YAŞAMA PAMUK İPLİĞİ İLE BAĞLIYIZ

Bir yaşam öyküsü; Evli, bir çocuk babası 30 yaşlarında bir genç. Yaklaşık bir yıl kadar önce, kendi işyerinde bir kaza sonucu eli kesilir. Hastane acilinde yapılan cerrahi müdahale ile yara dikilir ve bu arada yapılan kan tahlillerinde, ilgili doktor tarafından 'karaciğer sorunu bulunduğu ve bir uzmana görünmesi' gerektiği söylenir.
Adı geçen genç adam, geçimini zar-zor sağladığı işyerinden başka geliri yoktur ve sosyal güvencesi de Bağ-Kur'lu olmasıdır. Ancak, Bağ-Kur'a da borçlu olduğundan tedavi giderlerini kendi karşılamak durumunda. Salt bu nedenle, (Halk arasında, sağlık sorunlarının önemsenmemesi ve telafisi olamayan sonuçların göz ardı edilmesi de ayrı bir faktör tabii) doktorun uyarısını erteleyen genç kardeşimiz, yaklaşık bir yıl sonra rahatsızlanarak bir üniversite hastanesine kaldırılır.
İlk muayenesinden sonra, 30 bin kişide bir görülen ve vücutta bakır birikimi olarak tanımlanan kalıtımsal nitelikteki Wilson Sirozu tanısı ile 8-10 gün tedavi altına alınır. Daha sonra, reçete yazılıp tedaviye evinde devam edilmesi kararı ile hastaneden çıkarılır.
Evinde devam edilen ilaç tedavisi, beklenen sonucu vermediği hatta, daha da kötüye gittiği gerekçesiyle, aynı Üniversite hastanesinin aynı servisine yaklaşık 3 hafta sonra tekrar yatırılır. Zamanlama, hem yatış hem de zaman kaybedilmesi açısından son derece iyileşmeye manidar durumdadır. Kaybedilen zamanın telafisi mümkün değildir ancak, hastanın tekrar hastaneye yatışı, uzunca bir tatili kapsayan 'bayram arefesi' olması, hayati durumdaki acil müdahalenin önünde önemli bir engel oluşturmuştur. Zira, hasta hayatını kurtaracak müdahaleleri yapma yetkisi olan uzman yada uzmanlar kurulunun çoğu 'bayram tatili' için bir yerlerde çok doğal hakları olan izin kullanmaktadır.
Bayram tatili biter, uzmanlar görev başına gelir. Yaşama tutunmak için son enerji ve gücünü kullanmaya devam eden genç adamın, artık sayılı gün hatta, saatleri ya var ya da kalmamıştır. Hastanın tedavisinden sorumlu uzmanlar, acilen karaciğer nakli kararı alır ve büyük rastlantı 24 saat içinde uygun bir karaciğer bulunur ve nakli başarıyla gerçekleştirilir.
Transplantasyonun kritik 48 saati de sorunsuz atlatılır. 3. Günden itibaren hasta, tekrar kötüye gider ve 5-6 gün sonra kaybedilir. Ölüm nedeni; uzun vadede  Wilson Sirozu, kısa vadede ise, gecikmeler nedeniyle oluşan 'grup organ yetmezliği' olarak tıp tarihinde yerini almıştır.
Şimdi ortada, sağlık sorunlarının öyle veya böyle ihmali ile halkın sağlığından sorumlu kurum ve kuruluşlardaki önlenebilir ihmaller karşısında, 'suçlu kim' gibi net bir soru var. Eleştiri, öz eleştiri ve yoruma açık olarak ortada duruyor.
İNSAN SAĞLIĞINDAKİ ÖNEMLİ
ARGÜMANLARDAN BİRİ DE,
'BESLENME'DİR…
Türkiye'deki 'Gıda Sorunu'nun önemli bir nedenlerinden biri de, ona ulaşımdır. Tüketici Hakları Derneği'nin bu konuda yapmış olduğu bir araştırma sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum.
Konu hakkındaki açıklama aşağıdadır;
"Gıdada halkın enflasyonu fren tutmuyor!.. Son bir yıllık sürede, gıdada tüketicilerin satın alma gücü düşerken, gıda yoksulluğu yükseldi. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 2013 Yılı Temmuz Ayı ile 2014 yılı Temmuz Ayı gıda fiyat istatistiklerini karşılaştırdık. Bu karşılaştırmada, büyük bir çoğunluğu temel gıda maddesi olan tam elli çeşit gıda maddesindeki fiyat artışlarının resmi enflasyon oranının çok üzerinde olduğu görülmüştür.
 Söz konusu 50 çeşit gıda maddesinin tamamının son bir yıllık fiyat artış oranları, asgari ücretli işçiler ve emekli işçiler ile emekli memurlar ve emekli öğretmenlerin maaş artış oranlarının üzerinde gerçekleşmiştir. Yani, milyonlarca asgari ücretli, emekli işçi, emekli memur ve emekli öğretmenin son bir yılda elli çeşit gıdada satın alma güçleri düşmüştür.
 Temmuz 2014'de Temmuz 2013'e göre, asgari ücretli işçinin maaş artış oranı yüzde 10.9 emekli işçinin 9.16 emekli memurunun yüzde 11.77, emekli öğretmenin 9.31 iken, elli çeşit gıda maddesinin fiyat artış oranları ise yüzde 12.26 ile yüzde 91.9 arasında değişmektedir.
 Tüm tüketicilerin yüzde 70'den fazlası 2014 Yılı Temmuz Ayında 2013 Yılı Temmuz Ayına göre tam elli çeşit gıda maddesini daha az satın almak ve tüketmek zorunda bırakılmıştır. Kısaca, tüketicilerin yüzde 70'den fazlası daha az tahıl, daha az baklagil, daha az et, daha az süt ve peynir, daha az tereyağı ve zeytinyağı, daha az yumurta, daha az sebze, daha az yaş ve kuru meyve satın alıp tüketmeye mahkûm edilmiştir. Yani, tüketicilerin yüzde 70'den fazlası yeterli ve dengeli beslenememektedir.
 Gerek Türk-İş'in açlık ve yoksulluk sınırı araştırması, gerekse TÜİK'in eşdeğer hane halkı kullanılabilir gelir durumuna göre, tüketicilerin yüzde 70'den fazlası gıda yoksulu olup, yeterli ve dengeli beslenebilecek gelir düzeyine sahip değildir. Bugün Türkiye'de en az 55 milyon tüketici gıda yoksuludur. En az 15 milyon tüketici ise açlık sınırında yaşamaktadır.
 Tüketiciler olarak hükümete sesleniyoruz: pembe tablolar çizeceğinize gıda açlığını ve gıda yoksulluğunu gideriniz.  Tüketici ve insan haklarına, sosyal devlet anlayışına uygun olarak ivedilikle doğru bir gıda ve tarım politikası uygulamaya koyunuz.
Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur."
Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim. 20.08.2014
                  Hüseyin Kahraman

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol