CUMHURIYETIN BEYIN MERKEZLERI TÜRBANA DIRENIYOR

Türban çok partili hayata geçtigimizden itibaren baslayan irticai yada Karsi Devrim sürecinin en son halkasidir. Zira türban bu topluma, Türk halkina Siyasi ve Ideolojik bir simge (Sembol) olarak sunulmustur. Belli bir zihniyet ve dinsel kökenli bir kültür türbana sahip çikmakta, bu maksatla Anayasal Hukuku, Laik Yasam biçiminin sinirlarini zorlamaktadir. Buna karsi da bugün laik cumhuriyeti savunan kesimler tarafindan bir direnç olusmustur. Bu direncin öncüsü ve eylemcileride üniversitelerdir.
Demokratiklesme sürecinde Türk Üniversiteleri ve Üniversite Gençligi zaman zaman Aydinlanma Misyonlari'nin geregi cumhuriyeti ve hukuk düzenini korumak amaciyla karsi tavir aldiklarini belli etmislerdir. 27 Mayis 1960 öncesinde, 22 Temmuz Seçimleri arifesinde ve sonrasinda halkin da katilimiyla bunu yansitmislar, laik cumhuriyete yönelen tehlikeye karsi bir savunma dayanismasi göstermislerdir. Ama olayin basinda ve önünde CUMHURIYETIN BEYIN MERKEZLERI dedigimiz Üniversiteler, bilim kadrolari ve üniversite gençligi vardir.
Basbakan bu olaylar sirasinda, yani türbana ve irticai zihniyet karsisinda direnç gösteren üniversitelerin bir rektörüne "SEN KIM OLUYORSUN" diye çikis yapmistir. Geçmiste de üniversiteler, bilim adamlari, profesörler buna benzer hitaplara muhatap olmuslardir. Ancak Cumhuriyet Üniversiteleri bu tür seyleri geride birakmis, kendi Cumhuriyetçi ve Bilimselci Misyonlari dogrultusunda Irticai Tehlike ve gelismelere karsi Müsbet Müdahale yapmistir. Ayni seyi simdi, türban olayinda yapmaktadirlar.
Üniversitelerin ne oldugunu, neler yapmalari gerektigini, 2005 yilinin 8 Haziraninda Zaman Gazetesi'nde "ÜNIVERSITENIN MISYONU ve ÜNIVERSITE GENÇLIÄzI" baslikli yazisinda anlatan Fatih Üniversitesi Mütevelli heyet Baskani Prof. Dr. Serif Ali Tekalan'dan alinti yaparak belirtecegim. Serif Ali Tekalan da üniversitenin ne oldugu ne olmadigi bilgisini Jose Ortega'nin "ÜNIVERSITENIN MISYONU" adli kitabindan çikarmistir. Orada söyle denmektedir.
"Üniversite güncel konulara agirligini koymali, günün önemli sorunlarini kendi kültürel, meslek ya da bilimsel bakis açisindan yorumlamalidir. Böylelikle yalniz ögrencilere yönelik bir kurum, kullanicisina göre sinirlanmis olan bir alan olarak kalmayacak, acelikle, tutkulari ile hayatin ortasinda yer alarak, basinin karsisinda üstün bir "Ruhsal Güç" niteligiyle kendini dayatacak, yaygara karsisinda sükuneti, hafifligin ve düpedüz aptalligin karsisinda ciddi zekayi temsil edecektir. Iste o zaman "ÜNIVERSITE" en iyi zamaninda neydi ise yine o olacaktir.. "Ufuk açan itici bir güç" oldugunu belli edecektir.
Dünyanin bütün üniversiteleri bir çesit BILIM ve ARASTIRMA MERKEZLERI'dirler. Toplumu aydinlatma, yol gösterme, rehber olma gibi görevleri vardir. Bizim Cumhuriyet Üniversitelerimizin de böyle bir islevi (misyonu), fonksiyonu vardir ve bunu her alanda oldugu gibi bugün Türban Sorunu'nda da ortaya koymaktadir. Bu nedenle bir bilim adamina, bir üniversite rektörüne "Sen ne oluyorsun. Otur oturdugun yerde" demek bilime hakarettir. Atatürk'ün "HAYATTA EN HAKIKI MÜRSIT (YOL GÖSTERICI) BILIMDIR" sözünü bir anlamda reddetmektir. Dünyanin Aklin Hükmünde oldugunu gözardi etmektir.
Yeryüzü bastan beri aydinlikla karanligin mücadelesine sahne olmakta, insanlik bu mücadeleyi yasamaktadir. Cumhuriyetin ilanindan beri de Türkiye'de bir Aydinlik-Karanlik mücadelesi vardir. Son yillarda bu mücadele siddetini artirmistir. Aydinligi savunan kitleler meydanlarda, Uygarlik Tek Tarikattir diyen Mustafa Kemal'in önünde, huzurunda, eserlerine sadakat göstermektedirler. Siyasi iktidar ne yaparsa yapsin bugün hukuk, bilim ve toplumun büyük bir kesimi türbana karsidir. Türbani laik cumhuriyetin yasam biçimine, özüne aykiri ideolojik bir sembol olarak görmektedir. Bunun karsisinda direnmektedir. Bakalim Mevla Neyler/ Neylerse Güzel Eyler.
nazifkaracam@gazetetrakya.com