TÜDEF'E GÖRE 2015

Üst örgütümüz Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF), geçen yılın sonunda yaptığı bir basın açıklaması ile 2015 yılına ait özetle şöyle bir değerlendirmede bulunmuştur.
*ÜLKEMİZDE GİDEREK TÜKETİCİ BİLİNCİ ARTIYOR…
*GEÇTİĞİMİZ YIL TÜKETİCİ %94 ORANINDA HAKLI ÇIKTI...
*BAŞTA BANKALAR OLMAK ÜZERE AYIPLI MAL VE HİZMET ÜRETENLER 2014-2015 YILINDA TÜKETİCİYİ ADETA İSYAN ETTİRDİ...
*2013 YILINDA TÜKETİCİ HAKEM HEYETLERİ (THH)' NE 883.854 OLAN BAŞVURU 2014 YILINDA 6 KAT ARTARAK 5.445.308' E; 2015'İN SON AYINDA İSE 5.800.000' E ULAŞTI...
*ARTIŞIN EN ÖNEMLİ NEDENİ, HALK ARASINDA "DELİ DUMRUL" ÜCRETLERİ DE DENİLEN BANKACILIK ÜCRETLERİ OLMUŞTUR...
*BANKACILIK ŞİKAYETLERİ GEÇTİĞİMİZ YIL 4.900.777' YE ULAŞARAK THH' LERE YAPILAN TOPLAM BAŞVURUNUN %90'INI OLUŞTURDU...
*BANKACILIK BAŞVURULARINI SIRASIYLA 463.130 KİŞİYLE, %9 ORANINDA AYIPLI MAL VE HİZMET, 74.230 KİŞİYLE, %1 ORANINDA MESAFELİ SÖZLEŞME VE ABONELİK SÖZLEŞMELERİ İZLİYOR...
*81 İLDEKİ 1010 THH ŞİKAYETLERE YETİŞEMİYOR. BAZI HAKEM HEYETLERİ ANCAK 1-1,5 YILDA KARAR VEREBİLİYOR...
*THH'LER VE MAHKEMELERİ TIKAYAN HAKSIZ BANKACILIK ÜCRETLERİNİN DOĞRUDAN VATANDAŞA İADESİ İÇİN BİR MADDELİK DÜZENLEME YETER...
Ülkemizde tüketici haklarını yerleştirmek ve tüketicilerde hak arama bilincini oluşturmak için tüketici derneklerince başlatılan çabalar meyvelerini vermeye başladı.
Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) tarafından Federasyon'un Ankara'daki Genel Merkezinden 26.12.2015 tarihinde Genel Başkan Hasan Atak imzasıyla yapılan yazılı açıklamada;
"Türkiye'de 'Tüketici Hakları' ve 'Tüketicinin Korunması' kavramları bilinmezken ve bu alanda tek bir yasa dahi yokken, 1990'lı yılların başında kurulan ilk tüketici derneklerinin, bu kavramları topluma mal etme çabalarının meyvelerini vermeye başladığı" ileri sürüldü.
Açıklamada "Bu alandaki mücadelelerini 2003 yılından itibaren TÜDEF önderliğinde güç birliği yaparak sürdürmeye devam eden tüketici derneklerince, özellikle geçen son iki yılda, haksız bankacılık ücretlerine karşı çeşitli kampanyalarla desteklenen hukuksal mücadelelerin kazanılmasının çok etkili olduğu" vurgulandı.
Halk arasındaki adıyla "Deli Dumrul" ücretleri;
Açıklamada şöyle denildi: " Çeşitli tüketici sorunlarına karşı hakkını aramak için 2002 yılında Tüketici Hakem Heyetleri (THH)' ne 33.375 tüketici başvururken, bu rakam 2007' de 82.873' e, 2012' de 446.054' e ulaştı. 2014 yılında tüketici, üzerine yağmur gibi yağan ve halk arasında 'Deli Dumrul' ücretleri de denilen bankacılık ücretlerine adeta isyan etti . Bu alanda Federasyonumuz önderliğinde bileşenimiz olan derneklerimizce bankacılık ücretlerine karşı çeşitli kampanyalarla desteklenen hukuksal mücadelelerin de kazanılmasıyla 2013 yılında 883.854 olan başvuru 2014 yılında 6 kattan fazla bir artışla 5.445.308 olarak gerçekleşti. 2015'in son ayında ise tüketici başvuruları yaklaşık 5.800.000' e ulaştı. Tüketici 2014 yılındaki tüm bu başvurularda %94,02 oranında haklı çıktı. 2013 yılında sadece 599.210 olan bankacılık başvuruları geçen yıl 4.900.777' ye ulaşarak THH'lere yapılan toplam başvurunun %90'ını oluşturdu. Bankacılık başvurularını sırasıyla 463.130 kişiyle %9 oranında ayıplı mal ve hizmet, 74.230 kişiyle mesafeli sözleşme ve abonelik sözleşmeleri, 25.373 kişiyle taksitli, kampanyalı, kapıdan satışlar ve 3.049 kişiyle turistik başvurular izledi".
Hakem Heyetleri yetişemiyor;
Güncel tüketici sorunlarını ilk elden ve kısa sürede çözümlemek amacıyla 81 ilde ve 919 ilçede kurulan 1010 THH' nin başvurulara yetişemediği de ifade edilen açıklamada devamla şöyle denildi: "Bankalarca tüketicilerden haksız yere alındığı yargı karaları ile kesinleşmiş olan; dosya masrafı, kart ücretleri, ipotek fek ücretleri nedeniyle, dağ gibi yayılan şikayet dosyaları karşısında başta yetişmiş personel olmak üzere mekan, posta, kırtasiye giderleri sıkıntısı çeken heyetler büyük güçlük yaşıyor. Tüketicinin yoğun başvuruları karşısında Ankara - Çankaya, Bursa-Orhangazi'de üç, Adana - Seyhan, İstanbul - Kartal, Antalya - Kepez, İzmir - Karşıyaka, Bursa- Nilüfer ve İzmir - Karabağlar ve Ankara Keçiören' de ikişer Hakem Heyeti kurulmasına rağmen dağ gibi büyüyen şikayet dosyaları karşısında bu heyetler adeta çaresiz kalıyorlar".
Bir maddelik düzenleme ile önlenir;
TÜDEF açıklamasında son olarak yasaya göre tüketicinin sorununun 6 ayda çözülmesi gerekirken büyük merkezlerdeki heyetlerde bu süre 1-1,5 yılda kadar uzayan hak arama çilesine neden olduğu, tüketicilerin yasal olarak haksızlığı kesinleşmiş olan bankacılık ücretlerini geri alabilmek için tek tek başvurmak zorunda olması nedeniyle THH ve Tüketici Mahkemelerinin tıkandığı belirtilerek şöyle denildi: "Devletin bu yığılmayı ve THH ve mahkemelere yaptığı ek kaynak aktarmalarının yetersiz kalmasını önlemek için tüketicilerde haksız yere alındığı yargı karaları ile kesinleşmiş olan 'Deli Dumrul' ücretlerinin, 'bankalarca tüketicinin hesabına direkt iadesi' kapsamında bir maddelik yasal düzenleme yapması yeterli olacaktır".
HERŞEYE RAĞMEN UMUDUM VAR!..
Bir tüketici; sadece haklarıyla değil insana, topluma, ülkeye ve dünyaya dair ne varsa onlarla da ilgili olmalıdır. Zira; tüketici olarak ne kadar haklarımızın bilinci içindi olmamız gerekirse, bir yurttaş olarak içinde yer aldığımız toplum ve ülkenin, bir insan olarak ta doğanın ve dünyanın sorunları 'bizim sorunlarımız' olduğunu kabul etmek zorundadır.
Önünde, farklı nitelikte ve dağ gibi engellere karşın kendi haklarımızı binbir güçlükle koruyabilirken, 'ülke ve dünya sorunlarına karşı nasıl mücadele edeceğiz' diye düşünmeyin. Nasıl, her biri ortalama 50 miligramlık kütleye sahip yağmur damlalarıyla seller oluşuyor, baraj ve göller doluyorsa; Mücadelede şiddet ve büyüklükten çok devamlılık zaferi getirdiğini unutmayalım.
Onun için; hemen bugünden başlayarak, yaşam önünde duran bize en yakın engellerden çevre felaketlerine neden olabilecek tasarım, plan ve projelerden başlayabiliriz. Çevreye duyarlı herkesin örneğin; İğneada'da yapılması planlanan nükleer enerji santraline karşı kendi gücü ve olanakları oranında bir tepki göstermesi fena mı olur? Örneğin; yerel yönetimlerin sorumluluğu içinde yer alan şehrin imar durumu, alt ve üst yapı çalışmalar, sağlıklı ve güvenli su temini, katı atıkların bertarafı konusundaki ilkellik, hava kirliliğine neden olan egsoz gazları ve ısınma amaçlı katı ve sıvı yakıtların yanma sonucu baca gazlarının kontrolü, çağdaş bir toplumda sokak havanlarının varlığı, bakımı ve kontrolü vb. alanlardaki aksamalara karşı duyarlı olup ilgimiz, bilgimiz ve gücümüz oranında müdahil olamaz mıyız? Şehrimizin imar durumundaki çarpıklıklardan, kaçak yapılaşmadan, altyapıda sorunlara neden olan yetersizlikten, üstyapının kötü planlanmasından hoşnut muyuz sanki? İçtiğimiz (daha doğrusu içmek zorunda olduğumuz) şebeke suyu ne kadar güvenli biliyor muyuz? Katı atıkların (çöpler) toplanması, taşınması ve bertarafı ne denli teknik ve hijyenik kuralları uyularak yapılıyor farkında mıyız? Özellikle, bilerek veya bilmeden gerek çöplerin biriktirildiği konteynır içinde veya dışında yakılan çöplerden çıkan duman, bilinen en masum kanserojen gazlardandır, bunu biliyor muydunuz? Zaman zaman şehrimizde zehir soluduğumuzu hissedebiliyor muyuz? Buna neden olanlara ne işlem yapıldığından haberimiz var mı? Her mevsim kendine göre sorunları nedeniyle, sokaklarda yaşayan, beslenme ve barınma konusunda yerel yönetimlerin insafına, hayvan severlerin vicdanına bırakılmış, aksadığında perişan olmuş sokak hayvanlarının durumlarına kayıtsız kalabilir misiniz?
Peki, kötü yönetilen ülke yönetimine nasıl müdahale edebiliriz? Bu iş biraz daha özveri, biraz daha bilgi ve bilinç, biraz daha yürek ister. Çok iyi bir araştırma ve objektif bir gözlem gerekir. Hangi dünya görüşüne sahip olursanız olun, olaylara ve sorunlara yaklaşımınız ne kadar objektif, ne kadar dört adaletten yana, ne kadar empatik, ne kadar barış ve demokrasi içeriyorsa o denli sağlıklı ve çağdaştır, gerisi teferruat.
Bir ülke yönetimine talip siyasi oluşumlara, bir de yurdum insanına bakalım. Bu gözlem, bana göre olabildiğince objektif. Zira; tanımını yaptığım çoğul ve tekil nesnel varlıkların hem içindeyim hem de dışında ama aynı mesafede.
Ülkeyi yönetmeye talip parlamentoya girebilen siyasi oluşumların(monarşik ya da oligarşik biçimleri hariç demokratik yönetimlerde dünyanın en yüksek seçim barajı nedeniyle) epi topu dört adet. Dördü de farklı nitel ve nicelikte, farklı karakterde. Üçünün ortak benzerlikleri olmalı ki, dördüncüden gizlice ya da açıkça hoşlanmıyor hatta, yok hükmünde sayıyor.
Bu dört oluşumdan biri; bir eline dini tarihi motifleri, diğer eline mağrurların ikbalini almış yola devam diyor. Bütün yollar ya tek yere çıkıyor ya da, hendeklerle kesilmiş. Vatandaş nerede yürünür bilmiyor. Ve, 'beni bırak, oyumu al sen yola devam et' demiş ve de kendi kaderine razı olmuş.
İkinci oluşumun; bir eline ulusun kurtarıcısı ve getirdiği yönetim şekli, diğer eline mağdurlara vaatleri almış hep bir olalım iktidara yürüyelim diyor. 'Açım, açıktayım, işim ve özgürlüğüm' yok diyen vatandaş; hatta, 'faili meçhul cinayetlere kurban gidiyorum', dahası; 'soykırıma benzer yok ediliyoruz' bu konuda bana nasıl yardımcı olamayacaksan 'benden uzak dur' diyor.
Üçüncü oluşumun ise, tam tanımı yok. Bazen birincinin yanında, bazen de ikincinin yanında gününü gün ediyor. Ne parlamento dışında kalma, ne de iktidar olma gibi bir derdi var, o zaten her dönemde iktidarın gizli ortağı.
Dördüncüye gelince; toplumlara ait sosyolojik literatür gereği 'ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı' olmasına karşın henüz 21. Yüzyılda da buna demokratik yolla sıcak bakılmıyor. Belki, öyle bir anlayışla yola çıkıp şimdi ise, 'barış içinde ve demokratik bir yapılanma ile bulunduğu topraklarda bir arada yaşama' ilkesini benimseyip ülkede var olan bütün halkların var olduğu siyasi örgütü olduklarını söylüyorlar. Kadroları, üyeleri ve örgütsel yapılanmaları da bu anlayışa uyumlu fakat, iktidara aday olma sorumluluğu da bir gün gelecektir ama şimdi, zamana ihtiyaçları var. Bunca engellemeler varken bu zaman sanki, o zaman değil.
Yurdum insanının psiko-sosyolojik ve pedagojik niteliklerine gelince; başta namus adına ama gerçekte normal yaşama uyum sağlayamadığı için kadın ve çocuklara yönelik şiddet hatta, cinayetlere… Bana bir şey olmaz anlayışına… Nemelazım ya da rab bana hep bana düşüncesine… Benim hırsızım, benim eşkiyam namusludur görüşüne… Zaman zaman sokakta rastlayabildiğimiz 'Atatürk'ün büstü önünde dua edenlere ya da büstün önünden geçerken 'asker selamı verenlere bakarsanız eğer, devleti yönetme talebinde bulunanların sahip oldukları felsefe çokta anormal sayılmaz. Ama, yine de gelecekten 'Her şeye Rağmen Umudum Var'!..

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol