SANATÇI DEYİNCE

Çiftçi, sanatçı mıdır?
Evet, sanatçıdır. İşini yapar. Gerçi zanaatkâr gibi bişey de derler.
Yani, "al" renk te kırmızıdır ya. Kırmızının bir biçimi. Veya, kırmızının bir başka söylenişi.
İnşaat ustası da…
Çoban bile hattâ. O da sanatçıdır, bal gibi.
İyi çiftçi vardır, kötü çiftçi vardır.
Yeterli çoban vardır, yetersiz çoban vardır.
Her, "türkü söyleyen"e bol keseden "sanatçı" unvanını yapıştırıveren aklıevveller…
Marangoza neden sanatçı demezler?
Sanatçının iyisi vardır, kötüsü vardır.
Çiftçinin de, çobanın da, berberin de, marangozun da, şoförün de… Yeterlisi vardır, yetersizi vardır, iyisi vardır, kötüsü vardır.
Öğretmenlik, öğretmenin sanatı değil midir? Bazısı çok iyi öğretmendir, bazısı yetersiz hattâ kötü öğretmendir.
Öyle milletvekilleri vardır ki, ömrünü milletvekili olarak geçirirler. Örnek mi? Deniz Baykal. Adamın ömrü milletvekili olarak sürdü gitti. Sorarsanız siyasal bilimciymiş. Siyaseti ne kadar bildiği ortada. Sorarsanız avukatmış. Acaba kaç duruşmaya katıldı avukat olarak? Zaten doğru dürüst avukat olsaydı önce kendini kurtarmaya gayret eder, başarırdı ünlü skandalda. Demek ki adamın sanatı avukatlık filan değil, diploması avukat diploması. Mesleği ve sanatı milletvekilliği aslında.
Demirel'in sanatı nedir? Siyaset. Zaten "siyaset sanatı" diye bir kavram vardı di mi? Öyleyse Demirel bal gibi siyaset sanatçısı. İyi bir sanatçı hem de. Yalanı dolanı, kıvırmacası, kandırmacası, ikna yeteneği… Hepsi bol. Bu durumda Deniz Baykal nasıl bir siyaset sanatçısı oluyor? Kötü ve yetersiz. Sadece kendini işten kovdurmayacak kadar, işsiz kalmayacak kadar siyasetçi. Yoksa, başında bulunduğu kesimi bir türlü gereken yerlere getiremedi. Partisini bir türlü iktidar yapamadı. Demek ki siyaset alanında iyi bir sanatçı değilmiş. Yalnızca, tutunduğu dalı bırakmayacak kadar işe yarıyor. Tutunduğu dal da ancak kendi ağzına meyve götürecek kadar. Kendinden başka kimseye koklatmaz. Hattâ işine gelmeyenleri tutundukları daldan düşürüp aç bırakmakta da bir sakınca görmeyecek, üstüne üstlük bunu hüner sayacak kadar da bencilce…
Her türkü söyleyeni de sanatçı sayar mıydı bu toplum? Öyleyse, düğün salonunda türkü söyleyen sanatçı oluyor da, mutfakta patates soyarken, soğan doğrarken, banyoda çamaşır yıkarken, bebeğine ninni söylerken bir şeyler mırıldananları neden sanatçı saymaz? Alın size ironi!
Gelelim konumuza:
Bana çok değer verdiğine inandığım, toplumun ön saflarında mücadele veren, topluma sözüyle, kalemiyle, kitaplarıyla, uğraşlarıyla hizmet eden, yön veren, ne pahasına olursa olsun mücadeleyi uzun yıllardır bırakmayan bir sevgili emek ustası…
Gerçekleştirilecek bir etkinlik öncesi beni aradı ve dedi ki:
"Değerli can. Son zamanlar etkinliklerde söylediklerin ve yorumun tüm insanlar tarafından çok beğenilmiş, çok takdir görüyor. Filanca günkü etkinlikte mutlaka senden aynı eserleri dinlemek istiyorlar." Şimdi buraya dikkat edelim: "Bu konuda sanatçılara başvurmak istemiyoruz. Biz bu etkinliği sizinle değerlendirmek istiyoruz!"
İşte, "püf noktası" burası.
Olumlu sonuçlandırdık görüşmeyi. Etkinlikte bulunacağım konusunda anlaştık. Telefonları kırmızıladık.
Kafama takıldı. "Başvurmak istemedikleri sanatçılar" kimlerdi? Kaç kulakları, kaç metre boynuzları, kaç burunları, burunlarında kaç delikleri vardı? Burunlarının ebadı kaçtı?
Ben sanatçı sayılmıyordum demek ki."
Bir iki dakika geçti geçmedi… İçim rahat etmedi. Geri aradım. Şu kadarını söyleyeyim:
"Yaşım ellisekiz. Bu kadar yazdım, besteledim, derledim, çaldım, söyledim, halkın huzurunda oldum. Halâ birilerinin sanatçı sayılıp ta benim sanatçı sayılmam artık onurumu müthiş zedeliyor."
Anladınız mı!

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol