TEKRAR MERHABA

Sevgili okurlar; aylardan sonra, tekrar merhaba!
Sizlerle, en son iki yıl-dört ay-yirmi iki gün önce, ülkemizin kaderine yapılan müdahalenin hemen sonrasında ve bu sütunlarda beraberdik. Geçen bunca zaman sonra; gazetemiz her zaman olduğu gibi, aralıksız yayınına devam etti. Ben de, bir süre dinlenmiş oldum. Zorunlu verilmiş olan bu aranın özel bir nedeni yok. Ancak; bu kısa süreçte, ülkemizin içinde bulunduğu nazik durum nedeniyle sadece bir önlem olarak algılanabilir.
Sizlerden uzak geçen yaklaşık 2,5 yılda, ülkemiz ve dünyada neler oldu derseniz; ‘neler olmadı ki’ diyerek politik bir yanıt verebilirim. Yine de, bir yurttaş olarak hepimizi ilgilendiren konuları ilgili platformlarda, ama ‘Tüketici Sorunları’nı bu sütunlarda sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. Zira, dünyada ve özellikle ülkemizde öyle tüketici sorunları yaşanıyor ki güncelliğinin son kullanma tarihi yok.
TÜKETİCİ SORUNLARINDA
YAŞADIKLARIMIZ…
Tüketicilerimizden tek dileğim; her fırsatta dile getirdiğim gibi, ‘hak arama’ yollarına yapılan barikatlar, açılan çukurlar, çekilen setler ne denli aşılmaz olursa olsun bu savaşım asla bırakılmamalı. Ve de, tüm engellemeler ile tüketici mağduriyetinde, doğrudan ya da dolaylı olarak devlet yada devleti kullanan güçlerin sorumluluğu göz ardı edilmemelidir.
Tüketici aleyhine yapılan bu tür müdahalelere örnek olarak;
1. Dünden bugüne, ilk halinden son haline kadar tüketiciyi ilgilendiren ve gittikçe tüketici aleyhine değişen yasal mevzuat ile Tüketici Hakem Kurulları ve Mahkemeleri’nin işleyiş süreçlerinde görüleceği gibi,
2. Pratik olarak binlerce kez tanık olduğumuz tüketicinin aldatılması/kandırılması olayları sonuçlanmadan önlenebileceği halde ilgili kamu kurumlarının seyirci kaldığı gibi vb.
Bu zaafiyetin daha somut ifadesini şöyle açıklayabiliriz; güvenlik kuruluşlarımızdan telefonlarımıza zaman zaman gelen uyarılara dikkatinizi çekmek isterim. Bu mesajlarda der ki;
“Kendisini hakim, savcı, polis vb. olarak tanıtıp, sizden değişik nedenlerle para istemek amacıyla arayan ya da SMS gönderenlere itibar etmeyiniz”.
Dolandırıcılığa karşı uyarı doğru ancak, böyle dolandırıcılıklar önlenebiliyor mu? Hayır.
Tüketiciye bu amaçla SMS çekenler ya da doğrudan arayanlar güvenlik güçlerimiz tarafından yakalanamaz mı? Evet. Ama, bu tür suçu işleyenler neden yakalan/a/mıyor? Bilmiyoruz, soruyoruz.
Buna benzer bir başka örnek; Nüfusumuzun %99,9’u başta iletişim olmak üzere, enerji, finans, sosyal medya, ticaret vb. kuruluşlarla elektronik ortamda bağlantısı bulunmaktadır. İletişim olanaklarının bugün geldiği nokta göz kamaştırmakta ve ne yazık ki tüketicilerimizin büyük bir kısmı buna yeteri kadar hakim değil.
Örneğin bir GSM veya İnternet kuruluşundan aranıyor ve ‘sözleşmeniz bitti, yeni bir sözleşme yapmadığınız takdirde, aldığınız hizmet size yüksek maliyet gerektirecektir’ uyarı alıyorsunuz. Bir de, görüşme başlamadan ‘bu görüşme, kalite standartları gereği kayıt altına alınmakta’ uyarı/tehdit anonsu ile sizi konuşma disiplini ve potansiyel suçlu konumuna sokarak itirazlara önlem almaktadırlar. Ve, bu kayıt altına alınan konuşmalar ise, sadece kendileri tarafından kullanmaktadır.
Sonuç olarak; yeni bir sözleşme için onay alınıyor ve tüketicilerimiz ya genellikle sözleşmesi henüz bitmemiş firmaya ya da, yeni ilişkilendiğiniz firmaya karşı orta ve yüksek seviyeli ekonomik sorumluluk altına giriyor. Yeteri kadar tüketici bilinci gelişmemiş ise, bir de sosyal ve hukuksal sorumluluk taşımayan kamusal yönetimlerin hakim olduğu ülke (şekil A’da görüldüğü üzere) halkları bu tuzaklardan ne yazık ki kurtulamıyor.
‘TOHUM’ KONUSUNDA
BİLMEDİKLERİMİZ…
Tohum, bugün dünyanın ve insanlığın en stratejik ve en yaşamsal 3 konusundan birisidir. Tohum, canlılığın, biyoçeşitliliğin ve yaşamın korunmasının temelidir, anasıdır.
Yerel tohumlarla binlerce yıldan beri yerel tarımsal üretim yapılmış, tohum çeşitliliği arttırılmış ve biyoçeşitlilik zenginleştirilmiştir.
Bu yöntemlerle küçük çiftçiler yaşamını sürdürmüştür. Ancak, emperyalist tohum tekelleri, tohumu ele geçirip daha çok para kazanmak için tohumun genetiği ile oynayıp kısırlaştırmaya ve çiftçileri kendilerine mahkum etmeye yönelik politik, yasal, teknik, idari ve diğer koşulları kendi çıkarları doğrultusunda oluşturmuşlardır.
BU KONUDA DÜNYADA NELER OLDU?
Arjantin, ‘Genetik Yapısı Değiştirilmiş Soya’ya mahkum edildi…
Arjantin’de emperyalist tohum tekellerinin istekleri ve uygulamaları doğrultusunda yerel çeşitlilik ve yerel tarımsal üretim yok edildi...
Arjantin, soya dışında kendi tarımsal ürününü ve gıdasını yetiştiremez duruma düştü…
Sonuç itibariyle, Arjantin gıda egemenliğini kaybedip, emperyalist tohum tekellerine teslim oldu...
Brezilya’da, tarım ilacı kullanımı arttı verim düştü…
Brezilya’da yapılan GDO’lu soya tarımı nedeniyle pestisitlere ( tarımsal ilaçlar) gerek duyulmuş olup, pestisit kullanımı artmıştır...
GDO’lu soya üretiminde verim düşmüş, ihracatta büyük azalmalar olmuştur…
Meksika mısırında GDO kirliliği; 2001’de Çevre Bakanlığı’nın yapmış olduğu araştırmaya göre, 22 bölgenin 13’nde yetişen yerel mısır çeşitlerinde çevredeki GDO’lu üretim nedeniyle, GDO bulaşması saptandı…
Hindistan’da çiftçilerin intiharı; emperyalist tohum tekellerinin girişimiyle GDO’lu pamuk yetiştirilmesine mahkum edilen Hintli küçük çiftçilerin borçlanarak ipoteğini ödeyememeleri ve topraklarını kaybetmelerinden dolayı intihara sürüklenmişlerdir.
Afrika’ya zorla “Acil Açlık Yardımı”; ABD tarafından Güney Afrika’nın 6 ülkesine açlık yardımı adı altında stok fazlası GDO’lu mısır gönderilmek istenmiştir. Buna, Zambiya yöneticilerinin itiraz edip, normal gıda talebinde ısrar etmeleri üzerine, ABD’li yetkililer buna: ‘dilencilerin seçme hakkı olamaz’ yanıtını vermiştir.
TÜRKİYE’DE NELER OLDU VE
NELER OLUYOR?
Türkiye’de yerel tohum çeşitliliğinin yok edilmesi, küçük çiftçinin sürekli para verip kısırlaştırılmış, sertifikalı tohumlara mahkum edilmesi için yapılan düzenlemeler şunlardır:
2004 yılında “5042 Sayılı Islahatçı Hakları Kanunu” yasalaşmıştır. Bu Yasa ile;
• Çok uluslu tohum şirketleri yani, emperyalist tohum şirketlerinin istekleri doğrultusunda Türkiye’nin onların pazarı durumuna getirilmesinin koşulları oluşturuldu…
• Tohum tekelleri, bu düzenleme ile Türkiye’deki küçük çiftçilerin kullandığı yerli tohumları alıp, patent ve fikri mülkiyet haklarına sahip olmayı amaçlamışlar ve tekel hakları güvence altına alınmıştır...
• Ekim 2006 tarihinde 5553 Sayılı “Tohumculuk Kanunu” çıkartılmıştır. Bu Yasa ile küçük çiftçilerin kendi yerel tohumlarını satmaları yasaklanmıştır. Eğer, satmaya kalkarlarsa para cezasına çarptırılmalarına ilişkin hüküm getirilmiştir…
• Türkiye, 18 Kasım 2007 tarihinde “Uluslararası Yeni Çeşitleri Koruma Birliği’ne (UPOV)” üye olmuştur. Bu üyelik ile emperyalist tohum şirketlerine tohumlar üzerinde endüstriyel patent ve tekel hakları tanınmış oldu…
• 3 Nisan 2012 tarihinde “Tohumculuk Hizmetlerinde Yetki Devri Yönetmeliği” çıkartılmıştır. Bu Yönetmelik ile piyasanın denetim yetkisi “Türkiye Tohumculuk Birliği”ne, dolayısıyla çok uluslu şirketlere ve onların yerli ortaklarına devredilmiştir…
• 2013 yılında Büyükşehir Belediyeleri Kanunu’nda yapılan değişiklik ile büyükşehir statüsü verilen illerde köy tüzel kişilikleri kaldırılarak köylülüğün ve küçük çiftçiliğin bitirilmesine neden olunmuş, emperyalist tohum tekellerinin lehine olanak sağlanmıştır…
• 19 Ekim 2018 tarihli Resmi Gazete’de “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi Ve Pazarlamasına Dair Yönetmelik” yayınlanmıştır. Yönetmelik ile yerel çeşitlerin yok edilmesine ilişkin son darbe vurularak, emperyalist tohum tekellerinin kısır tohumlarının desteklenmesine olanak sağlanmıştır. (Kaynak: THD Genel Merkez Arşivi)
Sorunsuz ve sağlıklı
bir yaşam dilerim. 19.12.2018
Hüseyin Kahraman

Yorum Yazın

Yapılan Yorumlar

  1. helal sana hüseyin abi