TÜRKİYE'NİN "TÜKETİCİ HAKLARI KARNESİ"!..

Ülkemizde, geçen son on yıllara baktığımızda; birçok konuda özellikle de barış, adalet, insan hakları, demokrasi vb. toplumların gelişmişlik kriterlerindeki fotoğrafın karanlık olmasa da çokta aydınlık olmadığı görülmektedir. Bu gözlem, sübjektif değerlendirmelerden öte yerli ya da yabancı bir çok sosyolog, sosyal bilimci, hukuk ve ekolojist bilim insanlarının ortaklaştığı kanaatin bir sonucudur.
Ülkenin bu hale gelmesinden önemli sorumluluk taşıyanlar; bu tespitler karşısında 'yalan ve iftiradan ibaret dış kaynaklı mihrakların görüşleridir' diyerek kamuoyunu manipüle ettiklerini sanıyorlar. Halbuki; bugüne kadar yapıldığı gibi toz, halının altına süpürülmek yerine teknik ve hijyenik kurallar uyarınca bertaraf edilmiş olsaydı, toplumsal defolarımız yarınlara taşınmak üzere bugünlere gelmezdi.
Bu haftadaki yazımda sizlerle, benzer bir konu; ülkemizin 'Tüketici Hakları' alanında, derneğimizin genel başkanı sayın Turhan Çakar'ın son yıllardaki gözlem ve tespitlerini içeren makalesinden önemli bulduğum bazı gerçekleri paylaşacağım.
Örneğin; çok genel bir tespit olmakla birlikte, hemen hepimizin de sık sık karşılaştığı olumsuzlukların yarattığı çıkarımlar olarak kabul gören yaklaşımlar şunlardır:
* Türkiye'de tüketicilerin yarıdan çoğu düşük satın alma güçleri nedeniyle, kendileri için pahalı olan su, elektrik, gıda, ısınma-barınma, ulaşım, eğitim, sağlık, iletişim gibi en temel tüketici gereksinimleri olan kamusal mal ve hizmetlere yeterince ulaşamamaktadırlar.
* Temel mal ve hizmetlerden alınan ve tüketim vergisi denilen KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin çok yüksek oluşu, tüketicilerin bu mal ve hizmetlere ulaşmasını zorlaştıran en temel sorunlardan birini oluşturmaktadır.
* Bu anlamda, tüketicilerin evrensel haklarından olan temel gereksinimlerin karşılanması hakkı hiçe sayılmaktadır.
* Bankaların acımasız kredi kartı ve hizmet bedeli uygulamaları soyguna dönüşmüştür.
* Benzer şekilde, aldatıcı, yanıltıcı ve pahalı olan bir çok telekomünikasyon ya da iletişim hizmeti ve kampanyaları tüketicileri mağdur etmekte ve canından bezdirmektedir.
* Hemen her alandaki aldatıcı, yanıltıcı, istismar edici reklamlar ve pazarlama uygulamaları tüketicilerin hem maddi hem de manevi yönden çeşitli zararlara uğramasına ve sorunlarla karşılaşmalarına neden olmaktadır.
* Bu durumda, tüketicilerin evrensel haklarından olan doğru ve eksiksiz bilgi edinme hakkı ile ekonomik çıkarların korunması hakkı ayaklar altına alınmaktadır.
* Türkiye'de gıda ve ulaşım terörü tüketicilerin sağlık ve güvenliğini doğrudan tehdit eden en önemli unsurlardır ve yeterli önlem alınmamaktadır.
* Bununla birlikte, sanayiden kaynaklanan çeşitli kimyasal, gaz ve sıvı atıklar ile tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan tarımsal ilaçlar ve kimyasal gübreler, yüksek gerilim hatları, hastane atıkları gibi çeşitli kirleticilerin ve atıkların doğrudan insan ve hayvan sağlığı için büyük bir tehlike ve risk oluşturmalarına karşın herhangi etkin bir önlem alınmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
* Türkiye'nin bir çok bölgesinde bulunan aynı kirleticilerin su, toprak, hava ve bitkisel kirliliklere neden olmasının dolaylı sonucu olarak yine insan ve hayvan sağlığının risk ve tehlike altına girdiğine ilişkin birçok bulgu ve araştırma bulunmaktadır.
Bu konularda yetkililerin yaklaşımı ise, oldukça ilginçtir. Örneğin;
* Gıda güvenliğinden sorumlu olan Tarım Bakanlığı ve hükümet GDO'lu ürünlerin ithalatını ve tüketimini serbest hale getirerek tüketicilerin kobay olarak kullanılmasına izin vermektedir.
* Çevre güvenliği ve sağlığından sorumlu olan Çevre Bakanı, çevreyi ve doğal kaynakları mahvedecek olan HES'leri savunmaktadır.
* Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, baz istasyonlarına yönelik yönetmeliğin yürütmesini iptal eden Danıştay'ın kararını uygulamayacağını söylemektedir.
* Aynı BTK, Yargıtay'ın, "baz istasyonları yerleşim alanları dışına kurulmalıdır" şeklindeki kararına uymamaktadır.
* Türkiye'ye örnek olması gerekirken Başkent Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere kamu kurumları, siyasi uygulamalarının engeli yargı kararlarını uygulamamayı bir ilke haline getirmiştir.
* Japonya'daki nükleer enerji santrallerinin sızdırma yaptığının ve patladığının anımsatılması üzerine Enerji Bakanı, "o santraller birinci nesil santrallerdir, bizim yapacağımız üçüncü nesil santral olacaktır" diyerek konuyu çarpıtmaktadır.
* Türk toplumunun üçte birinin obez olduğunu söyleyen Sağlık Bakanı, özellikle obez olan çocukların ve gençlerin, obez olmasına neden olan sağlıksız yiyecek ve içeceklerin reklamlarının yasaklanmasını, çocuklara ve gençlere sunumunun önlenmesini sağlamak yerine, beden eğitimi derslerine ağırlık verilerek sorunun çözüleceğine toplumu inandırmaya çalışmaktadır.
* Tüketime konu olan bir çok mal ve hizmetin sunumunda tüketicilerin evrensel haklarından olan bilgilenme hakkına uyulmamaktadır. İlgili bakanlıklardan bilgi istenildiğinde mevcut yasalara aykırı davranılarak istenilen bilgiler verilmemekte, konu çarpıtılmaktadır.
* Türkiye'de yaşanan ve devam etmekte olan bu olaylar ve acı sonuçlarıyla yetkililerin yaklaşımları, evrensel tüketici haklarına ne derecede önem verildiğinin ve saygı gösterildiğinin çok somut bir göstergesidir.
Tüketime konu olan bir çok mal ve hizmetin sunumunda, tüketicilerin evrensel haklarından olan bilgilenme hakkına uyulmamaktadır. İlgili bakanlıklardan bilgi istenildiğinde mevcut yasalara aykırı davranılarak istenilen bilgiler verilmemekte, konu çarpıtılmaktadır.
Bir çok kamu kuruluşu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ilgili komisyonları tüketicilerle ilgili yasal düzenlemelerde tüketicilerin evrensel haklarından olan temsil edilme hakkına uygun olarak tüketici örgütlerinin görüşlerini almamakta, görüş alınsa bile bu görüşler yasal düzenlemelere yansıtılmamaktadır.
Çok kısa ve özet olarak verilen bu örnekler ve uygulamalar, Türkiye'de tüketicilerin sömürülmeye mahkum edildiği ve tüketici haklarının ayaklar altına alındığı uygulamaların göstergeleridir.
Bütün bunlardan sonra¸ ülkelerin milli gelirlerini ve o ülkede yaşayan tüketicilerin satın alma güçlerini dikkate aldığımızda, bizim ülkemiz tüketicisinin "EN" leri şunlardır;
* Dünyanın en pahalı benzinini, motorinini kullanmaktadır.
* Dünyanın en pahalı elektriğini tüketmektedir.
* Dünyanın en yüksek akaryakıt vergisi ile dünyanın ikinci en yüksek tüketici
vergisini ( KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler ) ödemektedir.
* Dünyada, telefon ile konuşmanın en pahalı yapıldığı ülkede yaşamaktadır.
* Tüketicilerin bankalar tarafından dünyanın en çok soyulduğu ülke Türkiye'dir!..
* Karayollarına bağlı ölümlü, yaralanmalı trafik kazalarının en çok yaşandığı ülke bizim ülkemizdir.
* Dünyada gelir dağılımının en adaletsiz ikinci ülkesidir de Türkiye!..
* Dünyada tüketicilerin en pahalı ısındığı ülkelerden birisi de Türkiye'dir!..
* Ülkemiz, dünyada suyun ve ulaşımın en pahalı olduğu ülkeler içerisinde üst sıralarda yer almaktadır.
Görüldüğü gibi, "Türkiye'nin Tüketici Hakları Karnesi" çok zayıftır. Türkiye, Tüketici Hakları Dersinden sınıfta kalmıştır. Aslında, asıl sınıfta kalanlar ülkemizi bu duruma getirenler yani, ne yazık ki Türkiye'nin yöneticileridir.
GÜVERCİNİN ÇARESİZLİĞİ!..
Şehir merkezimizde yaşayanlar bilirler, Büyük Cami karşısındaki Cumhuriyet meydanı, şehir hamamı çatısını mekan edinmiş yüzlerce güvercinin beslenme alanıdır. Bölgedeki yoğun araç trafiğine karşın, korkmadan-çekinmeden hayvansever yurttaşlarımız tarafından, orta boşlukta verilmiş yem ve su dolu kaplardan beslenmelerini sürdürürler. Güvercinler, yayalar yürürken üzerine neredeyse basacak, uzatsa elini bu tutuverecek kadar yakındırlar insanlara.
Geçtiğimiz günlerden oldukça soğuk ve karlı bir gün buraya yolum düştü. Tam da, güvercinlerin insan desteği olmadan beslenme şanslarının olmadığı bir gün. Orta alana yemler serpilmiş fakat bir tane bile güvercin yok. Biraz yaklaştım, sanki bir köpek siyah naylon bir poşeti parçalamaya çalışıyor. Biraz daha yaklaşınca gördüm ki; köpeğin ağzında bir güvercin çırpınıyor, köpekte onu patisiyle bastırmış dişleriyle tüylerini ısırıp yolmaya çalışıyor. Tabii o anda yaptığım şey, insan olmanın verdiği şiddet ve ölümlere karşı tepkimin gereği, köpeği kovalamak ve güvercini kurtarmak oldu. Bayağı hırpalanmış olan güvercini hamamın çatısına attım. Yaşar mı yaşamaz mı bilemiyorum.
Bu olayda, üç farklı durum ve çıkarılacak bir sonuç bulunmaktadır;
1. Olay, vahşi doğada olsaydı; benim av ve avcı arasındaki yaşam mücadelesine müdahale etmem doğru olmayacaktı.
2. İlimiz yurttaşlarının ne kadar doğa dostu ve hayvansever olduğunu herkes bilir. Sokaklarda yaşamak zorunda kalan hayvanlara, her zaman olduğu gibi özellikle onların yaşamlarını daha da zorlaştıran soğuk ya da sıcak günlerdeki destekleri üst düzeydedir. Ancak; bir sokak köpeğinin bir güvercini parçalamasına karşı tepki vermeyip hatta seyrediyor olmaları beni son derece şaşırttı.
3. Bildiğim kadarıyla, evcil bir sokak köpeğinin canlı bir başka hayvanı öldürme içgüdüsü yoktur. Eğer böyle bir durum varsa, burada ya köpek normal değildir (Bu mümkün değil. Çünkü, bunu yapan köpek bilinen ve her zaman oralarda dolaşan bir köpektir) ya da tahammül sınırını aşan bir açlık hissetmektedir. Bunun için de; birinci dereceden sorumlu yerel yönetim birimlerinin sokak hayvanlarının beslenme ve barınma sorunlarına karşı yeteri kadar ilgi göstermediği akla gelmektedir.
Çıkarılacak sonuç; Barışı temsil eden güvercinin tedirginliğini de, toplumsal güvenliğimizin ne derece yeterli olup olmadığı sorusuna verilecek yanıtta arayabiliriz. Bugün, nasıl barış sembolü güvercinlerin yaşamları güvence altına alınamıyorsa, barıştan yana mücadele verenlerin yok edilmek istenmesi de bu sistemin sorumsuzluğu olarak görülebilir.
Sorunsuz ve sağlıklı bir yaşam dilerim.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol