Bu sanayi politikası değişmeden Ergene değişmez

Ergene Nehri'nin çevre kirliliğinden kurtulması için öncelikle mevcut sanayi politikalarının değişmesi gerektiğini söyleyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Gökhan Günaydın, "Bu sanayi politikasını değiştirmeden ancak Başbakanla Orman Bakanı arasındaki malum telefon şovlarına sahne olabiliriz. Ergeneyi değil 24 saat salise salise online izleseniz değişen bir şey olmaz" dedi.
Kırklareli Belediyesi'nin 4. Uluslararası Kırklareli Yayla Bolluk Bereket Hasat ve Bağ Bozumu Şenliği kapsamında düzenlenen "Trakya'da Ergene Gerçeği" konulu söyleşinin konuşmacısı CHP Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Gökhan Günaydın oldu.
Kırklareli Üniversitesi Rektörlüğü Kültür Merkezi'nde düzenlenen söyleşiye Günaydın'ın yanı sıra Kırklareli Belediye Başkanı Cavit Çağlayan, CHP'li belde belediye başkanları, İl Genel Meclis üyeleri, çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcileri katıldı. Kırklareli Ziraat Mühendisleri Oda Temsilciliği'nin katkıları ile düzenlenen söyleşinin açılışını Kırklareli Ziraat Odası Temsilcisi Erol Özkan yaptı. Özkan terör saldırıları nedeniyle şehitlerin olduğunu bu nedenle 4. Uluslararası Kırklareli Yayla Bolluk Bereket Hasat ve Bağ Bozumu Şenliği'nin akşamları gerçekleşecek eğlencelerinin iptal edildiğini duyurdu. Özkan ardından sözü Belediye Başkanı Cavit Çağlayan'a bıraktı.
Arıtma tesisi 1,5 yıl içinde faaliyete geçecek
Ergene Nehri'nin kirliliği konusunun Trakya'nın gündemine 25-30 yıl önce girdiğini anımsatan Başkan Çağlayan, kirliliğin özellikle son yıllarda iyice artığını belirtti. Çevre kirliliğinin Çorlu ve Çerkez'deki sanayileşme ile yakından ilgili olduğunu ifade eden Çağlayan, "25-30 yıl önce özellikle Çorlu-Çerkezköy hattı sanayileşmeye başladı. Bu sanayileşme planlı, organize ve kurallara uygun olmaktan ziyade neredeyse dileyen istediği yere tesisini kurdu. Sanayi kirliliğinin çok önemli bir bölümü bu hatta özellikle Çorlu'da gerçekleşti. Kırklareli'nin bu çevre kirliliğine çok önemli bir katkısı yok. Bunu özellikle söylüyorum bazı AK Partililer, Bakanlık dahil Trakya'nın CHP'li belediyeler nedeniyle kirletildiğini söylüyorlar. Belediyeler olarak atıkların arıtılarak iletilmesi bir amaçtır. Ama Trakya'da 30 yıl öncede bu sorun vardı. 30 yıl öncede insanlar yaşıyordu" dedi.
Belediye olarak gerekli tedbirleri almak için çalıştıklarını ifade eden Çağlayan, "Şehrimizin kanalizasyonu iki tane dereye akıyor. Biz şu anda bu atıkların derelere akmaması için kolektör sistemi projemizi yaptık. Kasım ayından sonra yapımına başlayacağız. Aynı zamanda DSİ ile protokol yaparak arıtma tesislerini yapacağız. Projesi yapıldı bu yıl içerisinde de ihalesi yapılacak. 1.5 yıl içerisinde bu bitirilecek" dedi.
Türkiye'deki ilk kuraklık 2012 yılında mı oldu?
Ergene konusuna girmeden önce Türkiye'nin son 10 yıllık tarım verilerine ilişkin bazı açıklamalarda bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Gökhan Günaydın, Türkiye'nin "tahıl ambarı" olarak bilinirken bugün samanı dahi ithal eder noktaya geldiğini dile getirdi. Günaydın, "Bugün bulunduğumuz noktayı söyleyeyim. Türkiye ortalama yılda 8 milyar dolar düzeyinde tarım ürünü ham maddesi ithal eder. Yine ortalama 1 yılda tarım ürünü ham maddesi ihracatı 1 milyar dolardır. Yani Türkiye her yıl son 10 yıllık verilerden bahsediyorum 6-7 milyar dolar tarımsal net dış ticaret açığı veren bir ülkedir. Türkiye yılda 1.5 milyon ton soya ithal eder. Yem sanayinde kullanılan bu soyanın tamamı GDO'ludur. Türkiye yılda 1 milyon ton düzeyinde mısır ithal eder. Bu ithalatında neredeyse tamamı yine GDO'ludur. Türkiye yılda 1.5 milyar dolar düzeyinde pamuk ithal eder. 20 milyon ton buğday üretir buğday ithalatı 4 milyon 750 bin tondur. Konuyu azıcık bilenler Türkiye'yi tahıl ambarı, buğday ambarı olarak tanımlarlar. Geçen sene 4 milyon 750 bin ton buğday ithal edilmiş. Bu da un ihracatı ile açıklanabilir bir rakam değildir. Türkiye bu sene tarihinde ilk kez saman ithal ediyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin Bakanı "kuraklık oldu onun için saman ithal ediyoruz" diye açıklıyor meseleyi. Bende diyorum ki Türkiye'deki ilk kuraklık 2012 yılında mı oldu? 2012 yılından önce kuraklık olmadı mı bu memlekette. Samanı biz kaba yem ihtiyacı için kullanıyoruz. 1980 de nüfus 44 milyondu. Türkiye'de 50 milyon koyun vardı. Bugün bu topraklarda 22 milyon koyun yaşıyor. Yani her iki koyundan birini kaybetmişiz. 1980'de 19 milyon keçimiz vardı. Bugün 6,5 milyon keçi var. Her üç keçimizden ikisini kaybetmişiz. 1980'de 1 milyon manda vardı ben ısrarla söylüyorum bugün manda görmeyen çocuklar var. Manda sayısı 80 bine indi. 10 mandadan 9'u artık yok. Türkiye'nin 1980'de 16 milyon sığırı varken bugün 12 milyon sığırı var. Belki hayvan varlığı azalmıştır ama mevcut havyan varlığında çok iyi bir iyileşme sağlanmıştır verim yükselmiştir dolayısıyla bu sorun teşkil etmeyebilir denebilir. Elbette 30 yılda et veriminde süt veriminde yükselme oldu. Ancak bu canlı hayvan varlığının kaybını karşılayabilecek düzeyin önemli ölçüde gerisindedir. Demek ki güncel bir konu olduğu için söylüyorum saman ithalatını biz hayvan sayımızın artması ile açıklayamıyoruz. Kuraklıkla da açıklayamıyoruz. Sorun çözme noktasındaysanız amacınızın da güçlü olmasını istiyorsanız bunu istatistiklerle gerçek rakamlarla destekleyebilmelisiniz. Türkiye 10 yıl evvel 24 milyon hektar alanda işlemeli tarım yapabiliyordu bugün işlemeli tarım alanı 21.5 milyon hektara düştü. 10 yılda çiftçi 2,5 milyon hektar yani 25 milyon dönüm alanı terk etmiştir. Artık onun üzerinde tarım yapmamaktadır. Bu 25 milyon dönümün 12-14 milyon dönümü buğday ve arpa üretimi yapılan alandır. Dolayısıyla saman üretimi de bundan dolayı azalmıştır. Neden terk ediyoruz? Neden çiftçi üretim yapmaktan vazgeçiyor? Üreticinin üretim yapabilmesi için satın almak zorunda olduğu şeyler var. Mazot, gübre fiyatları var. Bugün 1 kilo buğday iyi satılırsa 60 kuruşa satılır. 1 litre mazot 4 liradır. Ve bugün 1 litre mazot alabilmek için artık 7 kilo buğday satmak gerekmektedir. Bu koşullarda 300 kilo verimle buğday üreten bir adamın tarım yapabilmesi mümkün değildir.
Bugün ithalata dayalı ama içeride bir kısım adamı zengin etmeye yönelik bir sistem var. Size diyorlar ki artık koyundan bir şey olmaz vazgeç. 3-5 tane inekle tarım yapılmaz vazgeç. Bunun çözümü ne? İki tane zengin 10 bin başlık çiftlik kuracak çözümleri bu…" dedi.
"Büyüklere masallar!.."
Ergene Nehri'nin kirliliği konusunda birkaç ay önce Başbakan Erdoğan ile Bakan Eroğlu arasında yaşanan bir telefon konuşmasından yola çıkarak yapılan haberleri anımsatan Günaydın, yapılan görüşmeyi bir "şov" olarak niteleyerek, "Ortada bir şov gördük. Başbakan, Orman ve Su İşleri Bakanının aramış. Demiş ki Veysel Veysel bu Ergene'nin durumu nedir. Orman ve Su İşleri Bakanı da demiş ki; Efendim orada CHP'li belediyeler var. Onlar çalışmıyorlar onun için Ergene kirli. Oda demiş ki bırak onları kardeşim çöz bu meseleyi. Bunun üzerine Sayın Veysel Eroğlu online izleme sisteminin devreye gireceğini söylemiş. Ergene online olarak 24 saat izlenecekmiş. Günlük numuneler alınacakmış.
Böylece 2015'e kadar tertemiz bir Ergene olacakmış. Valla bu anca büyüklere masallar olur. Küçükler bunu yutmaz ama Türkiye'de büyükler bunu yutabilir. Ben atıksu meselesine baktım. Sadece Trakya'daki tekstil sektörünün ürettiği atıksu miktarı bütün evsel atıksu miktarının iki katına yakın" diye konuştu.
Türkiye taşeronlaşıyor
Türkiye bundan 30-40 yıl evvel tekstil sektöründe çok geri iken, şimdi tekstilde dünyanın en önemli ülkelerinden biri haline geldiğini söyleyen Günaydın, Fransa, İngiltere, Amerika gibi bir zamanlar sektörün önde gelen ülkelerinin artık bununla ilgilenmediğini belirterek şunları söyledi; "Bize söyledikleri şu. 'Biz sana pamuk gönderelim. Sen bu pamuğu ipliğe çevir. Boya ondan kumaş yap onu da boya. O kumaştan örneğin bornoz yap. Sonra o bornozu benim standartlarımda benim istediğim markayı tak sonra onu karayoluyla limana gönder. Limandanda gemiyle Newyork'a gönder. Bütün bu işlerden sana vereceğim para 10 dolardır. Ben bunu Newyork'ta 100 dolara satacağım.' Düzen budur arkadaşlar. Biz buna gelir üretim modeli diyoruz. Küresel üretim zinciri diyoruz. Bize diyorlar ki; 'Sen eğer çevre standardı dersen, tekstil fabrikalarının atıksuyu olmayacak, temizlenecek dersen, işçi hakları dersen, kayıt dışı çalışmayacak, insanca çalışacak dersen tekstili ucuza üretemezsin. Rekabet edemezsin. Bak o zaman tekstil Hindistan'a gider, Pakistan'a gider. Eğer onlarla rekabet etmek istiyorsan çevre çevre diye tutturmaktan vazgeç. Eğer sen bu zincire ekleneceksen böyle ekleneceksin.'
1950'de seramiğin memleketi İngiltere idi bugün 1 santimetre seramik üretilmiyor. Kirliliğe neden olan düşük katma değerli üretimi terk ediyorlar. Onların çıktıkları, kirletici buldukları, düşük katma değerli gördükleri sanayi mallarına biz zıplıyoruz. Böylece merkezde olan katma değere sahip çıkarken bizler düşük katma değerli çevre kirletici ve mutlaka düşük ücretle imal edilebilecek emek yoğun alanlarda çalışıyoruz. Bu Türkiye'nin taşeronlaşmasının bir göstergesidir. Bizde taşeronlaşma işçi işveren ilişkisi olur diye bilinir öyle değildir Türkiye ülke olarak taşeronlaşmaktadır. Eğer biz bu şekilde sanayileşmeye devam edeceksek, tekstili içeride tutmaya devam edeceksek ya tekstilde katma değer üreten biz olacağız buna göre bir ilerleme yaparak çevre standardımızı geliştireceğiz yada tekstil gidecek buradan Maraş'a, Maraş olmazsa Mamağa. Buralarda uydurduk mu oralarda belki tuttururuz. Dünya üretim sistemlerine kavuşmadan bu işi çözebilmek mümkün değil. AB'nin 35 müzakere başlığında düzenlediği müktesebatta Türkiye bir konuda değişmedi. Dediler ki biz çevre standartlarını üstlenemeyiz. Niye üstlenemeyiz? Çünkü bunun 50 milyar Avroluk bir maliyeti var. Türkiye bu maliyetin altına giremez üstelikte rekabet edemez. Bunu Türkiye'de her zaman 10 bin dolarlık takım elbisesini giyip yalnızca bir akşam yemeğine bir asgari ücretlinin maaşından çok daha fazlasını veren sosyal sorumluluk projeleriyle vergi yerine sağa sola okul açan, cami açan tırnak içinde iş adamları söylüyor. Türkiye böyle bir düzlem içerisinde ilerliyor. Dolayısıyla biz bu sanayi politikasını değiştirmeden Başbakanla Orman Bakanı arasındaki malum telefon şovlarına sahne olabiliriz. Ergeneyi değil 24 saat salise salise online izleseniz değişen bir şey olmaz."

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol