SÖYLENMEDEN KALAN SÖZLER

İnsanın içini ürperten bir gece yarısı telefonuyla uyandım akşam.
Sınır ötesinden de olsa kara haber tez yetişiyor insana.
Bir arkadaşım gözlerini aniden yumuvermişti hayata.
Acılar ordusu bir çığ gibi Balkanlardan koparak gelip düşüverdi üstüme.
Beraber geçirdiğimiz çok uzun yıllar serildi önüme, bir gün bile birbirlerimizi kırmamış, tek acının tek anısı bile yoktu hayat defterinde.
Son görüştüğümüzde de her ayrılık öncesi olduğu gibi uzun uzun sarılırken boynuma dudaklarından dökülen cümlelerin son sözleri olduğunu nereden bilirdim?
"Sen buradan göç ederken tüm güzellikleri de sürükledin ardından, arkadaşlığını tattıktan sonra yerine 20 yıldır kimseleri koyamadım, koyamayacağımda!" Demişti.
O bir Bulgar kadınıydı ben ise Türk, ama mükemmel ve tertemiz arkadaşlığımıza engel olmamıştı ayrı ayrı ırklardan oluşumuz.
Zaten arkadaşlığın cinsiyeti ve ırkı olduğuna inananlardan değilim.
Karşımızdakinin insan olması yeterli olsa da kimse bu hayatta baki değildir, erken veya geç her canlının bu tadı tadacağını bilsem de ölüm her yaş için erkendir.
Hayatın değişmeyen kanunları içinde ebedi ayrılıklar en acısıdır, o gün gelmeden bu günümüzü çok iyi değerlendirmeye mecburuz çünkü yarınlar meçhuldür.
İnsanoğlu doğar yaşar ve edebiyete göçer ama gerçek insan ölümünden sonra bile kendinden söz ettirebilecek kişidir.
Bu arkadaşımda öyle biriydi...
İşte yine gecenin deliksiz karanlığı sabahın beyaz örtüsüne bıraktı yerini.
Gözümdeki yaşlarla, kalbimdeki taşlarla merhaba derken yeniden yeni bir güne her dakikanın bizden bir şeyler çalarak, parmaklarımızın arasından su gibi akıp gidenin hayat olduğunun farkına vardım.
Darılmalara, küsmelere zaman olmadığını da anladım, kim bilir böyle dargınlıklar, küskünlükler yüzünden ne kadar söylenmemiş söz de kaldı         söylenemeden?

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol