırılmış oldu.
Tabi Halk hiçbir zaman bunun farkında olmadı. Çünkü önüne Yeni Sorunlar konmuştu. Demokratikleşme Dönemi başlıyordu. Geriliğin, cehaletin hüküm sürdüğü bir zamanda ve ortamda geçiş yapılmıştı ve bunun altyapısı yoktu. 1945 yılında çok partili hayata geçiş için ANTİK BEYANNAMESİ ile 12 TEMMUZ BEYANNAMESİ yeterli görülmüştü. İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye'nin DEMOKRASİ CEPHESİ'NDE yer alabilmesi için bu şartları yerine getirmesi zorundaydı. Türkiye'de demokrasinin, Toprak Ağalarının sahneye çıkışı, Halkevleri ve Köy Enstitülerinin kapatılması, Toprak Reformu'nun askıya alınması, köyün canlandırılması, kalkındırılması davanın ertelenmesiyle başladığını söyleyenler 1945 Yılının Dönüm Noktası olduğuna işaret etmektedirler. Böyle biline.
Sayın KARAÇAMyazdıklarınız doğru;ancak cahil bırakılmış bir toplumun idaresi kolaydır bizim yöneticilerimizde bunu istiyor. iCehaleti din makyajı ile taçlandırırsanız işler dahada kolaylaşır.Saygılr.