TRAKYA’DA ÖYKÜSÜ BİTMEYEN SAVAŞ BALKAN HARBİ VE BOZGUN -14-

GECİKEN SEFERBERLİK
Şüphesiz, tarihte her savaş "Zafer"le sonuçlanmamıştır. Çünkü "her savaşın bir riski, bir düşmanı vardır. Düşman kendisiyle çarpışanın isteklerine göre hareket etmez." Ama buna rağmen ordular düşman üstüne "Zafer" ve "Şeref" kazanmak için gönderilirler. Balkan Savaşına gönderilen, bu savaşa katılan bütün Türk orduları aynı amaçla hareket etmişlerdir. Bir farkla ki Osmanlı Ordusu Balkan Savaşına normal koşullar altında girmemiştir. Zira Babıali Seferberliği vaktinde ilan edilmemiş, hazırlığında gecikmişlerdir. Bu nedenle Balkan Savaşına zafer kazanmak, şerefimizi kurtarmak için geciken bir seferberlik ile girdik. Oysa "bütün savaşlar iki büyük işlemi gerektirir: İlk iş askerlerin toplanması, donatılması, silahlandırılması ve cephelere taşınmasıdır. Bunun arkasından savaş, yani düşman ordusuyla çarpışmak gelir. Bunun birincisini yapmış olan galip gelir. "Askerliği ve savaşın kuralı bu olduğu halde Osmanlı Hükümetince bu gereğe uyulmamış, uyulmakta gecikilmiştir. "Terhis zamanları geldi" diye 80.000 askerin bir süre önce terhis edilmeleri, sonra geri çağrılmaları, yeni asker toplamak, bunları cephelere, ordugahlara göndermek, donatılmalarını yapmak, iaşelerini temin etmek kolay bir iş değildir. O sıralarda savaşı izlemek için gelmiş bulunan yabancı savaş muhabirlerinin yazdıklarına göre, Trakya'daki askeri boşluğu doldurmak, birlikleri tamamlamak, yeni kuvvetler meydana getirmek için Anadolu Tren Hatları Haydarpaşa İstasyonuna her gün 15-16 bin asker getiriyor, bunlar vapurlarla Avrupa yakasına geçirildikten hemen sonra vagonlara doldurularak Trakya'daki cephelere gönderiliyorlardı. Trakya'ya günde 25-30 tren hep asker cephane ve iaşe taşıyordu. Bunlar sıra ile Çorlu, Lüleburgaz, Babaeski, Kırklareli ve Edirne İstasyonlarında indiriliyor, gerekli yerlere ulaştırılıyorlardı.
Osmanlı Ordusundaki seferberlik kural ve geleneklerince bütün atlara, yük arabalarına, koşum hayvanlarına el konuldu. "Kadınlar hastanelerde görev almaya koştu. Serbest hekimler muayenehanelerini kapatarak hastanelere koştular. Türk soyundan gelen herkes savaş havasına girmiş, elinden geldiğince çalışıyordu. İmparatorluğun bütün maddi ve manevi kaynakları ordunun hizmetindeydi. Ama savaşın başladığı 18 Ekim’de seferberlik henüz tamamlanmamıştı ve en az daha bir haftalık zamana ihtiyaç vardı. Ne yazık ki Osmanlı ordusu iki cephede de bir hafta içinde yenilenecek, bozguna uğrayacaktır. Asya'dan Avrupa'ya sevk edilen Türk askerlerini saatlerce seyrettiğini yazan Stephane Lausanne, "genç, orta, yaşlı her türlü asker vardı. Hepsinin bacakları haki dolaklarla sarılı, hepsinin belinde fişeklikler görülüyor. Yalnız torbalarında erzak pek bol görünmüyor. Tepeden tırnağa iyi giyinmişler. Sırtlarında sıcak bir kaput, başlarında bir kabalak, göğüslerinde parlak sarı renkli bir fişeklik, kollarında son sistem bir mavzer, yanda yeniliği göze çarpan bir kasatura vardı." der. İttihatçılar döneminde Almanya'dan temin edilen bu modern silahlar altında savaş yeteneği iyi görünen ordunun cephelerdeki bozgunu ruhun hastalığına bağlayanlar vardı.
BAŞKOMUTAN YEMEN'DE
ORDULAR RUMELİDE
Daha önce de değinmiştik. Seferberliği geciken Osmanlı ordularını Başkomutanı Ahmet İzzet Paşa savaşın başlamasından bir süre önce Yemen'e gitmiş bulunmaktadır. Ahmet İzzet Paşa'nın böyle kritik bir zamanda Yemende bulunması savaş taktiği ve psikolojisi yönünden şiddetle eleştirilmektedir. Başkomutan Ahmet İzzet Paşa’nın yerine Hadi Paşa bakmaktadır. Sayın Şevket Süreyya'nın dediği gibi Hadi Paşa savaşı önce kendi ruhundan yitirmiş bir komutandır. Savunma Bakanlığı Nazım Paşa’nın üzerindedir. Fakat Ordusunun gerçek durumu hakkında sağlam bir bilgisi yoktur. Yazının devamı var...

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol