Çarpik yapilasma, plansiz peyzaj, kalitesiz proje gibi günümüzün en büyük sorunlarindan biri olan kentsel mimarideki düzensizlikler, büyük metropoller ve birçok sehirde oldugu gibi ilimizde de yer aliyor.
‘Basimizi sokacak bir ev’ felsefesinden hareketle, estetik kaygisi olmadan türeyen yapilar, büyüyen ve genisleyen sehir imarinda bir süre sonra kopuk görüntüler olusmasina sebep oluyor.
Tüm bunlarin yaninda varliklarini asla gözardi edemeyecegimiz tarihi yapilar da, hayata bir yerinden tutunmaya çalisarak, ayakta kalmak için mücadele veriyorlar. Ancak bu mücadeleyi kaybedenler, yine insan elinden gelen zararlar sonucu daha da kurtarilamaz bir sekile giriyor.
Kirklareli’de özellikle son günlerde tarihi ve eski yapilarda meydana gelen yikim adeta bir kiyim haline dönüsmeye basladi. Doga olaylarindaki faktörler neticesinde tamamen deformasyona ugrayan binalar, zaten korumasiz olmanin getirdigi zayiflikla daha da harabelesiyor ve bunun sonucunda yikilmaya mahkum oluyor.
Bu yikimin son asamasinda, insan eliyle verilen zarar da yabana atilacak cinsten degil. Özellikle tarihi binalarin fazla oldugu Yayla Mahallesi’nde son günlerde art arda yikilan bina sasyisindaki artisa, maalesef en büyük darbe insan elinden geliyor. Hem yapilarin bu hale gelmesine kadar ki süreçte herhangi bir müdahalede bulunulmamasi, hem de harabe halindeki binanin son malzemelerinden istifade etme hirsi, tarihimizi de zor durumda birakiyor.
Yikilmak üzere olmasini firsat bilerek, isine yarayacak malzemeyi bu binalardan sökmeye çalisan kendini bilmezler, yapilardaki tarihe taniklik etmis o otantik ruhu da yoksaymis oluyorlar.
Kirklareli Valiligi’nin girisimleriyle restore edilerek, günümüze tekrar kazandirilan bazi yapilarla beraber, kisisel girismilerle de kurtarilmaya çalisilmis bazi binalarda yok degil tabi.
Ancak tüm bunlar bize, atalardan kalma mimarinin orjinalligini gösterebilme becerisini kaybetmis, sehir içinde çirkin bir görüntü haline ulasmis yapilarin asil tasidigi kimligi degil de harabelik vasfini göstermesini engelleyemiyor.
En üzücüsü ise Yayla Caddesi’ndeki en bilinen ve en dikkat çekici binada meydana gelen yikilmak üzere olma tehlikesi. Ayakta kalmayi inatla sürdürmeye çalisan ve ‘ben hepsinden önemliyim’ diye sessizce haykiran, asrin adamini konuk etmis, onun tarihe geçecek mükemmel sözlerinden bazilarina ev sahipligi yapmis, bir efsaneyi içinde barindirmis olan; ancak su anda belkide son günlerini yasayan, çatisi çökmüs, ilgisizlikten görünmez gözyaslari döken bir ev.
Bu ev Ulu Önder Atatürk’ün konustugu ev. Ve haykiriyor. ‘Beni Ata’nin hatirina kurtarin’ diyor.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol