AYDINLAR HEP KENTLERDE OLMUSLARDIR

Atatürk'ün yakin çevresi yazarlarindan romanci ve diplomat Yakup Kadri Karaosmanoglu YABAN adli kitabinda Osmanli Aydini'ni sorgular ve sorar "Bu ülke ve yoksul insan kütlesi için ne yaptin? "Yillarca yüzyillarca onun kanini emdikten ve onu bir posa halinde kati toprak üstüne attiktan sonra, simdi de kendinde ondan tiksinme hakkini buluyorsun."
Osmanli, köye okumus adam gönderememistir. Belki de göndermek istememistir. Kaldiki Osmanli'da okumus adam da azdi. Okumuslar sarayda ve çevresinde bulunurlardi. Bu nedenle halka, Osmanli tebasina yabanci idiler. Yakup Kadri Karaosmanoglu YABAN adli romaninda bunu anlatir. Okumusun halkina yabanciligindan söz eder.
"Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz" demisiz ama Osmanli'da köy sorunu, köylü problemi 1910'lu yillardan sonra gündeme gelmeye baslamistir. Köy, sehirli okumuslar için hep romantik bir yer olarak kalmistir. 1950 li yillarda Köy Enstitülü Mahmut Makal "BIZIM KÖY" kitabini yazdiginda yer yerinden oynamis, köyün, köylerin bütün çiplakligi yöneticilerin ve aydinlarin yüzüne vurulmustur. Mahmut Makal'in yazdigi köyün Türkiye'de olamayacagini söylemislerdir. Oysa o yillara kadar bütün Anadolu köyleri Mahmut Makal'in, Muhtar Körükçü'nün yazip anlattiklari gibiydi. Ben 1948 yilinda Bulgaristan sinirina yakin KARADERE KÖYÜ'ne 50 km, yürüyerek, 10 km, de manda arabasi ile gittigimde okulu, kahvesi, bakkali, isigi olmayan köy halkini bir odada hasir üstünde otururken bulmustum. Köyün ilk ögretmeni bendim ve ögretmenin bir sandalyasindan, sinif olarak kullandigi küçük bir odadan baska hiçbir seyi yoktu. Köylüler imam Cemal Hoca'dan Allahtan korkar gibi korkuyorlardi. Köyü imamin baskisindan, korkusundan kurtarmak benim için ciddi bir sorun olmustu.
Cumhuriyeti kuranlarda ve basta Atatürk'ün hedeflerinde köy ve köylü vardi. O yillarda (bugün de öyle ya) Türkiye köy ve köylü demekti. Köye kimse gitmiyordu. Cumhuriyetçiler okumus insani köye gönderebilmek için köyün okul ve ögretmen sorununu ele almislardir. O yillarda en okumus insani askerlikte onbasilik ve çavusluk yapmis olanlardi. Atatürk'ün Milli Egitim Bakanlari onlari köye EÄzITMEN yapmis, siniflara sokmus, köy çocuklarini okutma görevini vermistir. Bunlar sonradan Milli Egitimin ve Aydinlanmanin isimsiz kahramanlari olmuslardir. Ancak Türk köyüne, kirsal kesime yaygin biçimde gidenler Köy Enstitü çikisli ögretmenler olmuslardir. Köy ve köylü onlar için yabanci degildi. Çünkü, kendileri de köy kökenliydiler. Vazifeleri egitim yoluyla köyü canlandirmak, sonra kalkindirmakti. Simdi enstitülülerden sag kalanlar köyde degil, sehirde yasamaktadirlar. Ben bile su an köyü sehirden anlatmaktayim. Mehmet Basaran da Köy Enstitü konusunu sömürmektedir. Yani köylü çocuklari da bir zaman sonra köyden kaçmislar, kente gelmisler, sehirli olmuslardir. Bugün ülkenin 30 binden fazla köyünde okul ve ögretmen yoktur. Ögretmenler merkezi okullara sehirden servis arabalariyle gitmektedirler.
Su soruyu kendimize sormak istiyorum KÖYÜN AYDINI VAR MIDIR? Bana göre köyün okumusu vardir, fakat aydini yoktur. Köyler bir alacakaranlik içersindedirler. Köy hâlâ devletin yolu, suyu, elektrigi ile avunmaktadir. Imam köyde devletin tek temsilcisidir. Muhtar hem devletten hem halktan yana bir kisi olmasi itibariyle köyün insanidir. Su halde bugün köyü kim degistirecektir? Köyde Halk Egitimi, Toplum Kalkinmasi yoktur. Köy medya ile bilgilenmektedir. Medya ise Türkiye'de televole agirlikli bir oyalantidir.
Suraya gelmek istiyorum Köyler bugün AYDIN'siz, okulsuz, ögretmensizdir. Kendi karanligina kendi isigi ile çözüm bulmaya çalismaktadir. Sunu derim, Türk köyüne, Türk köylüsüne ve halkina karsi hepimiz sorumluyuz.
Ne der atalarimiz "Sen köyde koyun mezari gördün mü?"
nazifkaracam@gazetetrakya.com

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol