BU DEVIRDE EMEKLILIK

Bir emekli ögretmene rastladim parkta. Oturup dertlestik, söylestik öylesine. Tanistik, birbirimizi tam tamina tanimadan.

Yirmi alti yil çalismis, ögretmenlik etmis. Maasin yetersiz kalmaya basladigini algilayinca, emeklilikte bir seyler yapar da ek gelir elde ederim, düsüncesiyle…

Olmamis. Bir türlü, kendine uygun bir ortam yaratamamis.

"Is yapmak istiyorum. Bir türlü becerime uygun bir is yakalayamiyorum. Zaten, insanlar birilerine para vermeyi de sevmiyorlar!" dedi ve ekledi: "Küçük bir sehir burasi. Insan her bir isi de yapamiyor bu saatten sonra. Taniniyoruz çünkü. Bana kalsa simit bile satarim. Bana kalsa ayakkabi boyarim. Tas kirarim, toprak kazarim, insaatlara giderim bana kalsa ama…

Meslek yillarimizda hatirli, forslu bir yanimiz vardi. Kahretsin, onun belasina çekiyoruz. Siradan, sünepe bir adam olsaydim, simdi bir arabada muavinlik te yapsam olurdu. Ama, bu durumda degil muavinlik yapmayi, bir otobüste soförlük te denesek… Gerçi o kadar usta sürücülügümüz de yok hani…"

"Ögretmenligin disinda beceri alanin neydi?" diye sordum.

"Valla hocam, biz çalistigimiz sürece hep ögretmenligi düsündük, meslegimizi kovaladik. Nasil, daha iyi ögretmenlik yapabiliriz, ögrenciye nasil daha yararli olabilirizi düsündük. Dogrusu ya su an su isi alir kütür kütür yaparim diyecegimiz bir ek becerimiz de yok hani. Bazen, beni hiç kimsenin tanimadigi, bilmedigi bir yere gitmek istiyorum. Gidip orada simit satmak, ayakkabi boyamak…"

Bezgindi. Üç aydan üç aya aldigi emeklilik parasinin ötesinde hiçbir yan geliri yokmus.

Ekonomik darlik, parasal kitlik, zorluk öyle kesin, öyle keskin, kesif, öyle derin yakalamis ki… Bedeninin her yanini sarmis adeta yoksulluk illeti.

Su yoksulluk illeti dedikleri de kanser gibi, kangren gibi bir sey. Yapisti mi kolay kolay gitmiyor.

"Bu dünyanin gidisati bize uygun degilmis meger. Gemisini yürüten yürütüyor. Biz altimiza bir bisiklet alamiyoruz, bir motorsiklet alamiyoruz, el neler aliyor baksana…"

Anladigim kadariyla, politik birikimi de yerindeydi emekli ögretmenin. Susuyordu israrla. Dessem, çok seyler söyleyecek belki ama…

"Dünyanin toplumsal gidisi bize gör olsaydi zaten toplumsal yasam ve toplumsal kurallar daha bir farkli dizayn edilirdi. Biz insan gönlü tasiyoruz. Dünyanin kurallari insan gönlüne çok uygun olsaydi, mahkemeler olmazdi. Bu kadar polise, bu kadar din adamina gereksinim olmazdi. Bakma, insanlar zorda. Toplum patladi patlayacak ama yine de bir seyler engel oluyor toplumsal depresyona!" diyor.

Spora, müzige, güzel sanatlara getirdik muhabbeti. Her hangi bir saz çalip çalmadigini sordum.

"Piyanodan baska bütün müzik aletlerini çalarim. Bir tek piyanoyu çalamam. Çünkü onun asirmasi zor." Tatli tatli gülümsedik.

Espritüel yani da geliskin bir insan.

Ögretmen okulunda mandolin ve flüt çalmayi ögrendigini, baglamayi da az buz çaldigini söyledi.

Bir baska sorumda daha ortaya döktü esprili yanini. Örnegin, bugünkü partilerden, liderlerden açilinca konu, "Sence bugünkü liderlerin hangisi eli yüzü düzgün? Hangisi yarar topluma? En azindan sen hangisini tutuyorsun" diye sordum.

"Valla hocam, bu liderlerin içinde tutulacak tek lider var, o da Perincek. Çünkü, topal," dedi. Yine güldük.

Anladigim kadariyla siyaset konusmak istemiyordu. Zamanin hassasligindan midir, genelde mi sevmez siyaset konusmayi, bilemem.

Sözün bir yerinde aci ama gerçek bir yaraya parmak basti. "Biz memleketimiz için variz ama, memleketimiz bizim için olmuyor be hocam."

Ne anlama geldigini uzun uzun düsünmek gerekecek.

Hani, söyle bir tekerleme vardir ya:

"Bir insan…

Parasini yitirirse hiçbir seyini yitirmis sayilmaz.

Onurunu yitirirse pek bir sey yitirmis sayilmaz.

Umudunu yitirirse her seyini yitirmis olur."

Bunun gibi bir illet yapismis yakasina emekli ögretmenin. Nasil eder de iflah olur bilemem.

Ne yapalim. Umut garibin ekmegi, hayal de suyu. Yesin umudunu, içsin hayalini. Baskaca yapacak bir seyi yok demek ki.

 

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol