Hayırlı Cumalar sevgili okuyucular. Bu hafta sizlerle bir büyük Allah Dostunun ana baba hakkı için buyurduklarını dinleyip daha sonra sizlerden gelen bir soruya cevap vereceğiz inşaAllah.
Nuh Efendi, Osmanlılar devrinde Anadolu'da yetişen evliyânın büyüklerindendir. Amasya'da doğdu. 977 (m. 1569)'da vefât etti. Vefatından kısa bir zaman evvel oğluna buyurdu ki:
Sâlih Müslüman, anne ve babasına karşı saygılı ve itaatli olur. Emîrlerini dinler. Onlara karşı alçak gönüllü davranır. Alçak gönüllülük ifadesi olarak anasının elini öper. Ana ve babasına bizzat kendisi, eli ile hizmet eder, hizmetlerini başkasına bırakmaz. Babanın haklarından biri de; oğlu daha bilgili ve âlim olsa da, babasına hürmet ve ta'zimi gözetip, namazda ona İmâm olmaz. Ana ve babası müşrik, kâfir olsalar da, hizmetten geri kalmaz.
Sâlih Müslüman, ana ve babaya dünyâda Allahü teâlânın emrettiği şekilde muâmele eder. Ana ve baba hakkını, öldükleri zaman ve sonra da gözetir. Onları dinimizin emrine uygun techiz, tekfin ve defneder. Yaşadıkları müddetçe onlara hayır ve hidâyetle duâ eder.
Sâlih Müslüman, ana ve babasının önünden yürümez. Onların yanında, meclisin başköşesinde oturmaz. Ana ve babasını isimleri ile çağırmaz. Anneciğim, babacığım diye hitâb eder. Kimsenin anasına-babasına sövmez. Çünkü o kimse de kendi anasına-babasına sövebilir. Yemek, içmek, oturmak, konuşmak ve benzeri şeylerde onlardan önce davranmaz. Onlara keskin ve dik bakışla bakmaz. Mü'min iseler, cenâze namazlarını kılar ve Allahü teâlâdan onlar için mağfiret diler.
Anası ve babası öldükten sonra, verdikleri sözleri ve vasiyetleri icra eder. Onların dost ve ahbablarına hürmet eder. Sevdiklerini yoklar, akrabâlarını ziyâret eder. Bir hadîs-i şerîfte; "Babanın arkadaşını ve arkadaşının oğlunu arayıp sorman babana iyiliktendir" buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfte de; "Babasını kabrinde ziyâret etmek isteyen, babasından sonra onun ahbablarını ziyâret etsin. Ana-babasına iyilik, ihsân etmeyen, bari onlar vefât ettikten sonra iyilik yapsın ve onlar için sadaka versin. Böylece ana-babasına iyilik edenlerden yazılsın" buyuruldu. Bir hadîs-i şerîfte de; "Ana ve babasının veya bunlardan birinin kabrini her Cum'a günü ziyâret eden, onlara iyilik yapanlardan yazılır" buyuruldu.
Sâlih Müslüman, malından, parasından verdiği sadakalarda, ana ve babasına diye niyet eder. Böyle niyet ederse kendi sevâbından bir şey eksilmez ve ana-babasına da onun kadar sevâb verilir...
Sual: Her dua kabul olur mu?
CEVAP: Günah olmayan ve şartlarına uygun yapılan her dua kabul olur. Allahü teâlâ kendisine açılan eli boş çevirmekten hayâ eder. Allahü teâlâ, (Bana dua edin, kabul edeyim) buyuruyor. (Mümin 60)
(Ben dua ediyorum, ama kabul olmuyor) demek yanlıştır. Onunki de kabul olmuştur. Mesela o kimse bir araba ister de, Allahü teâlâ ona bir ev ihsan edebilir. O, arabayı alamadığı için duası kabul olmadı zanneder. Duası sayesinde başına gelecek büyük bir bela önlenmiş olabilir. Yahut dua sayesinde günahları affedilmiş olur veya âhirette çok büyük ihsanlara kavuşur. Bu kabul edilme hususu, bir hadis-i şerifte şöyle açıklanıyor:
(Meşru olarak dua eden mümin, şunlardan birine muhakkak kavuşur: Kabul olur veya kabul edilmiş bir ibadet sevabı alır ve âhirette büyük nimetlere kavuşur. Günahları affedilir veya iyilikleri artar yahut önlenmesini istediği o kötülüğün bir benzerinden, Allahü teâlâ onu kurtarır. O hâlde dua etmeye devam edin! Allah'ın ihsanı boldur. Dünyada duası kabul olanlar, duası dünyada kabul olmayanlara, âhirette verilen nimetleri görünce, "Keşke, bizim de dünyada dualarımız hiç kabul olmasaydı" diyeceklerdir.) [Deylemî, Hâkim]
Peygamber efendimiz anlatır: Allahü teâlâ bir kulunu severse veya onun sevgili bir kul olmasını isterse, üstüne bardaktan boşanırcasına musibet yağdırır, onun üzerine ardı ardına belalar gönderir. Bu kimse dua ederse, Cebrail aleyhisselam, (Yâ Rabbi, bu sevgili kulun istediğinin verilmemesinin hikmeti nedir?) diye sorunca, Allahü teâlâ, (Ben onun sesini dinlemeyi seviyorum, bırakın, dua etsin!) buyurur. Kul, (Yâ Rabbi) dediği zaman, Allahü teâlâ, (İzzetime yemin ederim, ne dua edersen kabul edeceğim, ne istersen vereceğim, seni memnun edeceğim, ancak bu isteklerini ya dünyada veya âhirette veririm, âhirette verirsem daha üstününü verir, daha büyük belaları üzerinden def ederim) buyurur. Kıyamette, terazi kurulur, namaz, oruç, zekât ve hac ehli getirilir, hepsi de karşılıklarını tam alır. Belaya, musibete uğrayanlar için terazi kurulmaz, mükâfatları hesapsız bol bol verilir. Bunlara verilen sevabları görenler, (Keşke bizim de dünyada vücutlarımız makaslarla doğransaydı da, biz de böyle büyük nimetlere kavuşsaydık) derler.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol