YILLAR SONRA

Yıllar sonra Şumnu’ya bağlı doğup büyüdüğüm köye yolcuyum, çocukluk yıllarım dalından yeni kopmuş beyaz bir çiçek misali deniz gibi çekti beni içine.
İşte yine Stoyan Mihaylovski köyündeyim.
Köyümün ismi ayni zaman da Bulgaristan milli marşını yazan bir yazarın adını taşımaktadır.
Burada yaşanan anılar ölmezdi, geceleri ateş böcekleriyle aydınlanan sokakların, yazı başka kışı güzeldi.
Karlı dağlar bağdaş kurunca sıra, sıra mor yamaçların üstüne, akşam güneşleri ayna gibi düşerdi mor dağların göğsüne.
Her köşesi bir efsane bir şiirdir, dört yanında dört mevsim yaşansa da, bazen bir günü dört mevsimdi.
Yaz akşamlarında yıldızlar yerlere iner düşünceler Balkanların düzünde gezerdi.
Lalesi Sümbülü süseni çelek olur genç kızların duygularına.
Cennette sanır insan kendini al, yeşil renkler göklerden taşarken.
Yağmurları yeryüzüne leylaklar saçar, yıldızlar fal misali düşer avuçlara.
Hele bir baharı vardır, yağmurların saçlarında gezindirir insanı, çiğnemekten çekinirsin kardan beyaz bulutları.
İşte bende bahar ayının son mevsiminde geldim uzun yıllardan sonra doğup büyüdüğüm yere ve ilk ziyaret edeceğim yer okulum oldu.
Anılarımla birlikte, ilkokula başladığım günlerden rahmetli öğretmenim İbrahim Mıtış canlandı gözlerimin önünde.
Titreyen ellerimden tutarak sınıf odasına götürdü ve sıralardan ilk sıraya oturtmtuverdi beni yeniden.
Ne güzel günlerdi o günler, dertten, kederden, düşmanlık ve pişmanlıklardan uzak
Ah yeniden bir çocuk olabilseydim eğer, yine köyümü, ilkokul öğretmenimi seçerdim düşüncelerimden aldı beni okul içinde dut ağacının üstünde dut yiyen çocukların sesleri.
Hayallerime veda edip, çocuklara el sallayıp devam dedik yollara.
Uzun bir zamandan beri görmediğim hısım, akraba yollarına bir süre daha devam ettikten sonra öğle vakti çaldım kapılarını.
Bebek bıraktığım çocuklar büyümüş anne baba olmuş, genç bıraktıklarım torun torba sahibi çıktı kaşıma. Eskiden sineması, pastanesi olan bu köyde şimdi sessiz sedasız can çekişir gibi geldi bana. Bizler çocuk yaşta buralara hep gelir gider, yaz tadillerini birlikte geçirirdik dayımın kızı ile.
O zamanlar böyle, şimdiki gibi ırk ayrımı yoktu, Bulgar, çingene, Türk demeden beraber oynardık tozlu sokaklarda.
Akşamları üstümüz başımız kirlense de kalplerimiz tertemizdi her zaman.
Demokrasi sanki birkaç beden büyük gelmiş buralara, ya da demokrasi adı altında yapılan haksızlıklar türedi bir anda.
Ezelden bir birlerinden çıkmayan insanlar şimdi selam bile vermez olmuşlar. Sokaklarda çocuk kalmamış gezip tozacak yollar pırıl, pırıl asfalt, geceler gündüzden aydınlık olsa da. Bahar mevsimleri bile nalân, insanlık ilişkileri hasta, yaşam dönmüş mevtaya.
Sanki ümitlerini yeller almış, Yarına bakışları bile zelzelere eş görünce bıraktığım yerleri
Altın bardaktan zehir içer gibi ayrıldım çocukluk anılarımdan geri.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol