İZ BIRAKANLAR

Sevgili dostlar merhaba;
Bu hafta bu köşeden sizlere aramızda yani Kırklareli'ne bağlı Lüleburgaz ilçesinde yaşayan, araştırmacı, Öğretmen, öykü ve deneme yazarı, Mercan Civan Hanımı tanıtmaya çalışacağım. Onun düşüncelerini, nelerden esinlenerek öykü ve yazılarını yazdığını, kendi gözlemlerimle sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Böylelikle sizlerde aramızda yaşayan bu değerleri hiç değilse biraz olsun tanıma imkânını bulmuş olacaksınız.
MERCAN CİVAN
Mercan Civan, 29.04.1967 yılında, Bulgaristan'ın Kırcali İline bağlı Ardino (Eğridere) kasabasında doğmuştur. Babasının ismi Kasım Bey, annesinin ismi ise Ulviye hanımdır. Babası öğretmen, annesi ise muhasebecidir. Kültürlü, eğitimli ve aydınlıkçı bir aileden gelmektedir.
İlköğretim ve Liseyi Eğridere' de okumuş Buradaki Liseden mezun olunca Pazarcık'ta Okulöncesi Eğitimi için öğretmen hazırlayan Enstitüyü birincilikle bitirmiş ve Ardino'da dokuz yıl Anaokulu öğretmenliği yapmıştır.
Temmuz 1996'da eşi ve 3 yaşındaki oğlu ile Türkiye'ye gelip Kırklareli'nin Lüleburgaz ilçesine yerleşmiştir. On beş yıl süreyle değişik görevlerde çalışmıştır. Yedi yıldan beri Okulöncesi Eğitimde öğretmenlik yapmaktadır.
Meslek hayatının dışında Lüleburgaz "Bal-Göç" Derneğinde bir dönem Kadın Kolları Başkanlığı yapmıştır.
Yaşamın kendisine sunduğu nimetlerden ve kişilerden edindiği izlenimleri, doğanın karşısına çıkardığı güzelliklerle beraber kendisini etkileyen unsurları özellikle kaleme alıp paylaşmaya başlamıştır.
Bu heves daha çocukluğundan beri içinde kartopu gibi büyümektedir. Bu nedenle; 2010 baharından bu yana "Frekans" gazetesinde röportaj ve deneme yazıları yazmaya başlamıştır. Bunun dışında Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye basınında; Alev dergisi; Ardino'nun Sesi- gazete; Kırcali Haber- gazete; Güncel Sanat, Berfin Bahar dergileri; Rodop Rüzgârı -  Batı Trakya Türklerinin dergisi; Rumeli, Birlik, Antalya Sanat, Kiraz dergilerinde ve çeşitli internet sitelerinde denemeleri, öyküleri yayımlanmaya devam etmektedir.
Faaliyetine son vermiş olan "Frekans" gazetesinde 2 yıl köşe yazarlığından sonra şimdi de "Günyüzü" gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.
Eserleri; "Seni Anlatmak"- deneme ve röportaj kitabı - 2012 "Zamansız"- 22 öykü 22 yazar ortak öykü antolojisi - 2013
Mercan Civan'ın eserlerinden bazı alıntıları sizlere bazılarını paylaşmak istiyorum:
FIKRA GİBİ ANI
 Salih öğretmenimi hayli bir zamandır ziyaret edememiştim. Çok sevdiğim ve değer verdiğim bir büyüğümdür. Kendisiyle sürekli irtibat içindeyiz. Paylaşılacak o kadar çok haberlerimiz vardır ki…
 Beni en çok heyecanlandıran kısmı Salih öğretmenin unutamadığı öğretmenlik günlerinden özel anılarıydı. 40 yıl öğretmenliği var adamın. İkimiz de kahvede oturmuş bir o, bir ben,  anılarımızı paylaşıyoruz. Dediğim gibi, bu sefer komik, esprili olanlar tercihimizdi. Söz bende:
 "Okuldayım, bir gün kahvaltı saatinde çok narin, cici bir kız, ıhlamur çayını içmiş, ardından ikincisini istiyordu. Hemen uzatıyorum yeni bardağını. Masaya eğilmiş, yüzünde mutluluk. Demez mi?
 "Burada çaylar bedava, burada çaylar bedava …"
 Yüzünde bir tebessüm, bir tebessüm ki, gözlerim kızda kalıyor. Sabahın şu saatinde nasıl da neşem yerine gelmişti, hiç sormayın! Kız bilmiyor tabii, annesi her ay aidat ödüyor okula.
 Dönüyorum Salih öğretmenime. Amacım, tekdüze emeklilik günlerinde kendisini bir nebze de olsa neşelendirmekti.
 "Şimdi sıra sizde" diyorum.
 Salih öğretmen, aslında ciddi ve otoriter bir öğretmen olarak biliniyordu çevrede. Ama ikimiz de sözleştik ya, şimdi komik anılarımızı anlatıyoruz.
 Salih öğretmen önce sandalyesinden kalktı. Sağa baktı, sola baktı… Belli ki, yılların vermiş olduğu resmiyetin içinden çıkamıyordu. Yüz ifadesinde biraz yumuşama gözlemliyorum. Ha, işte, şimdi rahatladı, diyorum içimden ve bekliyorum.
 Salih öğretmen anlatıyor;
 "Uzun yıllar uğraş verdiğim kutsal mesleğim olan öğretmenliğimde, unutamadığım birçok anı belleğimde dünmüş gibi tazeliğini korumaya devam ediyor. Bunlardan bir tanesini anlatayım, kızım. Görev yaptığım yer, Batı Trakya Türk Azınlık okuluydu. Anadilimiz Türkçe ve ülkenin resmi dili Yunanca okutuyordum. Ayrıca dini (Hıristiyan ve Müslüman) bayramlar da resmi tatil günüydü. 23 Aralık - 8 Ocak arasındaki günlerde Cristmas (Noel)  tatili vardı. 8 Ocak sabahıydı ama yılını hatırlayamıyorum. Birinci sınıfları okutuyorum ya, sabah ilk derse girdim. Tatilden yeni dönen sınıfın psikolojisini her meslektaş bilir. Derse başlarken hazırlık soruları ve tatille ilgili bilgiler almaya çalışıyorum. Sınıfımda da bir Mert'im var ki, düşündüğü gibi hareket eden ve konuşan aktif bir çocuk. Yerinden kalktı, yanıma geldi ve:
 "Öğretmenim, dedi, bir şeyden haberiniz var mı? "
 "Hayrola Mert, ne oldu? dedim.
 "Öğretmenim, ben tatilde sünnet oldum" demez mi?
 "İnanmıyorum" dedim.
 Demez olsaydım keşke! Hemen pantolonunu indirdi ve durumu ispatlamaya çalıştı:
 "Bak bakalım olmamış mıyım?!"
 Ağlar mısın, güler misin? Her şey meydandaydı. Tamam. Sünnet işi gerçekti. Ama olan oldu bir kere. Kız çocukları, dünya üzerlerine yıkılmışçasına gözlerini kapatarak sıralara yaslandılar. Gülmekten de bayılacaklar neredeyse.
 Neyse ki, erkek çocuklar öne çıkıp pantolonunu Mert'in beline çektiler…"
 Çocuklar böyledir işte!
 Çocuklar her zaman sürprizlere açık bir kapı bulabiliyorlar.
 Salih öğretmenle kahvelerimizi içerek fıkra gibi anılarımızı tazelemeye devam ettik.
***
GÖNLÜNÜN KAPISINI ARALA
Birini seversin. Uzaklığını, yakınlığını düşünmeden, bir tamam tanıyıp ona hiç dokunamadan sevgi seline kapılırsın. "Allah aşkına, söylediğim söylemlerimi çözümle, " dersin belki. Bence, derin uykusundan, menekşerengi düşlerinden uyanmış sözlerdir onlar. Bir gönlü kendisine bağlamış ya da başka bir gönle akmış, olur ya; geçtikleri yerlere değişik renk izleri bırakmışlardır. "Mutluluğun sarmalına kapılmış kalplerimiz. Onun peşinden sürükleniyoruz. Hayır, sürüklenmiyor, koşuyoruz sanki. Coşkun bir sevinç doldurmuş dünyamızı. Bu sevinçle kuşlara, çiçeklere dönüşmüş gibiyiz," diyebilseydim keşke sana.
Yönümüz mor mu, yoksa pembe mi? Kırmızı çiçekli tarlalar mı uzanıyor önümüzde? Güneşin şefkatli kollarında mıyız, karıncalar sofrasını mı açmış bize, bu sofranın davetlileri miyiz? Tatlı devinimler gizemli oyunumuz olmuş, bahar mevsimine dönmüş sevgimiz. Sihirbazlık rolüne soyunmuş heyecanımız. Nedim'in esintisine kapılmışız; "Nezâket haddeden geçmiş yâl ü bâl olmuş, mey süzülmüş şîşeden ruhsâr-ı âl olmuş, nâzın işlenmiş ucu, dest-mâl olmuş, bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş." Cümle alemden zerre kadar iz yok artık. Gizli bir dünyanın eşiğindeyiz, farkında mısın? Ahmet Haşim fısıldıyor derinlerden: "Kızıl havaları seyre dalmışız; gizil bir dil hakimdir doğaya, akşam olmaktadır." Yahya Kemal uzun bir gecenin bestesine sarılmıştır; o eski plâkta Tanbûri Cemil Bey çalmaktadır. Dünyamız güllerle bezenmiş; o dünyanın ışığı yeri göğü doldurmuş, fazlası senin olsun güzel arkadaşım! Ortak yönlerimizin o kadar çok olduğunu anımsatmak bilmem gerekiyor mu… Yıldızlarımız öylesine barışık, duygusallığımız tavan yapmış. Çok da seçiciyiz hani, hem de dikkatli; duygularımızın zirvesindeyiz, öyle değil mi? İçimden şöyle seslenmek geliyor sana: "Sevgili dost! Gönderdiğin kırmızı gülleri sığdıracak yer bulamadım. Yaptığım yığınla buketler ağır geldiler, taşıyamadım. Kollarıma sığdıramadım onları. Sonunda renklerini yüreğime yükledim…" Baktım, sığdı renkler gönlüme, çok da güzel durdular. Sevgi yorgunu yüreğimde yalnız renklere değil, güllerin tamamına yer varmış. Şimdi mutluluğun çalkantılı denizinde yalnız değilim; sana sunmak için taşıdığım bu gül renkleriyle yüreğim çok daha güçlü, dirençli.
Fırtınalar korkutmuyor artık beni. Açık denizlerde dolaşmanın kurdu oldum. Dev dalgalı okyanuslarda geceler gündüzleri, zaman ise bizleri kovalıyor, duyumsuyor musun? Eğlencenin neşesine, ayaydınlığı ışığına, yaşamın ta kendisine meydan okuyorum! Haydi yön verelim duygularımıza; şimdi mevsim aşk mevsimi, zaman aşk zamanı . Esin perisi hep benimle, hemen yanı başımda, kimi dolaşıyor, kimi fısıldıyor. Sesinde umutsuz, boynu bükük bir neşe, şan eğitimi almış falsosuz deniz dalgalarının sesi. Gönencimiz şimdi sevinç tınılı avazımızın yelpazelenişinde. Eski bir İstanbul türküsü sağır dillerimizin oynak tutkusunda dolaşıyor: /Gemim gidiyor baştan,/ Yelkenleri kumaştan,/ Açılıp denizlere,/ Dolaşacağım baştan,/ Deniz eri al demiri vira, vira,/ Dolaşalım limanları sıra sıra./
Tutkuyu gönüllerden sökmeye kimsenin gücü yetmiyor, sevgili arkadaşım. Nasıl bir sihirdir bu, seni de sarmış, beni de? O tutkuya odaklanıp sevgi denizlerine açıldık. Seninle orada gökkuşağının renklerine karıştık, o renklerde kaybolduk. Konuşmayı seven ama serüveni bir başka seven benden sana, işte sevineceğin bir haber: Seni yarınlara götüreceğim, en huzurlu ufuklara. Kanatlarını tak, hazır ol bu yolculuğa. Daha gün doğmadan seni yüreğimdeki yerinde bekliyor olacağım. Bak; iç evrenimizde bulguladığımız o büyülü dünyalar bizi çağırıyor.
Ben, karmaşık duygulu yüreklerin gizini çözümlemeyi öğrenen, güngörmüş bir çilekeşim. Azla yetinen, küçük şeylerle mutlu olabilen yalnız bir kadın, benim adresim. Ne diyeceği, ne zaman ne yapacağı belli olmayan bazı tutarsızlıklarımı da özyapıma eklemeliyim. Beni tanımak için ne kadar deneyimin var, bilmiyorum. Sevgiyi yorgan yapıp üstümüzü örtsek, bedenimizin sıcaklığı üşüyen duygularımızı ısıtmaya yeter mi? Gönlünün kapısını azıcık arala, bir deneyelim istersen.
***
Mercan Civan, Kırklareli'nde 2008 yılından bu yana faaliyet gösteren (KIRKSEDER) Kırklareli Kültür Sanat ve Edebiyatçılar Derneği'nin üyesidir.
Kendisine buradan, kaleminin daim olmasını ve bol ilhamlar dilerim. İnşallah bundan sonrada yeni yazacağı yazıları ile bizleri buluşturur ve Edebiyat dünyamıza yeni eserlerle katkıda bulunurlar.
Önümüzdeki hafta bir başka yazarımızla tanıştıracağım. Saygılarımla...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol