Söz verdiğim gibi, bu köşeden, yani benim pencereden gördüklerimi, dilim döndüğünce yazmaya, düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Bu hafta ki ele alacağım konu, insan olarak hepimizi ilgilendirmesi gereken bir konu:
Bir hafta ne çabuk gelip geçti değil mi… Aslında her geçen gün ömrümüzden eksiliyor. Gerçek şu ki; zaman denilen kavramın içinde biz geçip gidiyoruz. Tıpkı bizden önce yaşayan ve şu anda kabirlerinde yatanlar gibi. Onlarda bir zamanlar, çeşitli mevkilerde görev yapıyorlar, çeşitli işlerde iştigal ediyorlardı. Hatta bazılarının yanına varmak için günler öncesi randevu almak gerekirdi.
Kendilerini o kadar güçlü görüyorlardı ki. Sanki bu dünyayı kendileri yaratmışçasına… Bazıları vardı ki, tüyü yetmedik yetim hakkına bile tenezzül ederek ya da sistemin kendilerine sunduğu boşluklardan istifade ederek, her türlü düzenbazlık içinde servetlerine servet katıyorlardı. Peki, şimdi o kişiler nerede? Toprağın altında yatıyorlar değil mi… Mezarları kendilerine yakışır şekilde, en pahalı mermerden mozole yapılmış olsa bile, toprağın altında bedenleri çürüyor.
Soruyorum sizlere: Geceleri uykuya yatarken başınızı yastığa koyduğunuzda, ben bugün ne yaptım, kime ne faydam oldu, kime ne zararım dokundu diye, kendi kendinizi hiç sorguladığınız oldu mu? Ya da sabahleyin evinizden çıkarken, aynaya bakıp ta kendi kendinize, gülümseme ile hayata ne kadar barışık olarak yeni bir güne başladınız. Eğer geceleri uykuya yatarken kendinizi sorgulamadıysanız, bundan sonra sorgulayın. Eğer evinizden çıkarken aynaya bakma âdetiniz yoksa bundan sonra bakın, kendi kendinize bir gülümseyin. Kendinizle barışık olun. Çünkü kendinle barışık olan insan ve kendisinde vicdan muhasebesi yapabilen insan, içinde yaşadığı topluluğa zarar veremez.
Dünya yaratıldığından bu yana; güçlüler, zayıfları ezmiş, akıllılar aptalları kullanmış olabilir. Zenginler daha zengin olmak için insanların emeklerini sömürmüş olabilirler. Biz dünyanın dönüşünü değiştiremeyiz, öyle bir gücümüz yok belki ama dünyada yaşama şeklimizi değiştirmek kendi elimizde.
Düşünün ki; güçlü olanlar zayıfları koruma altına alsa, akıllı insanlar kendi bilgi ve becerileri ile ortaya koyduklarını kendileri gibi düşünemeyenlerin istifade edecekleri bir ortam yaratsa, zenginler bencillikten kurtulup, imkanlarını hiç değilse bir nebze olsun yatırımlar yaparak, toplumda ki bireylere çalışma sahaları yaratsa. Bu dünya nasıl olur dersiniz? Belki bu söylediklerim, gerçekleşmesi imkânsız gibi gelebilir. İnan ki zor değil. Sadece bütün mesele vicdan muhasebesi yapmakta.
Bunları yaparken asalak ve hazırcı bir nesil ortaya koyalım demiyorum. İnsanımıza yatırım yapalım diyorum. Etnik köken gözetmeden. Mezhep ayrılığı gütmeden yapalım bunları. Her gün biraz daha dejenere olmakta olan gençliğimize sahip çıkalım. Çünkü onlar bizim geleceğimiz.
Peki yeteri kadar sahip çıkabiliyor muyuz. Hayır değil mi?
Eskiden geleneklerimiz vardı. Küçüklerin büyüklerine saygısı, hürmeti vardı. Büyüklerin küçüklere sevgisi ve hoşgörüsü vardı. Yavaş yavaş kaybolup gitmekte… Böyle giderse hiçbirisi de kalmayacak. Ne oldu bize peki. Neden böyle olduk. Sanki birileri bizim genlerimizle oynadı. İnsani yönümüzle bakalım. Belki daha kaybolmamış değerlerimiz mevcuttur. Sevgi sözcüğünü telaffuz etmekten kaçınmayın. İnan ki yaşadığımız bu ortamda en çok ona ihtiyacımız var.
Daha huzurlu bir toplumda yaşamak için birbirimize el verelim. Kaybetmeyiz…
Bir yerden başlamak lâzım, geç kalmadan.
Yazıma son verirken Mevlit Kandilinizi kutlarım. Saygılarımla
NASİHAT
Geçip, giden gün ile takvimden düşer yaprak;
Kollarını açıp ta beklerken kara toprak,
Kıymetini bilesin yaşanılan her anın,
Tekrarı mümkün değil kaybedilen zamanın.
Paylaşılmayan ne ki şu üç günlük ömürde?
Kimler gelip de geçti, hepsi yatar kabirde…
Kul hakkı yedin ise yerin yoktur o katta,
Aklın başına gelir yediğin son tokatta.
Kanma dünya malına, kapılma boş hevese,
Görünen zahirîdir, aldatmasın vesvese.
Ne Tiranlar vardı, hepsi de oldu rezil…
Çok güçlü olsan bile fani olduğunu bil.
Çürüyecek bedenin atlas kefene sarsan,
Geride ismin kalır, insan gibi yaşarsan…
Nasihatım olsun bu sözümü dinleyene,
Söylenecek söz mü var kendini bilmeyene…
09.08.2012
Erman Ulusoy
Kırklareli
Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol