TÜRKİYE TÜKETİCİ HAREKETİ BİLDİRGESİ!

Tüketici örgütleri her gün biraz daha güçleniyor. Öyle sanıyorum ki; bir gün gelecek, devran dönecek ülkeleri yöneten 'devlet aygıtı' hem yatay hem de dikey olarak sivil toplum güçleri tarafından denetlenecek. İşte, bende bu umutları yaratan, geçtiğimiz günlerdeki birçok tüketici ve çevre hakları savunucusu sivil örgütün güç birliği yaparak atmış oldukları bir adım var. Özetle şöyle denilmektedir;
"Ülkemiz tüketici hakları mücadelesi ile 1980'lerde tanıştı. On yıllardır yükselerek devam eden Türkiye tüketici hakları mücadelesi; ülkemizde katılımcı demokrasinin gelişmesi, devlet-birey ilişkisinde ülkenin gerçek sahibinin devlet değil, yurttaş olduğu anlayışının yerleşmesi, yurttaşın hakkını arama, sorgulama, hesap sorma eğiliminin güçlendirilmesinde yadsınamaz çaba ve katkıya sahiptir.
Küresel ekonomideki yaygınlık, teknolojideki baş döndürücü gelişmeler, ekonomi ve yönetim mimarisindeki değişimler, özellikle ülkemiz bakımından demokratik kütür ve toplumsal yapımızdaki değişimler, tüketici hakları mücadelesinde yeni bir evreye geçilmesine işaret etmekte, hatta zorunlu kılmaktadır.
Bu saptamalar ışığında; zamanın ruhuna uygun tüketici hakları mücadelesini geliştirmek genel amacına yönelik olarak; bu mücadele içindeki tüketici örgütlenmelerinin birlik ve dayanışmasını sağlamak, yerel-uluslararası zeminde yaygın, güçlü ve etkin çalışmalar yapmak, kurumsallaşmaya uygun projeler ile ülkemiz insanının yaşam ve yönetim standardını daha üst noktaya taşımak amacıyla bir araya gelmiş; ekte sunulan "Amaç, Kuruluş ve Yönetim İlkeleri"ne uygun olarak birlikte çalışma anlayışı, bilinci ve kararlılığı ile Türkiye Tüketici Hareketi (TTH) adı altında bir platformun kurucusu olmuş bulunmaktayız.
Yerel, ulusal ve uluslararası alanda güçlü etkin ve kurumsallaşmış bir tüketici hareketini yaratabilmek üzere, tüketici örgütlerini birlik ve dayanışma içinde görev ve sorumluluk almaya ve katılmaya çağırıyoruz.
Amacı:
Tüketici haklarının korunması ve geliştirilmesi amacıyla kurulmuş olan ve bu amaca uygun faaliyetlerde bulunan tüketici örgütlerinin; birlik ve dayanışmasını sağlamaya çalışmak; yerel-ulusal-uluslararası ortamlarda, ortak amaç ve değerlere yönelik, yaygın, güçlü ve etkin çalışmalar yapmak; kurumsallaşmayı sağlayacak projeleri hayata geçirmek ve bu projeleri sürdürülebilir şekilde yapılandırarak, tüketicileri insanca yaşam ve yönetim standardına ulaştırmaya çalışmaktır."
Ve, buna benzer diğer müeyyideleri… Haydi hayırlısı. Bütün bunlardan sonra, izin verirseniz küçük bir hayal kurmak istiyorum:
Düşünelim ve varsayalım ki; Ceberut devlet uygulamaları ve kapitalizmin vahşi saldırılarının olmadığı, neo-liberalizmin güncel uygulama şekli olan piyasacı ekonomi anlayışının bilinmediği, emek üzerindeki sermaye hakimiyeti yerine dengelerin gözetildiği, farklı inanç ve etnik kimliğe sahip toplumların eşit, özgür ve barış içinde yaşadıkları 'Tam Demokratik' bir ülkede yaşıyoruz. Bu niteliklere sahip olan bir ülkenin 'Devlet Örgütü', eşit koşullardaki halkın sivil örgütleriyle kamusal dahil özel sektöre ait yatırımcı kuruluşların tarafsız hakemliğini yapıyor olması, ne güzel olurdu…
HESABI KAPATIYORUM!..
Sevgili Önadım okuyucuları, bu günkü yazımın 'Hesabı Kapatıyorum' bölümünde sizi ve tüketicileri ilgilendirmemekle birlikte, affınıza sığınarak şahsımla ilgili ve son derece rahatsız olduğum bir konudan söz edeceğim. Aslında, yazılarımı takip edenlerin hatırlayabileceği gibi bu konuyu daha önce gazetemizin '11 ve 18 Kasım' tarihli sayılarında gündeme getirdiğim, beni çok rahatsız eden ve hakkımda yalan ve iftiralardan ibaret yerel bir gazetede çıkan yazıların bir devamı ve son bölümüdür.
Kısaca anımsatmak gerekirse; şehrimizin haftalık yayınlanan gazetelerinden birinde yazı yazan, basın ahlakı ve sosyal etik anlayışından bihaber, örnek bir imitasyon köşe yazarının kişiliğimi ilgilendiren asılsız ve karalamaya yönelik, küstahça bulduğum yazısına bir karşı tepkim ve aynı gazetede tekzip (yalanlama) ya da, doğru olduğu iddiası varsa açıklama talebimle ilgilidir.
Adımı vermeden şahsımı tarif ederek; hem mesleğimi, hem sorumluluğumu, hem de tüzel kimliğimi tanımlayıp bir tüketiciyi güçlüden yana taraf olarak büyük maddi zarara uğrattığımı basın yoluyla anlatan bu şahsa, aynı gazetede makul bir sürede ve kabul edilebilir nitelikte bir yanıt vermediği takdirde kendisi hakkında suç duyurusunda bulunacağımı da ifade etmiştim.
Beyefendi, benim talebime nezaket göstermiş ve gazetenin 30 Kasım 2015 tarihli sayısında bir açıklamada bulunmuş;
'NOT: Tüm köşe yazarları gibi bizlerde yazılarımızla ilgili olarak, okurlarımızdan olumlu ve olumsuz eleştiriler alıyoruz. "TÜRKİYE" başlıklı yazımızda, herhangi bir kurum ya da kişiyi karalamak gibi bir niyetimiz olmadığını, Türkiye gerçeklerini anlatmaya çalıştığımızı belirtir, tüm duyarlı okuyucularımıza saygılarımı sunarım" diyerek lütfetmişler. Yani; 'kimseyi karalamıyorum ama bunlar, (öykümde anlattığım olay dahil) Türkiye'nin gerçekleridir' demeye getirmiş özetle.
Evet, beni bu yanıt tatmin etmedi ve ben söylemiş olduğum gibi yargıya başvurmak üzere savcılığa suç duyurusunda bulundum.
Cumhuriyet Başsavcılığı bu başvurumu değerlendirip, 'Sulh Ceza Hakimliği'ne itirazı kabil olmak üzere 'Olayla ilgili kamu adına KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA' karar verip yanıt olarak tarafıma bildirdi. Ben de, onurumun incitildiği düşüncesiyle yasal hakkımı kullanarak Sulh Ceza Hakimliği'ne itirazda bulundum. Ancak; Sulh Ceza Hakimliği'de C.Savcılığı'nın kararına uyarak; gazetede yayımlanan ve şahsımla ilgili yazının kişilik haklarıma saldırı niteliğinde hakaret içermediği görüşü ile itirazım reddedildi.
Bu hukuk kararlarından sonra, insanın aklına ister istemez şunlar geliyor; insan onuru ve haysiyeti ne kadar ucuzlamış… Diyeceksiniz ki; ülkemizde insan yaşamının değeri var mı ki de onurun, haysiyetin, kişiliğin değeri olsun. Eskiden bu kutsal değerler bu kadar ayaklar altıda değildi, son zamanlarda bu böyle oldu. Yoksa; kuvvetler ayrılığının giderek sonuna mı yaklaşıyoruz? Belki de, siyaset ahlakı ve etkisinin yürütme ve yargı üzerindeki ablukasının bir sonucu dur? Kim bilir!
Madem ki, adaletten de ümidi kestiğimize göre; hakkımda beni inciten ve bundan umursamayan arkadaşı, onun dilinden yanıtlamak farz oldu.
Ben, doğrudan adıyla hitap ederek Rafet beyin gazetede kamuoyuna ilan ettiğin öyküyü çalışma kayıtlarımda araştırdım. İstiyorsa 'yaşanmış bir öykü'deki mağdur edildiğini söylediği tüketiciyi yani arkadaşının/meslektaşının adını da verebilirim. Evet; bundan yaklaşık 9 yıl önce o sözünü ettiği mağdur tüketici (arkadaşı) aldığı çekyatın kumaşı, temas eden eşyaları boyadığı gerekçesiyle şikayette bulunmuş. Ben de, mesleğim ve uzmanlık alanım gereği 'Bilirkişi' olarak 23.03.2007 tarih saat:11.30'da şikayeti yerinde inceledim. Sözünü ettiği gibi tüketici vatandaş (arkadaşı) 'parasına kıyarak, ünlü bir markadan, güzel mi güzel bir ÇEKYAT' almamış, onu kandırmış demek ki. Almış olduğu çekyat, orta kalitede olmalı ki; kumaşı eseri miktarda boya verir. Bu da, üretim hatası olmaz, kalite düşüklüğünden ileri gelen kusur sayılır. Üstelik, onun beklentisine karşın talebinin uygun bulunmaması, ona çekyatın fiyatını ikiye katlaması da söz konusu değildir. Bu konuda da onu bir kez daha kandırmış oluyor.
Gazete yazısı gösteriyor ki; öykücü olayın aslını, teknik ve hukuki yönlerini bilmeden ve en acısı öğrenme nezaketini göstermeden yazmış olduğu, yaşanmış bir öykü nedeniyle arkadaşı tarafından küçük düşürülmek istemezdi sanırım. Bu ve buna benzer karşılaştığım olaylar nedeniyle, defalarca yazmış olduğum gibi tüketicilere tekrar hatırlatmak isterim ki;
Sevgili tüketiciler! siz, siz olun insan hakları benzeri/tüketici hakları yasalarından kaynaklı yasal önceliklerinizi yetersiz bulup, doğal ve anayasal haklarınızı riske atmayın.
Demek istiyorum ki! ülke yurttaşları olarak bugün, tabi olduğumuz ekonomik, demokratik, sosyal ve siyasal yaşamımızla ilgili yasalar yetersiz bile olsa, (ki, daha çağdaş ve ileri olması için ödenen bedellere rağmen bugün verilen mücadeleyi yok sayamayız) var olanı doğru kullanmak zorundayız. Örneğin; ne 'Tüketici Hakları Yasası'nı ne de, bizi ilgilendiren diğer yasa ve yönetmelikleri şeytani arzu ve isteklerimize alet etmemeliyiz. Demezsiniz ya, diyelim ki dediniz!
1. Ya, tüketiciler için çıkarılmış gibi bilinen o yasaları yanıltıp ekstra hak elde edersiniz. Böylece; uyanık davranışınızı takdir, toplumla da alay eder eğlenirsiniz.
2. Ya da, fark edilir deşifre olursunuz. Toplum içinde, tek kelimeyle 'rezil' olursunuz.
Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim. 13.01.2015

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol