RAMAZAN AYININ ÖNEMİ

Feyiz ve bereketle, af ve mağfiretle tezyin edilmiş, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın ön plana çıktığı, on bir ayın sultanı olan Ramazan ayına bir kez daha ulaşmış olmanın sevincini yaşıyoruz.
Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle; bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’ni içinde barındıran Ramazan ayında sevgili Peygamberimiz ’in ifadesiyle “Cehennem kapıları kapatılır. Cennet kapıları açılır ve şeytan zincire vurulur.” Başka bir ifadeyle rahmetin yoğunluğu ve bu ayın ruhaniyeti sebebiyle müminlerin inançlarını gözden geçirmesine engel olabilecek her türlü nefsânî hareketler ortadan kaldırılır, bereketli bir ibadet iklimine girme fırsatı yakalanmış olur.
Şüphesiz Ramazan’ın diğer ay ve zaman dilimlerine nazaran dini ve sosyal hayatımızda ayrı bir kıymeti vardır. Bu aya kıymet ve ulviyet kazandıran en önemli hadise, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in en büyük ebedî mucizesi, insanlar için Cenab-ı Hak’tan bir hidayet kaynağı olan ve indiği günden kıyamete kadar bütün insanlığın yolunu aydınlatacak olan Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmeye başlamış olmasıdır. İnsanlığın ufkunu karartan bilgisizlik, dalâlet, zulüm ve vahşet bulutları bu mübarek ayda sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in şahsında bütün beşeriyete gönderilen Kur’an-ı Kerim’in ışık saçan evrensel mesajlarıyla dağılmış, cehaletin yerini bilgi, hikmet ve fazilet; zulmün yerini adalet, hak, fazilet ve ahlak gibi insanî değerler; vahşetin yerini barış ve esenlik almıştır. Bu gerçeği yüce Rabbimiz bize şöyle bildirmektedir. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır...” (Bakara, 2/185)
Ramazan ayı, Kur’an ayıdır ve Kur’an ile bütünleşmiştir. Hz. Adem’le başlayan vahiy zinciri, yani Cenab-ı Hakkın insanlığa yönelik sözlü-yazılı mesajlarının intikali Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim ile noktalanmıştır. Esasen Kur’an’ın son ilahi mesaj olması, O’nun vahiy çizgisinde kemal ve doruk noktasını ifade etmektedir. Nitekim “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak İslâmiyet’i beğendim.” (Maide, 5/3) ayeti de bu gerçeği ifade etmektedir. Hz. Peygamber (s.a.s.)’de “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” buyurmuşlardır. Sevgili Peygamberimiz ’in tamamladığı ve doruk noktasına çıkardığı geçmiş peygamberlerin güzel ahlak prensipleri, Kur’an-ı Kerim’in yüce ayetleri içinde belirtilen evrensel öğütlerdir. Zira Hz. Aişe (r.a.)’nin ifadesiyle O’nun (s.a.s.) ahlakı, Kur’an ahlakıdır. Yüce Rabbimiz de; “Şüphesiz sen büyük bir ahlaka sahipsin.” (Kalem,68/4) buyurarak O’nun ahlakından övgü ile bahsetmiştir. Diğer yandan İslâm’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadetinin bu ayda tutulmasının emredilmesi, fıtır sadakasının Ramazan Bayramı’ndan önce verilmesi, toplumsal birlik ve beraberliğin fiziken ve ruhen ortaya konduğu teravih namazının Ramazan gecelerine mahsus bir ibadet oluşu, Ramazan-ı Şerifin feyiz ve önemini artıran diğer önemli sebeplerdir.
Ramazan ayı girince, bu aydaki ibadet, hikmet ve güzellikler, Müslümanları hem fert, hem de toplum olarak kuşatır. Bunlar müminleri, kötülüklere karşı adeta bir kalkan gibi muhafaza eder. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadislerinde “Oruç bir kalkandır” buyurmuşlardır. İçerisinde müstesna zaman dilimlerinin bulunduğu Ramazan ayında mâna ve ruha uygun olarak yapılan ibadetlerin yoğunluğu, özellikle oruç, zekat ve fıtır sadakası müslümanları yüce Allah’a daha da yaklaştırmakta, mutlu ve huzurlu etmekte, onları nefis terbiyesinde, sosyal dayanışma ve kaynaşmada daha başarılı kılmaktadır.
Çağımızda “sosyal çözülme” nin açıkça belirginleştiği dikkate alınırsa Ramazan ayında yaşanan atmosferin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Mutluluğa ve huzura kavuşmayı hedefleyen toplumların birlik, beraberlik, sevgi, kardeşlik ve hoşgörü içinde yaşama mecburiyetleri vardır. Şüphesiz ayrılık ve nifak tohumlarının neşv-ü nema bulduğu bir toplum, bu illetten kurtulmadıkça başarısızlığa mahkumdur. Fertleri arasında güvensizlik ve düşmanlık duyguları yaygınlaşan bir milletin huzur bulması; tarih sahnesinde uzun süre varlığını devam ettirmesi mümkün değildir. Gerek geçmişte gerekse günümüzde bu gerçeği doğrulayıcı birçok örnek yaşanmıştır.
İşte içerisinde bulunduğumuz Ramazan ayı bu açıdan da bir fırsattır. Zira ahlaki ve insani değerlerin gelişip güçlenmesi için milletimizin milli-manevi şuurunun kuvvetlendiği, İslâm kültür ve medeniyetinin yeni bir ruh ve ilgi ile toplum gündemine geldiği kutlu zaman dilimi olan Ramazan ayının her zamankinden daha kuvvetli bir heyecan, sevgi ve iyiliklerimizle yüce dinimiz İslâm’ın öngördüğü birlik anlayışı içinde, millî bütünlüğümüzün pekişmesine katkı sağlamanın, ona zarar verici her türlü olumsuz söz, fiil ve eylemlerden uzak durmanın gayreti içerisinde olmalıyız. Orucu, Kur’an’ı, teravihi ve diğer ibadet ve iyilikleri ile Ramazan ayının milletimize, tüm İslâm âlemine hayırlar getirmesini, insanlığın hidayet ve barışına vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.
BİR AYET:
İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? (Ankebut, 29/2)
BİR HADİS:
“Kulunun tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.” (Buhârî, Daavât, 4)
BİR FETVA:
Soru: Uzman bir doktorun oruç tutmamasını önerdiği kimse ne yapmalıdır?
Uzman bir doktorun, oruç tutmasının sağlık açısından zararlı olacağı teşhisini koyduğu bir hasta, Ramazan’da oruç tutmayabilir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, III, 404). Şayet hastalığı geçici ise tutmadığı oruçlarını iyileşince kaza eder. Hastalığı kalıcı ise tutamadığı oruçlar için fidye verir. Konuyla ilgili âyet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır: “Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse), o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 2/184). Fidye verecek gücü olmayanlar ise bu imkânı buluncaya kadar dinen sorumlu olmazlar. (DİYK Fetvalar, s.297.)

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol