İğneada'da ortak slogan; "Nükleer santral istemiyoruz!"

İğneada'ya nükleer santral kurulmasına yönelik adımlar Trakya'daki çevrecileri harekete geçirdi. 15 Kasım 2015 Pazar günü, Kırklareli'nin İğneada Beldesi'nde bir araya gelen başta çevreciler olmak üzere Trakya'daki kent konseyleri, çevreci dernekler ve sivil toplum örgütleri kurulması planlanan Nükleer Santrali protesto etti.

Trakya platformu ve Trakya Kent Konseyleri Birliği tarafından düzenlenen basın açıklamasına, Trakya'da faaliyet gösteren çok sayıda STK'nın yanı sıra İstanbul Barosu'ndan da avukatlar katıldı.
Klasik basın açıklamalarından çok farklı tarzda gerçekleşen basın açıklamasına, bilim ve hukuk çevresi ile birlikte yörede yaşayanların oluşturduğu yaklaşık 2000 kişi katıldı.
İğneada'da gerçekleştirilen basın açıklamasında ilk olarak, beldede yaşayan ve Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü'nde 25 yıl radyoterapi teknikeri olarak çalışan, emekli olunca da doğduğu topraklara dönen Dilek Özcan San konuştu.
Dilek Özcan San yaptığı konuşmada; "İğneada'da doğup büyüdüm. Türkiye'nin en önemli tabiat parkı Longoz'un bulunduğu İğneada yıllardır büyük bir baskı altında. Bu çevre ihlallerinin neler olduğunu sizlere bir kere daha buradan hatırlatmak istiyorum;
İSKİ tarafından planlanan Rezve deresinden İstanbul'a çekilecek su boru hattı, Beğendik Termik Santrali, Çimento Fabrikası'nın inşa edeceği İğneada Balıkçı Limanı bitişiğine çimento limanı projesi Trakya'nın doğal hayatına, Istranca Dağları'nın sürdürebilirliğine ve en önemlisi Longoz Milli Parkı'na yıkım getirecek bu projelere karşı büyük bir mücadele verdik ve durdurduk. Bu projeler, yöre halkı, Türkiye ve özellikle Trakya bölgesinin sivil toplum örgütleri, sivil aktivist ve çevre gönüllülerinin desteğiyle durduruldu. Şimdi de karşımızda İğneada Nükleer Santrali var. Şimdi ve burada O'na da 'dur' diyoruz!
Nükleer Santral'in inşa kararıyla birlikte santralin 45 km çevresi yasak bölge ilan edilecek. Bu da Beğendik ve Limanköy'ün iskan ve tahliyesi demek olacak. Yani dedeleri babaları Balkan Savaşı'nda Balkan Ülkeleri'nden Limanköy'e, Beğendik'e göç eden yöre halkı bu sefer 'nükleer göç' yaşayacak! Yöre halkı barındığı evden ekmeğini kazandığı bahçesinden, tarlasından, merasından, arılarından, denizinden koparılıp ortalığa saçılacak. Doğanın bir parçası olmuş, bağıyla bahçesiyle ineği, mandası, koyunuyla, arısıyla ya da balıkçılık yaparak kıt kanaat ama özgürce yaşayan bu insanların geleceği kararacak. Göçle karşı karşıya kalan yöre halkı kadınıyla erkeğiyle çocuğuyla karanlık bir geleceğe mahkum edilecek" dedi.
San'ın ardından konuşan Trakya Platformu Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak yaptığı açıklamada şunları kaydetti: "Radyasyon Uluslararası Kanser Ajansı verilerine göre, insanlarda kanser yaptığı kesinleşmiş bir etkendir. İyonize radyasyonun çeşitli ve çok sayıda biyolojik etkileri bulunmaktadır. Bu etkiler şu başlıklarda gruplanabilir: Genler ve kromozomlar üzerine etkiler, Sitotoksik (Hücre düzeyinde toksik) etkiler, Akut radyasyon sendromu, Kanser yapar etkiler, Kanser dışı, yaşam süresini kısaltan etkiler, Teratojenik etkiler, Ruhsal etkiler.
Beş duyumuz ile algılayamadığımız için kaçınamadığımız ve kendimizi koruma refleksi geliştiremediğimiz için (gözle görülmeyen, kulağımızla duyulmayan, titreşim, ısı veya sarsıntı yapmayan, kokmayan ve dokunmayla anlaşılamayan) gözlemlenemeyen; etkisi başladıktan sonra bugün ve gelecek nesillerde etkisi devam ettiği için denetlenemeyen bir risk olan radyasyonu yalnızca kaza, sızıntı anından itibaren değil, işletmeye başladıktan sonra -ekonomik ömrünü tamamlayıp kapatıldıktan sonra bile- sonsuza dek yayacak Nükleer santrali istemiyoruz!
Radyasyon algılanamaz ve denetlenemez!
Nükleer santral kazaları ve atıkları kaynaklı radyasyon, gözlemlenemez olduğu için etkisi geç anlaşılan ve insanlık ve bilim tarihi bakımından yeni; bu nedenle bilimin ve risk altındaki toplum çoğunluğunun yeterince bilmediği riskler grubunda; denetlenemediği için de korkutucu, dünya çapında felaket yapıcı; sonuçları öldürücü, gelecek kuşaklar için çok tehlikeli; kolayca azaltılamayan ve miktarı giderek artan; gönüllü hizmetin olmadığı ve yürürlükteki yasalara uygun olmayan riskler grubundadır.
Riskin en büyüğü atıkların yönetimi ile ilgilidir. Ne yazık ki, bazılarının yarısının yok olması için 210.000 (iki yüz on bin) (teknetyum) ila 15,8 milyon (on beş milyon sekiz yüz bin) (iyot-129) yıl gereken radyasyonlu atıkları tehlikesiz olarak yöneten bir teknoloji henüz geliştirilememiştir.
Nükleer santral güvenli değildir
Ağustos 2010 verileriyle dünya üzerinde halen çalışmakta olan 440 atom santrali ünitesinden (reaktör) herhangi birisinde 2,27-22,7 yılda, ortalama 12,5 yılda bir Çernobil ya da Fukuşima gibi nükleer kaza olasılığı var demektir. Ülkemize yapılan her nükleer santral ünitesi, toplam satılan bilet sayısı 440 olan bu felaket piyangosundan alınan bir bilettir ve bu bilete reaktörün 25 yıllık ortalama ekonomik ömrü içinde iki kez büyük felaket ikramiyesi çıkabilir.
Doğamız tehdit altındadır!
Denizimiz, Trakya'nın ve İstanbul'un yaşam pınarı Istranca Dağları, suları, havası, toprağı, bitki örtüsü, kuşu, kurdu, börtü, böceği, dünyada sayılı subasar ormanları, endemik türleri, kültürel çevremiz, antik mirasımız tehdit altındadır. Nükleer santral bölgedeki ekosisteme geridönüşsüz zararlar verecektir.
Milyonlarca insan tehdit altındadır!
Çevre Mühendisleri Odası'nın yapmış olduğu radyasyonlu parçacık dağılımı modelleme çalışmasında İğneada'da yapılması planlanan nükleer santralde bir kaza olması durumunda İstanbul'un yanı sıra, Trakya'nın tamamı ile Kuzey Ege'nin büyük tehdit altında kalacağı, ayrıca Marmara, Batı Karadeniz, Kıyı Ege ve Kıyı Akdeniz de, oluşacak radyasyon bulutundan etkilenecektir. "
İğneada'da yapılan basın açıklamasında Eskiocak'tan sonra mikrofonu devralan Trakya Platformu Hukuk Kurulu Üyesi Av. Bülent Kaçar yaptığı konuşmada; "Trakya Platformu ve Trakya Kent Konseyleri birliği, devletin, şirketlerin, hatta zaman zaman yerel yönetimlerin saygı göstermediği yaşam hakkına sahip çıkıyor. Çin, Japonya ve diğer ülkelerle imzalandığı dile getirilen anlaşma yasal değildir. Bütünleşik kıyı planları ve yer raporu yoktur.
İğneada Nükleer süreci hukuksuzdur. Bu zihniyette önce sermaye ve yatırım, hukuk ve doğa kalırsa sonradan geliyor. Şu anda yaşanan budur. Bölge planlarına aykırıdır. Kırklareli Çevre düzeni planlarına aykırıdır.
Planlarda bu bölge enerji üretim alanı değildir. Siyasi iktidar kendi planlarına aykırı davranmaktadır. İğneada'ya kurulması planlanan Nükleer Santral, Milli Parklar mevzuatına aykırıdır. Orman Kanunu'na aykırıdır.
Istrancalar'da doğanın korunmasına yönelik milyon dolarlık projeler yapılmıştır. Bizim topraklarımızı bize rağmen kimse planlayamaz, yıkım projelerini dayatamaz.
İktidarı ve muhalefetiyle yaşamı savunmayanları, etkin bir şekilde takip etmeliyiz. Trakya lafla değil, bilim ve hukukla savunulur. Bizi savunduğunu söyleyenler, hangi süreci engellemiş? Bugüne kadar Ergene ve Trakya platformları kadar kim mücadele etti?
Dünyada ilk kez Türkiye başka bir ülkeye kendi topraklarında kendisine ait olmayan bir nükleer santral kurma izni vermiştir. Bu Türkiye'nin bağımsızlığına aykırıdır. Hep denir ya, neden vatanın cennet köşelerine bu projeler yapılır. Çünkü buradaki amaç ücretsiz toprak tahsisi olduğu gibi ki bu Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından taahhüt edilmektedir. Binlerce dönüm alan Akkuyu'da Ruslar'a bedava tahsis edilmiştir. İğneada'da yapılacak olan budur. Bedava deniz suyu kullanılırken soğutmada kullanılan su artı 2 derece olarak denizlerimize verilecek. Bizim doğamız mahvedilecek.
Trakya'yı savunmak sadece Trakya Platformu ve Trakya Kent Konseyleri Birliği'ne bırakılamaz. Herkes taşın altına elini koymalı, bir değil on adım öne çıkmalıdır." dedi
Trakya Kent Konseyleri Birliği adına söz alan Kırklareli Kent Konseyi Başkanı Seyfi Meriç de konuşmasında şunları dile getirdi: "Yaşam alanlarımızı korumak için her platformda mücadele edeceğiz. Trakya'nın her köşesinden, İstanbul'dan katılım sağlayan, yaşamı savunan ve destek için burada olan herkese çok teşekkür ediyoruz" dedi.
Basın açıklamasının ardından gelen katılımcılar, Mert ve Erikli longozuna düşen sonbaharın renklerini görüntülediler.
DOÇEK, Enez Hisarlı Dağı'ndaydı
Keşan DOÇEK, geçtiğimiz hafta sonu, Enez Hisarlı Dağı'nda "Temiz Enerji" başlığında bir doğa yürüyüşü gerçekleştirdi ve bölgede bulunan rüzgar türbinlerinden, "Bu topraklar sahipsiz değildir, İğneada'ya yapılması düşünülen Nükleer Santral'i istemiyoruz" diyerek Trakya Kent Konseyleri Birliği ve Trakya Platformu'nun aynı saatlerde İğneada'daki basın açıklamasına destek verdi.
"Trakya toprakları sahipsiz değildir"
"Nükleer atık, kaza gibi riskleri olan, dışa bağımlı, bölgenin doğal yapısını alt üst edecek bir nükleer santrale ya da fosil yakıtların kullanıldığı termik santrallere ihtiyacımız yok" diyen DOÇEK Başkanı Hakan Eşme sözlerine şöyle devam etti: "Temiz enerji, yenilenebilir enerji, ucuz enerji, havamızda, güneşimizde yeterince mevcut; uygun yer seçimiyle rüzgâr santralleri bizlere temiz bir enerji sunuyor, bu toprakları sahipsiz sanıp, masa başında alınan kararlara karşı mücadelemizi sürdürmeye, mücadele edenlerle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz" dedi.
DOÇEK'in "Temiz Enerji" adını verdiği Pazar günkü doğa yürüyüşü yazdan kalma bir hava ve sonbaharın muhteşem görselleri eşliğinde Çandır Köyü'nden başladı. Doğaseverler Hisarlı Köyü üzerinden Hisarlı Dağı'na çıktılar ve tarihi manastır köprülerini geçerek akşam saatlerinde yürüyüşlerini Yenice Köyünde tamamladılar.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol