YENİ BİR AYDIN TİPİNİ ORTAYA ÇIKARAN GÜN 17 NİSAN

“17 Nisan 1940 Çarşamba. TBMM yüzyılların ihmaline uğramış köy topluluğumuzun kaderini değiştirecek tasarıyı kanunlaştıracak ve Türk Köylüsünü yeniden yaratan bir zemin hazırlayacaktır" diyordu Meclis Başkanı. İşte bugün Köy Enstitüleri kanunu mecliste görüşülüp kabul edilmişti. Bu eğitim ve aydınlanma süreci 76 yıl önce oluyordu. O gün Köy Enstitülerinin doğduğunu, Türk köyü ve köylüsünün kurtarılacağını söyleyen zihniyet on yıl sonra aynı Köy Enstitülerini kapatıyor. Neden kapatıyor?
On yıl içerisinde "Köy Enstitülerinden yeni bir Aydın ve Eğitimci Tipi" yetiştiği görülmüştü. Bu eğitimci ve aydın tipi köy kökenliydi . Kırsal kesim insanıydı. Bu aydın ve eğitimci tipinin mesleği ve sanatı vardı, bilgiyi işe dönüştürmesini, bilgiyi kullanmasını biliyordu. Okumuş olduğu için çok şeyleri biliyor, ağzı da laf yapıyordu. Her şeyden önce köyü sömürenlere, soyanlara, köylüyü aldatanlar, karanlığı pekiştirenlere, cehalete karşı çıkıyor, MÜSBET MÜDAHALE’ de bulunuyordu. Aynı zamanda kendi işini kendi görüyordu. Mesela çiftlik, meyvecilik, bahçıvanlık, marangozluk, demircilik, yapıcılık, sağlıkçılık, biçki dikişçilik yapılıyordu. Kısaca kafası bilgili, elleri becerikliydi . Köylüye iyi şeyler anlatıyordu. Köyün, köylünün öğretmeni, sağlıkçısı, ziraatçısı, okumuşu-yazmışı köye, köylüye yabancı da değildi. Köyden biriydi.
Köyün ağaları, esnafı, Derebeyleri, Aşiret Reisleri, Köy Enstitülüyü farklı bir insan olarak gördüler. Hiç değilse onlara benzemediğini anladılar. Gerçekten de Köy Enstitülü onlardan biriydi ama onlara benzemiyordu. Gelecekte yollarının kesileceğini yani çıkarlarından olacaklarını düşünmeye başladılar, çok partili hayatta bunlardan kurtulmanın mümkün olacağını düşündüler. Siyasetçiyi, çıkarcıyı, aylak adamı, dalkavuğu tetiklediler. Aydınlık pekişmeden, karanlık kaybolmadan, oy yitirmeden, Devlet Büyükleri'ne "Bunları okutuyoruz ama ilerde bunlar bizi zora sokarlar" dediler, defteri dürdüler, Enstitüleri ve Halkevlerini kapattılar. Türkiye'yi kararttılar. Oysa bunlar Türkiye'nin yüz akı idiler. Köy Enstitüleri ve Halk Evleri, Halkodaları kapatılmasaydı ne olurdu?
Her şeyden önce ÇİMENTOLAŞMIŞ KAFALAR işlemeye, düşünmeye, düşündüğünü söyleyip yapmaya başlayacaktı. Köyü kuşatmış olan karanlık, hareket halindeki cehalet ve onun açtığı fenalıklar yok olup gidecekti. Köy Enstitüleri zaman içerisinde, Fransız kökenli bir Şehircilik Profesörü'nün dediği gibi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Köy Enstitüleri YENİ TÜRKİYE'DE "YENİ ve MODERN KÖYLER" olacaklardı. Çimentolaşmış kafalar, kapanmış beyin kıvrımları açılacak, Türkiye'de daha güzel şeyler olacaktı. Fakat kül ettik gül açan bahçeleri kendi elimizle. Şunca yıldan sonra oturup da ağlamanın bir anlamı yoktur. Türkiye'de yanlışlar hep okumuşların, okuduğunu anlamayanların işi olmuştur. Düşünün; Türkiye nüfusunun yarıya yakınının yaşadığı köyleri 21.yüzyılda okulsuz, öğretmensiz, eğitimsiz bırakmak iş midir? Bu kesimi uyanık yöntemler, sistemler yok mudur? Vardır elbet. Ama karanlık, cehalet yanlışlarımızı kapatmak için iyi geliyor. Yaşım 86. 69 yıla yakın Türkiye basınında yazıyorum, toplantılarda koşuyorum, şimdiye kadar "Ben bu işi yanlış yaptım, ülkeyi zarara soktum" deyip gideni görmedim, duymadım. Yalnız 1976 yılında Kırklareli'nin Yayla semtinde bir kahvede konuşurken halktan yaşlı bir vatandaşın "Hocam hocam senin söylediklerin bize gelmez. Bize yamuk adam lazım. Çünkü biz kendimiz yamuğuz." Dediğine tanık oldum.
Görülüyor ki Türkiye'de halk tabanı sağlamdır. Tabana bakmak gerek. Sade vatandaş "Biz Buyuz" diyebiliyor. Ya ötekiler...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol