TÜRKİYE'DE KİTAP KÖYE UĞRAMIYOR NEDENSE

Geçmişte insanların bilgilenme yolu sözlüydü. İmam anlatır cemaat dinlerdi. Kahvehaneler, camiler sözlü anlatımın merkezleriydi. Geri kalmış, bizim gibi bilgilenmeye uzak ülkelerde bu hala böyledir. Cami hala okulun önündedir. İmar yasalarında okuldan önce cami için yer ayrılması koşulu vardır. Sanıyorum geçenlerde yasada değişiklik yaparak önce okula yer ayrılması gerektiği gündeme gelmiştir.
Türk toplumu sözlü bilgilenmeden (Şifahi Anlatım'dan) yazılı bilgilenmeye yani iletişim dönemine 1800'lü yılların başında girmiştir. Bunu Osmanlı mülkünün sınırları içine matbaanın girmesiyle başlatanlar da vardır. Matbaanın kullanılmaya başlanması Türkler'e yazılı bilgi, belge ve kitaplarla buluşması olanağını getirmiştir. Oysa Avrupa Türkler'den 280 yıl önce kitapla, gazete ile tanışmış, bunları okumaya başlamıştır. Demek oluyor ki Osmanlılar matbaayı geç kullanmaya başlamakla 280 yıllık bir KÜLTÜR AÇIĞI meydana getirmişlerdir. Ancak Kültür Açığı'nı büyüten başka nedenler de olmuştur. Osmanlı bu 280 yıllık sürede Avrupa kadar kitap basmamıştır. Onlar on milyonlarca adet kitap, binlerce gazete basarken, Osmanlı Devleti'nde 1923 yılına kadar basılan kitap sayısı 25 bini geçmemektedir. Bu kitaplar da hiçbir zaman halk için yazılmamıştır. Yani Türk halkı kitabı (Kur'an dışında) Cumhuriyet'e kadar tanımamıştır. Cumhuriyet bilgisiz, kitapsız, okuma-yazması olmayan bir toplum devralmıştır.
Cumhuriyet'in ilk işi ve hedefi cami yanında okul, imamın yanına öğretmeni koymak olmuştur. Cumhuriyet, öğretmenini köye gönderirken cebine maaş tutarı parayı koymadan önce kalem ve kitabı koymuştur. Her öğretmen köye "AKZAMBAKLAR ÜLKESİ" kitabı ile gitmiştir. Akzambaklar Ülkesi (Finlandiya) daha 1910'lu yıllarda bütün köylerini kütüphaneye kavuşturmuştur. Bu ülkenin Halk Kahramanı Snelman'ın rolünü Türkiye'de Cumhuriyet öğretmeni, Cumhuriyet aydını oynayacak, bilgiyi o üretecek, uygulayacak, kitabı, bilgiyi tabana o indirip yayacaktır. Halk Evleri, Köy Enstitüleri bu hizmeti yerine getirecektir. Türk halkının aydınlanması, bilgilenmesi, bilgiyi süs olmaktan çıkarıp kullanım aracı haline getirmesi mümkün olacaktır. Ancak bu hareket çok partili yaşama geçtiğimiz 1950 yıllarına kadar, 27 yıl sürmüştür. Sonrası, GERİYE DÖNÜŞ olmuştur.
Bugün Türkiye çevresindeki ülkeler dahil, dünyada KİTAP YOKSULU bir ülkedir. En az kitap okuyan, kitaba en az para harcayan bir memlekettir. Kitap başına düşen kişi itibariyle 1934'lü yılların gerisine düşmüştür. Atatürk'ün yaşadığı o yıllarda 10 bin 275 kişiye bir kitap düşerken, bugün 13 bin kişiye bir kitap düşmektedir. Yani 13 bin kişi bir kitap okumaktadır.
Kütüphane açısından da ülkenin durumu içler acısıdır. Türkiye'de nüfus itibariyle 55-60 bin kişiye bir kütüphane düşerken, Avrupa Birliği'ne girdiğimiz taktirde beraber olacağımız İngiltere'de (nüfusu bizden daha azdır) 4100, Avusturya'da 2451, Hollanda'da 1750 kişiye bir kütüphane düşmektedir. Almanya kütüphanelerinde 150, İngiltere'de 140, Bulgaristan'da 46 milyon kitap varken, Türkiye kütüphanelerinde toplam kitap sayısı 12-13 milyon civarında bulunmaktadır.
"Kitap Yoksulu, Okuma Özürlü" bir ülkeyiz. Bu gerçeği kara mizah haline getiren bir film senaryosuna göre katil öldürdüğü 56 kişiyi götürüp bir halk kütüphanesine bırakmakta ve ülkemizde hiç kimse kitap okumadığı ve kütüphaneler sinek avladığı için bu cesetler yıllarca bulunmamaktadır. Oysa kütüphaneler bir ülkenin bilgi ve kültür zenginliğidir. Ancak oralara giden olmazsa bu zenginliğin ülkeye hiçbir yararı yoktur.
Dünya ülkeleri BİLGİ TOPLUMU sürecine girmiştir. Bilgi en büyük güç haline gelmiştir. Bilen ülkelerle bilmeyen ülkeler birbirlerinden ayrılmışlardır. Bilgiyi yaygınlaştırmamış, kitabı ihtiyaç haline getirmemiş, okumayı hala gereksiz bir şey olarak gören toplumlar geri kalmaya, sömürülmeye mahkumdurlar. Laf Üreten Toplum, Bilgi Üreten ve bunu üretim aracı haline getiren toplumlar gerisinde ve ötesinde, geleceğini de tehlikeye sokmuş olurlar.
Türkiye'yi yönetenlerin kendi ikbal ve iktidarlarını düşünerek icraat yaptıkları 70 yıllık demokrasi tarihimizin kaydettiği, öne çıkardığı bir gerçektir. Halkın Aydınlığı'nı karartan, halkı yoksulluğa iten birçok ulusal değeri aşındıran yanlış politikalar olmuştur.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol