Kırklareli Milletvekili TBMM Çevre Komisyonu Üyesi Vecdi Gündoğdu TBMM’nin 23 Aralık 2020 Çarşamba günkü oturumunda Türkiye Çevre Ajansının Kurulmasına Dair Kanun Teklifi Hakkında CHP grubu adına konuştu. Getirilen her düzenlemenin vatandaşların yaşam kalitesini doğrudan etkilediğini, adil ve eşit bir toplum inşa etmenin ön koşulunun, doğa hakları yönünde davranış ve tutum geliştirmek, çevre adaletini sağlamakla mümkün olduğunu belirten Gündoğdu, “Plansız ve rant odaklı sözde büyüme, gelişme ve kalkınma gibi iktisadi kavramlar ne yazık ki süreç içinde ekolojik yıkımın, talanın bir perdesi olarak da kullanılmaktadır” dedi.
İnsanı merkeze alan, doğayı insanın mülkü olarak gören, doğal kaynakları sınırsızca ve sorumsuzca tüketen politikaların yerine doğanın haklarının teslimi ve çevre sorunlarının çözümü için etkin mücadeleyi herkesin görevi olarak kabul ettiklerini ifade eden Gündoğdu, doğa hakkının yaşam hukukunun temelini oluşturduğunu, vazgeçilecek ve ertelenecek bir hak olmadığını vurguladı.
Konuşmasında temiz doğa-yeşil çevre dengesi korunan bir atmosferin, çağımızın ve modern insanın en temel ideali olduğuna değinen Gündoğdu, “Böyle bir ortamda yaşamak ise bireylerin en temel hak ve özgürlüğüdür. Akılcı, çağdaş ve modern yönetimler ve yöneticiler, büyüme hedef ve stratejilerinin belirlenmesinde doğal kaynakların sınırlılığını dikkate alır. Akılcı yöneticiler, 21'inci yüzyılın küresel ve çevre sorunlarının başında gelen küresel ısınma ve iklim krizi, çölleşme, kuraklaşma, erozyon süreçlerinin yakın geleceğin evrensel tehdidi olduğu bilinciyle hareket eder.
Gelmiş geçmiş en sıcak yılları, en sıcak mevsimleri yaşadığımız, buzulların eridiği, havadaki karbondioksit yoğunluğunun zirveye ulaştığı, pandeminin tüm dünyayı sardığı, yaşamı tehdit ettiği, her gün yüzlerce canlının dünya yüzünden silindiği günümüzde sürdürülebilir yaşam elli veya yüz yıl sonrasının sorunu değil, tam olarak da bugünün sorundur. İklim krizinin etkilerine maruz kalan en hassas bölgelerden birinde yer alan ülkemizde sera gazı emisyonu son on yılda 2 kat artış göstermektedir. İklim krizi, tekil anlamda varlık gösteren bir kriz türü değildir. Bugün yaşadığımız gıda krizi, ekonomik kriz, iklim krizinin de etkisiyle doğan krizlerdir. Yaşadığımız çağ pek çok bilim insanı ve yaşam savunucusu tarafından "çoklu krizler çağı" olarak da tanımlanmaktadır” diye konuştu.
Su kaynakları tükeniyor
Yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olan suyun, yerine başka bir madde ikame edilemeyeceğini belirten Gündoğdu, “Sağlıklı suya ulaşmak temel bir insanlık hakkıdır ve bu nedenle aynı zamanda toplumsal bir değer olarak da düşünülmektedir. Su kıtlığı dünyanın en önde gelen sorunlarından biri olarak öne çıkan ülkemizde de durum farklı değildir. Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olmasıyla beraber, son derece zengin göl ve akarsu kaynakları olmasına rağmen su stresli ülkeler arasında maalesef yer almaktadır. Türkiye'nin göllerinde yaşanan kuraklık bu tablonun en önemli de göstergesidir. Ülkemiz yıllar önce, 200'ü haritalarda görülebilen, Marmara Denizi büyüklüğünde 300'e yakın irili ufaklı göle sahipken bu göllerin yüzde 60'ı kurumuş, küçülmüş veya kirlilik nedeniyle neredeyse tümü göl olma özelliğini dahi kaybetmiştir. Vahşi tarımsal sulama tekniği, dere ve çayların önüne plansız yapılan çok sayıdaki gölet, baraj, küresel ısınma tehdidi altındaki göllerimizin yok olmasını da hızlandırmıştır. İklim krizi ve rant odaklı projeler nedeniyle su kaynaklarımız her geçen gün azalırken aynı zamanda kirlilik tehdidi altındadır. Nüfus arttıkça sorunun daha da derinleşeceği ortada. Bugün, su kaynaklarımız, yer altı sularımız, toprağımız, havamız da maalesef kirlenmiş durumdadır. Yapılan bilimsel araştırmalarla ilgili kamu kuruluşlarının değerlendirmeleri ve TÜİK istatistikleri de bu gerçeği önümüze koymaktadır. Yüzey sularının yüzde 80'i, yer altı sularının da büyük kısmı kirlenmiş vaziyette. Vatandaşlarımızın yüzde 50'si artık sağlıklı içme suyuna maalesef ulaşamıyor. Kentlerimizdeki hava kirliliğinin boyutları artıyor, yeşil alanlar yok denecek kadar azaldı, tarım alanlarımız, meralarımız, yapılaşma, sanayi, enerji ve benzeri yatırımlarla amaç dışı kullanılmaya başlandı” şeklinde konuştu.
Istrancalar hançerleniyor
Konuşmasında önemli ekolojik değerlerden Kaz Dağları ve bölgemizden de Saros Körfezi ile Istrancalar ve Pınarhisar’daki maden ocaklarından bahseden Gündoğdu, şöyle konuştu;
“Ülkemizde, en büyük çevresel yıkım ve talan, maden, madencilik faaliyetlerinde yaşanmaktadır. Kaz Dağları'nda yürütülen altın arama faaliyetleri bölgeyi, ekolojik yıkıma sürüklemiş, TEMA Vakfı'nın raporuna göre, Kaz Dağları'nın yüzde 79'una maden ruhsatı verilmiş, Anadolu'nun akciğerleri olan Kaz Dağları âdeta bozkıra çevrilmiştir. Kaz Dağları'nda bir gram altın için tam 4 tondan fazla su kullanılmaktadır.
Dünyanın doğa harikası Istranca Ormanları, Kırklareli'mizin en önemli coğrafi zenginliklerinden birisidir. Kırklareli ili sınırları içerisinde faaliyet gösteren maden ocakları ve sanayi tesisleri Istranca Ormanları'mızı âdeta hançerlemektedir sayın milletvekilleri.
Kırklareli'mizin, Pınarhisar'ımızın bereketli toprakları, taş, kalker ocaklarıyla kuşatılmış ve son bir haftadan bu yana da rant uğruna talan ve yıkıma devam etmek için yandaş şirketlere Bakanlığın tahsisli arazileri bedelsiz verilerek cennet bölgemiz âdeta cehenneme çevrilmektedir. Bir hançer de Saros'a saplanmaktadır. Bilim insanlarının 90 ayrı bilim dışılık tespiti yaptığı proje her şeye rağmen zorla -bakın, üstüne basa basa söylüyorum, zorla- devam ettirilmektedir. Saros Körfezi'nde fay hattına 7 kilometre uzaklıkta bulunan sit alanına doğal gaz limanı yapılacak olması ise tam bir cinayettir. Katar sevdanız için Saros'u feda ediyorsunuz ve Saros'u satıyorsunuz; Saros'un çevresinde yatan binlerce şehitten de hiç ama hiç utanmıyorsunuz.”
Kanal İstanbul’u millete soralım
Kanal İstanbul Projesi hakkında da eleştirilerde bulunan Gündoğdu, şunları ifade etti;
“Kanal İstanbul projesi yapılmak isteniyor. Kanal İstanbul bir ihanet projesi değil, bir cinayet projesidir sevgili milletvekilleri, bir cinayet projesidir. 16 milyonun varlığına, 82 milyonun güvenliğine yönelik bir felaket projesidir Kanal İstanbul; kimlere ne rant vadedilmiş olursa olsun derhâl de vazgeçilmelidir.
Hep söylüyorsunuz ya, "Bizi millet getirdi. Milletin kararı, milletin vermiş olduğu kadar başımızın üstünde." diyorsunuz ya, o zaman milletin önüne bir sandık koyalım. Milletin iradesine saygı duyanlar, milleti önemseyenler millete sormaktan kaçmamalıdırlar. Ne zaman, nerede isterseniz koyun İstanbullunun önüne sandığı, alın boyunuzun ölçüsünü. Sayın milletvekilleri,
Bu eşsiz cennet vatanımızı âdeta cehenneme çevirdiniz. Ne doğayı sevebildiniz ne de doğal kalabildiniz. Rantçıların, çok uluslu maden şirketlerinin ve mutlu azınlığın kısa vadeli çıkarları için kendi çocuklarınıza, torunlarınıza dahi ihanet ediyorsunuz. Rantını uluslararası şirketlere, dönüşü olmayan zararlarını ise ülkemizin bugününe ve yarınına yükleyen anlayışınıza da artık bir zahmet son verin. Unutmayın, doğaya karşı işlenen bir suçun öcü insanın adaletinden daha zorlu olur.
Biz "Çevreyi düşünün." diye haykırdıkça sizin aklınıza yakın çevreniz, eşiniz dostunuz geliyor. Biz doğanın yeşilinden bahsediyoruz, siz doların yeşili anlıyorsunuz. Unutmayın, Doğanın ekonomisinde birim para değildir, yaşamdır, yaşamdır, yaşamdır ve herkesin olduğu gibi siz de yaşama muhtaçsınız.” (G. Ayyıldız)
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol