09.12.2015 günü emekli öğretmen Ahmet Aksoy ve saz ustası emekli öğretmen Mehmet Budak'la yakın tarihin olaylarını konuştuk. Ahmet Aksoy annesinin babasını anlattı. Anılar tarihin giz dolu öyküsüdür. Trakya gezilerimde çok öykü dinledim. "Dedeler nereden gelmişler?" diye sordum.
AHMET AKSOY: "Annemin babası Selanik Petriçli’dir. (Osmanlı’nın çöküş yılları) Yunanlılar herhalde çeteler portalı büyük bir evin bahçesine köyün erkeklerini toplamışlar. Babasını bahçede gören çocuğa babası gizlice "Hemen evden çıkın kaçın" demiş. Aile evden usulca çıkıp yollara, dağlara, tepelere doğru kaçmışlar. Istıranca hududundaki KULA Köyü’ne gelmişler. Oradan Dereköy'e geçmişler.
Dereköy Halkı: "Burada kalın" demiş. Bizimkiler Kırklareli'ne gelmek istemişler. Kırklareli'ne gelip bir handa kalmışlar. Hali vakti iyi olan bir Asılbeylili onları kendi köyüne götürmüş. Gençler orada çalışmışlar. Dedemin adı Ahmet Çeltikli'dir. Kardeşinin adı Mehmet Mert'tir. Dedemin annesi yollarda vefat etmiş. Elbiseleriyle beraber annelerini bir yerde defnetmişler. Dedem Ahmet Çeltikli Bağdat, Basra, tarafında yedi yıl askerlik yapmış. El becerisi iyiymiş. Taktak (takunya) yaparak askerde harçlığını çıkarırmış. Sonra esirlikten kurtulmuş. Onları İstanbul'a göndermişler. Dedem serbest kalınca köyüne dönmüş. Köyde at, öküz arabalarının tamirini yapmış. Bize Gacal derler" dedi. "Gacal ne demek?"
Emekli öğretmen MEHMET BUDAK: "Eski muhacirlere göçmenlere Gacal denir" dedi.
Balkanlarda hoşgörüyü, insancıllığı sağlayan Hacı Bektaş-ı Veli öğretisinin yayılması ezilen Hristiyan halkın hoşuna gitmiştir. Rumeli'yi fetheden kuruluş devri hakanları, komutanları halka iyi davranmışlardır.
MEHMET BUDAK: "Yıllar içinde Hacı Bektaş-ı Veli felsefesinin yanında Sünni Nakşî Bentlik tarikatı da Rumeli’de etkili olmuştur. Bizimkiler rahatlarını kaçırmasın diye her şeye eyvallah deyip, ortamın bozulmasını istemeyip Devletle uyumlu geçinmişlerdir" dedi. Kerbela Faciası’ndan sonra mezhepler çıkmış. Emeviler Arap ırkçısıydı. Tekirdağ'ın araştırmacı yazarı Refik Engin'le Kırklareli'nde şair Mülayim Tirfil'in kahvede karşılaşmıştım. Rumeli Bektaşileri üzerine araştırmaları vardı. Hacı Bektaş-ı Veli Dergisi’nde güzel bir yazısını okumuştum. Kızıl Deli Sultan’ın yaşam öyküsüydü bu.
Ben Yunus Emre'nin, Hacı Bayram Veli'nin, Hacı Bektaş-ı Veli'nin, Ahmet Yesevi'nin tasavvuftaki felsefelerini pek çok kez İl Halk Kütüphanesinde okumuştum.
Anadolu'nun tasavvuf erenlerinin sevgi felsefesini severim. Sevginin sultanı Yunus Emre'dir. Karaman’da Yunus Emre Camisi 1349’da yapılmış. Dokuz-on şiirini şiir bahçesinde caminin avlusundaki panoda görmüştüm. Türkmenler, Yörükler, Evlat-ı Fatihanların torunlarının orijinal yaşamları bugün için yoktur. Doğru olan sevgi felsefesidir. Vahşi Kapitalizme karşı ayakta kalmak çok zordur. Korku filmleri, korku romanları, vampir romanları kültür yozlaşmasıdır. Sınıf çatışması değil, sosyal yardımlaşma ile dayanışmayla yaşamak istiyoruz. Bugün için 1989’da dağılan Sovyetler’de vahşi kapitalizm insanları eziyor. İnsanlar sosyal yardımlarla, dayanışmayla, çocukluğundaki komşuluk, akrabalıkla ayakta kalabilirler. Zenginler aş evleri kursunlar. İstihdam sağlayanlara Devlet katkı yapsın. Zengin Arap ülkeleri yoksul, aç insanlara yardım eden aş evleri kursunlar. Etnik, dinsel çatışmaları çıkaran emperyalist ülkelerin gizli, açık emelleridir. Silah satan ülkeler savaş çıkarırlar! Dünya medyası onların ellerindedir. Sevgiyle yaşamak mutluluktur... Savaşlar yıkımdır... Esarettir... Göçtür...
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol