Cumhuriyetin 92. yıl dönümündeyiz. Bugün sevdiğimiz fakat anlamadığımız bir Cumhuriyeti kutluyoruz. Bu nasıl bir Cumhuriyettir? Heralde Muz Cumhuriyeti değildir. Atatürk'ün çevresi yazarlarından Yakup Kadri Karaosmanoğlu "BÜYÜK İNKİLAP KÜÇÜK POLİTİKA" adlı kitabında, Cumhuriyetin muhalefeti ile doğduğunu söylüyor. Bulgar Diplomat Paraşkef Paruşef "ATATÜRK Demokrat Diktatör" kitabında "Mustafa Kemal arkadaşlarıyla yola çıktı. Sıra Cumhuriyetin ilanına geldiğinde, dönüp arkasına baktı kimse yoktu. Çalışmalarına devam etti. Gündüzler yetmedi geceleri ekledi, yalnızlığını gidermek için içti. Türk göğünden bir yıldız gibi kayıp geçti" der. 1930'da Mustafa Kemal çok partili hayata geçmek, muhalefeti olan bir meclisi gerekli görür. Arkadaşı Paris Büyükelçisi Fethi Okyar'ı bir parti kurmakla görevlendirir, partinin adını da kendisi koyar ona SERBEST CUMHURİYET PARTİSİ der. Ağustos'ta parti kurulur, bir ay zarfında parti teşkilatlanmayı tamamlar, Kasım ayında Yerel Seçimlere katılma hakkını elde eder. Serbest Cumhuriyet Partisi Genel Başkanı son mitingini İzmir'de yapar. Mitinge 50 bin kişi gelir ve izdihamdan bir çocuk ezilir, babası çocuğu kucağına alır kürsüde konuşan Fethi Okyar'ın ayakları ucuna bırakır, "İşte kurban" der, "bizi kurtar." Mitinge katılan 50 bin kişi başlarından şapkalarını çıkarırlar, ayakları altında çiğnerler. Kasım'da seçime Mustafa Kemal'in Genel Başkanı olduğu CHP ile Fethi Bey'in partisi katılır. Fethi Okyar tahmin ettiğinin üstünde oy alır. Buna Kırklareli ve Trakya'nın bazı kasabaları da dahildir. Durum anlaşılmıştır. 7 yıllık Genç Cumhuriyet tehlikeye girmiştir, irtica hortlamıştır.
Bu Cumhuriyet Fethi Okyar'a "BİZİ KURTAR" diyen halk için kurulmuştur. Partiye halkın adı verilmiştir. Ama halk 7 yıllık Cumhuriyete muhalif bir tavır sergilemiştir. 7 yıllık Cumhuriyet bu kafayı değiştirmeyi, fesin yerine şapka giymeyi, Arap Yazısı yerine, Türkçe Alfabe getirilmişti ve bir seri yenilikler, bir seri değişiklikler getirilmişti. Ancak kafalar değişmemiştir. Zihniyet aynı kalmıştır. Laik Cumhuriyet, Devrimler hala toplumun, halkın çoğunluğu tarafından anlaşılmış değildir. Daha 1905 yılında boykot edilen Avusturya Fesi, Cumhuriyet ile yerini fötr şapkaya bıraktığı halde Çok Partili Hayat'a geçtiğimiz 1945 yılında fesin, fötr şapkanın altında gizlendiği görülmüştür.
Bütün bunların ışığında Türkiye Cumhuriyeti sıradan bir Cumhuriyet değildir. Türk Kahramanlarının ürünüdür. Cumhuriyetin temeline kültür konmuştur. Buna rağmen 92 yıl sonra dahi Laik Cumhuriyet kendini savunuyor. Atatürk'ün çevresi yazarlarından Falih Rıfkı "BİR FRANSIZ DAĞ BAŞINDA TEK BAŞINA DA OLSA FRANSA CUMHURİYETİNİ KUTLAR" diye yazar. Çünkü Cumhuriyeti tek başına kutlayan Fransız'da Cumhuriyet bilgi ve kültürü vardır. Fransa'ya Cumhuriyetin nasıl geldiğini bilir ve bunun bilinci ile Cumhuriyeti savunur. Türkiye'de Yerli Parfüm Sanayi'ni kuran Adnan Hunca der ki; "Ne zaman Cumhuriyeti dini bayramlardaki gibi birbirimize kutlayacağız. Cumhuriyet de, demokrasi de o zaman çağdaşlık vasfını kazanacak" der. Baksanıza demokratikleşme süreci, 70 yıl olduğu halde Cumhuriyeti, demokrasiyi anlamakta zorlanıyoruz ve birçok sorunumuza bu yüzden çözüm bulamıyoruz. Görülüyor ki toplumsal hayatta her şey bilgi ve kültüre, eğitime dayanıyor.
Biliyoruz ki Cumhuriyetimiz Özgürlük ve Bağımsızlık mücadelesini kazandıktan sonra gelmiştir. Demokrasi de, çağdaşlık da, uygarlık da öyle gelecektir. Buna göre halkı eğitmeli, halkı bilgilendirmeliyiz. Seçmenin zor olduğunu, neyi seçtiğimizi, neden seçmediğimizi bilmeliyiz. Demokrasi getiren Cumhuriyetin önünü açmalı, ulusal Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği ufku göstermeliyiz. Yapacağımız iş halkı çağdaş hale getirmektir. Zor ama başarmaya, Cumhuriyeti yaşatmaya mecburuz.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol