Yazar Haluk Ecevit; "Trakya’da Yerel Edebiyat Kültürünün oluşması mümkün"

Son yayınladığı “Kayıp Zaman Çocukları” ve daha önce yayınladığı iki kitabı “Maşatlığa Kırlayan Kızan” ve “Canım Kardeşim” ile adı sıkça duyulmaya başlayan Haluk Ecevit, Trakya üzerine gerçekleştirilen bilimsel çalışmalara da katkı sunuyor.
Ecevit, hem kendisi hem de Trakya sözlü ve yazılı kültürü ile ilgili olarak sorularımızı yanıtladı.
-Öncelikle kendinizden bahsedebilir
misiniz? Sizi yazarlığa hazırlayan
süreçler nelerdir?
Ben Haluk Ecevit... Trakya’nın orta yerinde bir köyde doğup emsallerinden farklı bir çocukluk geçirmiş, o geçen zaman içinde yaralar almış, şimdilerde yazarak kendini iyileştirmeye ve var etmeye çalışan biriyim. Beni edebiyata hazırlayan durum sanırım hastalığım. Tıpta bir karşılığı yok sanırım. “Unutamama hastalığı...” Eminim vakti ile tıp literatürüne girip Latince bir isim alsaymış çok da fiyakalı olurmuş. Yazarken en büyük gücü bu rahatsızlığımdan alıyorum. Hafızam yanımdaki ikinci bir insan gibi olanı biteni anlatmaya başlıyor yazmaya oturduğumda. Sadece bu değil tabii...
Yazmaya başladığım zaman, bir şeyi fark ettim. Geçmişin zor zamanları irin irin olmuş da birikmiş bende. Sonra hepsi ruhumda bir çıban oluşturmuş. İşte 2015 Yılında yayınlanan ilk kitabımla ben o çıbanı patlattım. Biriken irinler akıp gidince de biter her şey ve biraz olsun rahatlarım sandım. Ama olmadı. O çıban hala kanıyor... Geçeceğe de pek benzemiyor. Yalan yok. Edebiyat samimiyet gerektirir. Ben istiyorum ki herkesin bir yarası olsun. Herkes benim kanadığım yerden kanasın. Sanırım biraz da insanlara yazı ile bir şeyler aktarmamın altında, gerçekte bu neden yatıyor.  
-Yazarlığınızı nasıl tanımlıyorsunuz,     öyküleriniz Trakya kültüründen
besleniyor ve yerellik barındırıyor.     Yerelliği ön plana
çıkarmanızın     sebebi nedir?
Evet, ilk kitabım çıkınca bana “yerel yazar” dediler. Yazdıklarıma da “yöresel öykü”... “Yerel ağızı kullanıyor.” dediler. Açıkçası ben bunların hiçbirini planlı yapmadım. Yazdıklarımın hangi türe gireceğini bile bilmiyordum. Ben olanı anlattım. Ama okuyan bunu nasıl değerlendirir, edebiyat dünyası beni nasıl kategorize eder hiç düşünmedim. Yazıp bitirip yayınladıktan sonra bir kültürü temsil ettiğimi gördüm. Bu da çok fena bir durum değil... Kısacası yerelliği ön plana çıkarmak gibi bir gayem yok. Fakat ben bu kültürün içindeyim. Dolayısıyla su konulduğu kabın şeklini alıyor.
-Trakya’da yerel bir edebiyat kültürü oluşması sizce     mümkün mü?
Kesinlikle mümkün. Ama kısaca bir kesit sunayım size. Türklerin Balkanlardan ilk göçünün 1877 olduğunu kabul edersek, o zamanlardan bu zamanlara pek de bir şey yapılmamış. Olaylar, insanlar unutulmuş. Düşünsenize yazmaya karar verdiğimde, köyüm ile ilgili bir tek yazılı kaynak bile bulamadım. Yaşlı dedeler takvim gibi el ajandalarına ufak ufak notlar almış sadece. Onlar da şöyle: “Agam üülen vaktı kaavede aniden fenalaşıp öldü.” ya da “Kara inek ikinci bızaasında ikiz bızaaladı...” gibi. Yani bir köyün, bir toplumun belleği bu olamaz! Bizim köy ufak bir model sadece. Bunu Trakya’nın geneline yaydığınızda da durum pek farklı değil. Her zaman söylerim: Bırakın yazmayı, bizde “anlatmayarak unutma kültürü” var.
- “Aşrı Memleket” gibi Trakya’yı konu alan tarih-kültür çalışmalarına destek oluyorsunuz, bu çok değerli bir şey ancak çalışmaları yeterli görüyor         musunuz, bu alanda başka neler         yapılabileceğini düşünüyorsunuz?
Aşrı Memleket çok yerinde bir kitap oldu. Bana da çok şey kattı. Ama kesinlikle yeterli değil. Bence acilen, Trakya’daki Üniversiteler bölüm ayırt etmeksizin, öğrencilerini sahaya indirmeli ve sözlü tarih çalışması yapılmalı. Örneğin Trakya Üniversitesinden üç tane hocam çok kıymetli bir eser çıkarmışlar ortaya. “Trakya Yerel  Ağızları Sözlüğü”. Gördüğüm en kapsamlı eser. Yerel halkın kullandığı tüm sözcükler anlam ve menşei olarak derlenmiş. Ama yetmez, olayların ve hatıraların da bir bir derlenmesi gerekir. “Bence....”
-“Maşatlığa Kırlayan Kızan” ve “Canım Kardeşim” olmak üzere yayınladığınız iki kitabın ardından şimdi de “Kayıp Zaman Çocukları” adlı yeni kitabınızı yayınladınız. Bu kitabın diğer kitaplarınızdan farkı nedir ve kitabınıza yönelik ilgiyi nasıl     buluyorsunuz?
Çok açık söyleyeceğim çocuk kitabı yazmayı aklıma sokan, ortaokula giden bir çocuk... Diğer kitaplar okuyucular arasında duyulup ünlenince söyleşiler ve imza günleri başladı. Söyleşilerin bir kısmı da okullarda gerçekleşiyor. Çocuklarla çok keyifli zamanlar geçiriyoruz. Sıra ayrılığa gelince kitap istiyorlar. Ben de “Kitaplarım sizin seviyenize göre değil.” demek zorunda kalıyorum. Yine öyle bir gün, işte o çocuk dedi.  “O zaman bize göre de kitap yaz!” diye. Hatta konuyu bile söyledi. Üstelik kitaba isim bile bulmuştu. “MİNNAK KURBAĞALAR”. Kurbağaların yaşadığı köye yılanlar saldıracaktı. Kurbağa Kral da köyünü kurtaracaktı. Ben bu konuyu yazmadım tabii. Biraz daha seviyeyi arttırıp tarih ve bilim ile süsledim. Yine köyde yaşayan maceracı ve zeki bir çocuğun, bir gün sıra dışı bir şekilde kaybolup hiç ummadığı biri ile karşılaşmasını konu alıyor çocuk romanım. Aslında garip bir durum da var, büyükler de okuyup şaşırıp üzülüp sevebiliyor aynı kitabı. Diğer kitaplarımla ortak yanı, yine köy hayatı ve çocukluk öğesinin ön planda olması... Ayrılan en büyük özelliği de bunun bir çocuk romanı olması.  
- Geleceğe dair planlarınız nelerdir, yazarlık alanında isminizi daha çok     duyacakmışız gibi geliyor.
Umarım artık yerel edebiyat ve köy hikâyelerinin dışında da adımı duyarsınız.
Açıkçası kafamda bir kaç proje var. Hangisinin öne çıkacağını pek kestiremiyorum. Sadece kısa kısa anılardan oluşan eğlenceli bir kitap var aklımda. Bir de farklı farklı hayatları aynı noktada birleştirip trajik bir şekilde sonlandıracağım bir kurgu roman da tasarlıyorum. Bir de son olarak, Trakya köy hikâyelerinin son kitabı olacak. Yani Maşatlığa Kırlayan Kızan ile başlayıp Canım Kardeşimle devam eden seriyi bir üçüncü kitapla, “ustalık eseri” ile sonlandırmayı planlıyorum. Bakalım hangisi öne çıkıp kendisini  var edecek. İlginiz için çok teşekkür ederim. İyi ki edebiyata destek olan, sizin gibi güzel ruhlar var. Bu arada hep siz sordunuz. Sizin ruhunuzun da kanayan bir yeri var mı?

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol