CEMAL SAFİ'NİN YUNUS EMRE HİKAYESİ HÜZÜNLÜYDÜ

Bu yılki Ramazan günlerinde Tek Rumeli Kanalı'nda Şair Güftekar CEMAL SAFİ Yunus Emre ve Aşık Veysel'le ilgili romantik, insanı hüzünlendiren hikayeler anlatırken sevdanın, aşkın her türlü halini duyumsadım.
CEMAL SAFİ: "Yunus Emre, Tabduk'un dergâhına ormanda en düzgün odunları kesip taşıyormuş. Tabduk'un Kızı Yunus Emre'ye seslenmiş: "Yunus biraz gelir misin? Seninle konuşmamız lazım." "Yunus sen beni seviyorsun… Beni istiyorsun ama ben sana aşık değilim.. Bunun bilinmesini istiyorum. Ben başkasını seviyorum" demiş.
Yunus Emre bu durumdan sonra Tabduk'un dergâhını terk etmiş. Yıllar sonra Tabduk'un dergâhına gelmiş. Tabduk gözlerinden rahatsızlanmış.
Tabduk'a: "Yunus kapınıza geldi" demişler.
Tabduk: "Bizim Yunus mu geldi" demiş.
"Evet bizim Yunus geldi" demişler. Yunus'un şiirleri çok güzeldir. Çok sevilen Şair Cemal Safi'nin bu duygulu hikayesi beni de hüzünlendirmişti. Sevginin karşılıksız olanı erkeği de kadını da gönülden yaralar. Gerçek aşık sevdiğine saygılıdır. Cehalet tehlikelidir. Gönül yarası gençlikte yaşanan sevdalar geleneksel folklorumuzun, türkülerimizin, şarkılarımızın, sevda şiirlerinin yazılmasına da katkısı olmuştur.
Sevda çekmeyen gönlün yazdığı şiir insanı etkilemez. Yapay şiirler, şarkılar hemen belli olur. Sevdanın coşkulu halleri şiirseldir.
Kırklareli'nin çok eski günlerinde geleneksel, muhafazakar bir sosyal yapı vardı. 1960'tan sonra bu muhafazakar geleneksel yapı değişti. Liseli gençler derdini daha kolay anlatır oldu. "Her yerde kar var.. Kalbim senin bu gece…" Adamo'nun bu güzel eşsiz şarkısını bizim kuşak çok sevmiştir. Göksel Arsoy'un romantik filmlerine gençler, aileler çok giderdi. Ne güzel günlermiş… Kırklareli'nde Saray Sineması Dolup Taşardı…
Sağ - Sol kavgası yoktu. Kardeş kavgası yoktu.. Piyasada hareket vardı… Terziler, zahireciler çoktu.. Kara tren her gün istasyona duman duman gelirdi. Dersler çok zordu. Yardımcı ders kitabı alarak İngilizce dersi için yararlanırdık.
İlk ÖYS sınavına 1964 - 1965 öğretim yılında girmiştik. İstanbul'un en güzel yıllarını yaşamışız.. Göksel Arsoy ve Filiz Akın bir film çekerken Kumkapı Sahili'nde Hulusi Kentmen de bir kenarda tur atıyordu. Filiz Akın peri kızı gibi güzeldi. Öğretmenlere, yaşlılara, kadına, komşuya, akrabaya saygı, sevgi vardı. Muhacir dedeler, babalar erkek egemen toplumda söz sahibiydiler. Yoksulluk vardı..
Babalar sabahın köründen akşam karanlığına kadar ekmek kavgasından yorgun düşerdi. Onurlu bir yaşam vardı. Elektrik, Radyo, Lüks Yaşam, buzdolabı, koltuk takımları usul usul yaşamın merkezine oturmuştu. Kırklareli'nin En Canlı, Hareketli Caddesi Cumhuriyet Caddesiydi…
İnsanlar gururlarıyla yaşıyorlar.. Güzel, yakışıklı gençler bugün için internetten, cep telefonundan yararlanarak iletişim kurmaya çalışıyorlar. Burunlarından kıl aldırmıyorlar. Eskiden uzaktan sevmeler vardı. Urfalı Kazancı Bedii meşhur divan şairi Fuzuli'nin gazelini okurken sıra gecesine büyük renk katıyordu. Tutkulu, sevdalı gönüller büyük acıları yaşarken türküler, şarkılar gönül yaralarını tedavi eder. Dil yarası yaralarken gönülleri uzun yürüyüşler, kitap okumalar, sessizce ağlamalar… Yaşamın gerçek yüzü insanı hüzünlendirir. Eski Şarkılar derin yaraları tedavi eder..
Gerçek arkadaşlıklar kalıcıdır. Töre yüzünden erkek egemen toplumlarda kırıcılık, sertlikler, dövmeler, vurmalar, öldürmeler toplumda deprem yaratırken silah taşıyan erkekler hapislerde cehaletten, kaba davranışlardan dolayı yıllarca yatıyorlar.. Silahın serbestçe satışı sayısız can almıştır. Sevginin, İyiliğin, Sabrın, Saygının, Anlaşmanın, Güzel Geçinmenin, Huzurun Olduğu Ortamları Egemen Kılmalıyız. Kadına Saygı Erdemli Olmanın İlk Koşuludur. Kadın anamızdır, bacımızdır, kızımızdır, eşimizdir. Can yoldaşıdır…

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol