YAĞMURLU BİR GÜNÜN ACI SONU

Yağmurlu bir günü pencere ardından seyrediyordu yoldan geçenlere takılı gözleri.
Kimisi ateşten kaçar gibi kaçıyor, kimisi şemsiye açma derdinde, kimileri de teslim olmuş yağmur tanelerini eze, eze ilerliyordu yoldan koşarak geçenlere aldırış etmeden.
Kaldırımların kenarlarında minik dereleri andıran seller, sokak atıklarını beraberinde sürüklüyordu.
Rengârenk poşetler, pet şişeleri, eski çocuk ayakkabıları, insanların umursuzca elinden sokaklara attıkları her şey vardı içinde.
Çocuklar bu derecikleri oyun niyetine ha bire atlasa da, yaşlı bir insan dereciklerin öbür yanına geçmekle bir hayli zorlandığını görünce, yağmurların altında buldu genç kadın kendini.
Hemen şemsiyesinin altına aldığı yaşlı kadını yanına varınca tanıyıverdi.
Ayni mahallede oturan Ayşe nineyi elinden tutarak evine aldı.
Annesinden kalma bir hırka bir şalvar verdi ayağına, yeni pişirdiği akşam çorbasından ikram etti.
Ayşe nine bu hürmet karşısında duygulandı ve gözyaşları arasında sen kimin kızısın yavrum diye sordu.
Ayşe nine çok yaşlanmış ve genç kadının ona anlattıklarını algılayamıyordu bile.
Durmadan tekrarladığı cümle vardı dilinde, üç aydan beri oğlumdan haber alamadım derken elinde ıslanmış olan bir kâğıt parçasını uzatıyor titreyen elleriyle genç kadının ellerine merhamet bekleyen gözlerle.
Bu bir cep telefonuydu.
Genç kadın numarayı çevirince karşısına Ayşe ninenin küçük oğlu çıktı, anne oğlu buluşturdu ama yine olmadı, yaşlı nine artık oğlunun sesini bile tanıyamaz hale gelmiş olsa bile ben oğlumla konuşacağım sözleri diline tespih olmuştu sadece.
Yağmur dindikten sonra evine gitmek istese de evini de bilmiyor olduğu için genç kadın onu evine kadar götürdü, yatağına yatırdı ve oğlunun eve geleceğini sakın bir yerlere çıkmamasını tembihledi, çıkıp yeniden sokaklarda kaybolmaması için pembe bir yalana başvurmuştu hiç istemese bile.
Genç kadın yatağında sabah kadar döndü durdu, Ayşe ninenin iki kız iki de oğlan olarak dört evladı olduğunu duymuştu ama komşuların dediklerine göre hepsinin de hali vakti yerinde imiş.
Demek bir anne dokuz evlada bakar da, dokuz evlat bir anaya bakamaz atasözü ne kadar da doğru imiş düşüncesiyle yatağından fırladığı gibi Ayşe ninenin evine doğru koşar adımlarla yürürken gördüğü kalabalıktan irkildi.
Hemen kalabalığı yararak içeri girdi ve ne görsün; avucunun içinde buruşmuş telefon numarası ve kucağında dört çocukla gülümseyen eski günlerden kalma ıslak bir resim düşmüştü Ayşe ninenin elinden hayatının noktalandığı yere.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol