Anam 60 yasinda öldü. Öleli 40 yil oluyor. Bugün yasasaydi 100 yasinda olacakti. Okuma yazmasi olmayan bir köy kadini idi. Fakat engin bir sagduyusu vardi. Buna karsilik babam 6 yillik ilkokul mezunuydu. Böyle okumakla beraber uyum içersindeydiler. Bizim okumamizi isterlerdi. 1940’li yillarda kiz kardesimi okula göndermekten ve köyün ilk okuyan kizi olmasindan dolayi sevinir, iftihar ederdi. Okula geç kalmayalim, ödevlerimizi yapalim diye sabahlara kadar basimizda beklerdi. O yillarda yokluk, fukaralik vardi. Ikinci Dünya Savasi yillariydi bizim okudugumuz zamanlar. Sekiz kardesin altisi okuyarak köyden ayrilmistik. Anam bu kez çocuk dogurmaktan, onlari kör topal yapmadan büyütmüs olmaktan dolayi yansittigi gururunu, sevincini alti çocugu okutmakla beraber söylemeye baslamisti. Altidan fazla çocuk dogurdugu için devlet vergi almiyordu. O da anamin ayri bir sevinciydi. Fazla çocuk yapmayi Cumhuriyet tesvik ediyordu. Çünkü o yillarda nüfusumuz 15-16 milyondu.
Ümmi olan anamin bizim okumamizi istedigi yillarda köyün bütün kadinlari okuma yazma bilmiyorlardi. Onlarin gençliklerinde köyde okul oldugu halde ögretmen olmadigindan kadinlar okuma yazmasiz kalmislardi. Ancak baslarinda türban yoktu. Feraceyi manto gibi giyerlerdi. Peçeyi GAZI istedigi için attiklarini söylerlerdi. O yillarda Atatürk köylerde, köylük insanlarin agzinda GAZI idi. Atatürk’ü bilmedikleri için MUSTAFA KEMAL derlerdi. Bugün de öyledir ya. Onun için ATATÜRK Köylerde anlasilmamistir. Atatürk’ü geregi gibi anlatan da çikmamistir.
Bugün analar geride kalanlara oranla daha mi mutludurlar? Herhalde öyle olmalari gerekir. Hiç degilse büyük çogunlugu okuma- yazma bilmektedirler. Onu ögrenmislerdir. Dünyadan haberleri vardir. Daha bakimli, daha giyimli ve daha sagliklidirlar. Televizyon, telefon ve elektrik gibi nimetlere sahiptirler. Eskiler bunlari görmeden dünyadan gittiler. Bag bahçe, tarla ve hayvan bakimi islerinden gece yarilarinda evlere girerlerdi. Hemen hemen her evde altidan asagi çocuk yoktu. Bulasici hastaliklardan verem, sitma, uyuz, kabakulak, bit, pire yaygindi ve doktor yoktu. Doktor sehirlerde olurdu. Bu durumda analarimiz mutlu degildiler. Onlari mutlu eden baska seyler vardi. Bilmiyoruz. Onlar da hiçbir sey bilmeden öldüler. O devirlerin, o zamanlarin sartlari bilinseydi bugün bütün analar ölmüs gitmis bütün analara agit yakarlardi. Yilin bir günü degil, bütün günlerin Anneler Günü yaparlardi.
Bugün analarini kaybetmis olanlar elbet analarini özlüyorlardir. Onlarin Sevgililer Günü, Annler Günü, hediye sevindirenleri yoktu. Çünkü bunlar bilinmiyordu. Onlari bayramlar sevindiriyordu. Birkaç metre Nazilli Basmasi, ellere, saçlara yakilan kina, ayaklara giyilen takunyalar yada en lüksü olan Cizleved Lastik Ayakkabi sevinmelerine yetiyordu. Böylesine yürekleri mütavaziydi.
Bugünün analari size derim ki geçmisteki analari unutmayin. Onlar sizin için, bizim için çektiler. Çile içersinde öldüler. Çogu doktor yüzü, sehir yüzü görmeden gitti. Bütün dünyalari köyleri, kasabalari ve de evleri, çocuklariydi. Hiç kimse büyüklerin emrinden çikmazdi. Kadinlar o zamanlar suskun yasarlardi. Konusamazlardi. Agizlari mi yoktu? Vardi ama evdekilerin tümüne itiaat etmek zorundaydilar. Gelenek öyleydi. Babalar evin insaniydilar ama kral gibiydiler.
Bu sartlar altinda yasamis analarimiz hayati, dünyayi acaba nasil algiliyorlardi? Anam Hacer Karaçam bunlari bilmiyordu. Onlara hayatin güzel oldugunu yada olmadigini kimse söylemedi. Oysa onlar da anneydi, onlarin da Anneler Günü olmali, çocuklari hediyelerle onlara gelip allerinden öpmeliydiler. Fakat nerede?
Simdi anam olmasa da Anneler günü vardir. Onu kutluyorum, ülkemin bütün analarina saygilar sunuyorum. Bütün günleri ANNE diyenlerle geçsin.
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol