OSMANLILAR'DAN KALMA BİLGİ VE KÜLTÜR AÇIĞI

Fransız düşünürü Volter “İstikbalin geçeceği yol açılmalıdır. Doğacak olan şeyler, ilerde doğacak olan şeyleri düşlemeli (düşünmeli)dir. İyi yazan kişi okuyucuyu da iyi düşünmeye zorlar" der.
İyi şeyleri düşünmek için iyi kitapları, iyi yazarları okumak gerekir. Türk toplumu kitabı eline çok geç almıştır. Hatta bugün dahi Türkiye'de kitabın, gazete ve derginin uğramadığı evler ve köyler vardır ve okumayanlar okuyanlardan kat ve kat çoğunluktadır.
İleri ülkelerin toplumları, halkları yani Avrupalılar ilk kitabı 1455 yılında görmüşlerdir. Osmanlı toplumunda ise ilk kitap Avrupalılar’dan 271 yıl sonra yani 1726 yılında ellerine geçmiştir. Osmanlılarda ilk kitabı basan ve yayan da bir Macar matbaacıdır. Fakat zannetmeyin ki kitap basıldı, halkın eline geçti, yok öyle bir şey. Çünkü Avrupa ülkeleri kitabı halkın okuması için basıp dağıtmış, on milyonun üstünde kitabı okuyanların eline vermişken bizde okuma yazma ancak 1928 yılında Harf Devrimi (Değişikliği) yapıldıktan sonra halkın eline geçmiştir. Harf Devrimi'nden önce Osmanlılar'ın bastıkları kitap sayısı bir avuç insan içindir ve 25 bin dolayındadır. Görülüyor ki Osmanlılar Avrupalılar’dan 271 yıl sonra görmüştür. Cumhuriyeti kuranlar Osmanlılar’dan 271 yıllık bir Bilgi ve Kültür Açığı devralmışlardır. Yüzyıla yaklaşan Cumhuriyet Okuma-Yazma Kampanyalarına, Gece Mektepleri'ne, Millet Mektepleri'ne rağmen bu bilgi, kültür ve eğitim açığını kapatamamıştır. BİLGİ AÇIĞIMIZ daha da büyümüştür. Yetişen kuşakların bilgi seviyesi bunu göstermektedir. Okuduğunu anlamayan, anladığını anlatamayan, kendi bilgisini okuduğuna ekleyemeyen bir okur-yazar kitlesi ile karşı karşıyayız. Okuma Özürlü halimiz böyle iken üstelik beş bin Halkevi, Halkodası ve 25 bin okul kapatmışız. Sonra da okuma-yazma ile bağlantısını kestiğimiz kitlelere CUMHURİYETİN DEĞERLERİ'ni sormuşuz. Aldığımız yanıt yüzde 13 kişi olumlu cevap vermiştir. Başa dönersek şu anlaşılıyor ki CEHALET'i yenememişiz. Karanlığın sınırlarını daraltamamışızdır. Bir yazar şehir kurmadan Fabrika Kurduk demiştir. Yazar bunu söylerken önceliğin Cehaletle Mücadele'ye verildiğini unutmuştur. Demokrasi Kültürümüz olmadan Cumhuriyetten demokrasiye geçiş yaptığımızı not etmemiştir.
Hatırlıyorum, Cumhuriyeti kuranlar ve sonraki yıllarda Devlet Yöneticileri olanlar belli kesimler üzerinde çalışmışlardır. Bir süre öğretmenlere kitap parası ödenmiştir. Köy kahvelerinde Kitap Dolapları oluşturulmuştur. Ama görülmüştür ki kitap sayfaları açılmıyor. Bu durumda "yapılacak bir şey yok" demek mümkün değil. Ama olmamıştır ve KİTAP OKUMAZLIĞIMIZ uluslararası araştırmalara konu olmaya devam etmiştir. Arada bir bu konuya değinmemiz bazı okuyucularımızın dikkatini çekmiştir. Gerçekten Kitabın Getireceği Aydınlığa inanıyoruz. İleri gitmiş ülkelerin böyle uygarlaştıklarını okuyoruz. Türk toplumu uluslar arası bir takım standartların altında niye gözüksün? Ülkenin yurttaşları uygarlaşmadan gurur duyarlar. Finlandiya'da insanlar sabahın erken saatlerinde kütüphanelerin önünde kütüphanelerin açılmasını bekliyorlarsa o ülke üzerine durup düşünmek gerekir.
Ülkelerin uygarlık seviyelerini tespit için bir takım standartlar vardır. Mesela tuvalet kağıdı mı daha çok tüketiliyor, gazete-kitap kağıdı mı? Telefonlarla günlük konuşmamızın kaç dakikası iş üzerine, kaç dakikası okuduğumuz şeyler (gazete, dergi, kitap, bilgi ve kültür üzerinedir? Türkiye'de 40 milyona yakın cep telefonu varmış. İnsanlarımız bu telefonlarla birbirleriyle fikir alışverişi mi yapıyorlar? Hanımlar pembe dizilerin önünde 3 saatin üstünde vakit geçiriyorlarmış. Kütüphanelerde ise kitaplar okuyucu bekliyorlar. Bu da bizim gerçeğimiz.

Yorum Yazın

Bu Habere Henüz Yorum Yapılmadı. İlk Sen Ol